Mitolojide ki Zümrüdüanka kuşu vardır, herkesin malumu olduğu üzere: “ Literatür de Phenix diye adlandırılan bu kuş tekdir, eşi yoktur. Soyunun devamı için çalı çırpı toplar, kanatlarıyla tutuşturur. Oluşan ateşle kendini yakar ve küllerinden yeniden doğar.” Her kültür de farklı anlatımları olsa da, genel olarak bilinen efsanesi böyledir. Güçlü dönemlerini çoktan geride bırakmış, ne birinci ne ikinci sanayi devrimine yetişememiş, Mainzli Gutenbergin icadı Matbaa ’ya ancak 289 yıl sonra (İbrahim Müteferrika tarafından) kavuşmuş ve daha nice icat ve buluşları ıskalamış bir ülkenin küllerinden doğdu cumhuriyet. On yıllarca o cepheden bu cepheye savrulmaktan bitap düşmüş, mütareke sonunda ordusu lağvedilmiş, emperyalistlerin ve onların maşası “Yunan’ın” istilasına uğramış bir ulusun küllerinden doğdu cumhuriyet. Sivas kongresi günlerinde Tıbbiyeli Hikmet’in (Boran) haykırışı ile başlayan Cumhuriyet olgusu nihayet gerçekleşiyordu. Antalya Mebusu Rasih Hoca (Kaplan) kanun görüşülürken ilk sözü aldı ve net konuştu: “- Din bakımından da en muvafık hükümet şekli cumhuriyettir.” Haykırarak devam etti Rasih Hoca – “Yaşasın Cumhuriyet…” Meclis ayakta dalga dalga haykırıyordu “- Yaşasın Cumhuriyet…” Meclis’in en yaşlı ve saygıdeğer üyesi Abdurrahman Şeref Bey son noktayı koydu: “- Hâkimiyeti milliye, kayıtsız şartsız milletindir. Kime sorarsanız sonuç, bu cumhuriyet demektir. Doğan çocuğun adıdır. Ama bu ad bazılarına hoş gelmezmiş, varsın gelmesin!..”
Bir kadın devrimidir Cumhuriyet; adının dahi söylenmediği devirler geride kalmış, önce Muhtarlığa, sonra Belediye Başkanlıklarına, sonrasında Milletvekilliğine seçilmiş onurlu Türk kadınına gerçek değerini veren bir büyük devrim. Eğitimde, sağlıkta, yargıda, kamu ’da, yaşamın her alanında eşitlik demekti Cumhuriyet, ne ayanlar, ne beyler, ne de paşalar. Artık millet kendinin efendisiydi… Cumhuriyetle beraber garip gürebanın çocukları eşit eğitim imkânına kavuştu, çoban çocuklar ülkenin Başbakanı, Cumhurbaşkanı oldular. Kağnı ile kazandığımız dünyanın en haklı istiklal savaşından çok değil 5-10 yıl sonrasında havada kendi yapımımız uçağımız uçuyordu 29 buhranı dünyayı kasıp kavururken, biz büyüme rekorları kırıyorduk; cumhuriyet sayesinde. Eğitimde, sanatta, kültür alanında alınan mesafelerin anlatmayla bitecek gibi olmadığını söylersek abartı yapmış sayılmayız. 2018 rakamları itibarı ile, özelleştirme kapsamında hazineye giren satış gelirinin 64.2 milyar dolar olduğu düşünülürse, cumhuriyet kazanımlarının devasa büyüklüğü net olarak görülmektedir zaten. Resmi rakamlara göre 80 milyondan fazla insanın öldüğü ikinci dünya savaşına girmedik; cumhuriyet sayesinde…100. Şeref yılında kutlu olsun cumhuriyetimiz, başta büyük önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü minnetle, şükranla, özlemle, rahmetle anıyoruz. Ruhu şad, mekânı pür-nur olsun. Gazi meclisin üyelerinin mekânı cennet, ruhları şad olsun. 100. Yılını coşkuyla kutladığımız, bu cumhuriyeti bize armağan eden tüm geçmişlerimizi saygıyla, şükranla yâd ediyoruz…
ASANSÖR FACİASI ÜZERİNE
Aydın KYK Yurdunda ’ki feci kazada pırıl pırıl bir kızımızı kaybettik maalesef. Demokrasi yönetimlerin en büyük özelliği, şeffaf ve gerektiğinde hesap verilebilir olmasıdır kuşkusuz. “Soruşturmanın selameti” kavramı vardı eskiden, bu tür durumlarda uygulanırdı. Birinci derecede ki sorumlular gerekirse açığa alınır, ayrıca ağızlardan çıkan her söz itina ile söylenirdi. “Asansör 15 kişilikti, 16 kişi binmişler” gibi doğrulu teyit edilmemiş, ancak inceleme ve soruşturma sonucu belli olacak bir ifadenin, sıcağı sıcağına söylenmesi “Soruşturmanın selametine” gölge düşürmüştür. Sonuçta devlete emanet edilmiş 22 yaşında bir genç insan kaybedilmiş, acısı başta ailesi, hepimizin yüreğini dağlamışken…
FİLM: Aşk Hikâyesi (Love Story) – Arthur Hiller Başrollerde/ Ali MacGraw- Ryan O’ Neal Kasım/1971 de gösterime giren, haftalarca gösterimden düşmeyen, ağlamak isteyenlerin ıskalayamayacağı bir sinema klasiği…
ROMAN: 100. Yıl şerefine: Elbette ki NUTUK- Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK
ŞİİR: Veda Busesi- Orhan Seyfi Orhon/ 23 Ekim 133. Doğum günü anısına/Ağır hasta olan 10 yaşındaki kızına (ağlamayacağına dair) verdiği sözü tutamayan şairimiz, kendisine sitemini mısralara döker:
Hani o bırakıp giderken seni
Bu öksüz tavrını takmayacaktın?
Alnına koyarken veda buseni
Yüzüne bu türlü bakmayacaktın?
Hani ey gözlerim bu son vedada
Yolunu kaybeden yolcunun dağda
Birini çağırmak için imdada
Yaktığı ateşi yakmayacaktın?
Gelse de en acı sözler dilime
Uçacak sanırdım birkaç kelime
Bir alev halinde düştün elime
Hani ey gözyaşım akmayacaktın?
YANLIŞ: Örneğin ve Mesela’nın aynı anda kullanılması
DOĞRU: Her ikisi de aynı anlamı taşıdığı için birini tercih etmek
GÜNÜN SÖZÜ: “Türk milletinin tabiat ve şiarına en uygun yönetim, Cumhuriyet yönetimidir.” Gazi Mustafa Kemal Atatürk
ÜTOPYA: Eşitlik, özgürlük ve adalet genleri bulundu. Terradulcium Tabipler Birliği genetik mutasyondan şüphelenen “Yurttaşların Halk Polikliniklerinden destek alınabileceklerini açıkladı…
ŞADİ- İ ŞİRAZİDEN: “Kapıcıların verdiği cefayı çekmektense, Vezirin iyiliklerinden mahrum kalmak daha iyidir. Kasapların ağır sözlerini duymaktansa, ete hasret çekip ölmek daha iyidir.”
TEBESSÜM: Gazi Mustafa Kemal Paşa, bir yaz günün Ankara’dan güneye giderken, bir dere kenarında mola verdi. Bir ağacın gölgesinde dinlenirken, uzakta koyunlarını otlatan çoban çocuğun çaldığı kavalın sesine hayran oldu ve çocuğu yanına çağırttı. Çocuğa; bizim için de çalarmısın dedi, çocuk ta yanık bir hava çaldı. Büyük Atatürk, çocuğu alkışlarken, “Bis...Bis…” diye bağırdı, çocuğun bu sözden hiçbir şey anlamadığını fark edince izah etme gereği duydu; “Beğenilen bir şeyin tekrarı için Bis… Bis… denir” dedi ve çocuğa on lira verdi. Parayı cebine koyan çoban çocuk bağırdı: “Bis…Bis…”