AL’İ İMRAN SURESİ-7
DERS: 19

Cemal Külünkoğlu Meali
Sana Kitabı indiren O'dur. O'nun bazı âyetlerinin hükmü kesin ve nettir ki bunlar, kitabın anasıdır. Diğer bir kısmı da müteşâbih âyetlerdir (ki onlar da benzer anlamlara ve yoruma açıktır). Kalpleri hakikatten sapmaya meyilli olanlar, fitne çıkarmak ve (kendi isteklerine göre olmadık) yorumlar yapmak için müteşâbih âyetlerin ardına düşerler. Oysa onun kesin anlamını Allah'tan başkası bilmez. Bu yüzden ilimde derinleşenler: “Biz ona inandık, tümü Rabbimizin katındandır” derler. Derin kavrayış sahipleri dışında kimse bundan öğüt alıp düşünmez.

Cemal Külünkoğlu Meali
Âl-i İmrân Suresi 7 Ayet Açıklaması:
Tefsir usulünde, hükmü kesin ve net olan, bozulmaya karşı korunmuş ve yoruma muhtaç olmayan âyetlere muhkemât (Hûd 11/ 1, Hac 22/ 52): Muhammed 47/20); yorum getirilebilen, doğruluk, güzellik söylem biçimi bakımından birbirleriyle benzeşen âyetlere de müteşâbihat denilmiştir (Zümer 39/23)
Kat’i farzları ve ahkâmı (helal, haram, namaz, oruç, zekât, hac, infak, içki, kumar, zina, faiz vb.) beyan eden yani konusu iman ve amel olan âyetler muhkemdr. Yoruma muhtaç olan, lafzın maksat ve muradına dair zımnilik bulunan ve doğrudan birçok kelime ile anlatılma yerine istiâre yoluyla işaret edilen anlamı yansıtan yani konusu iman olmakla beraber amel istemeyen âyetler de müteşâbih vasfına haizdirler. 29 sûrede bulunan ve 19 sûrede birer âyet olarak gelen Hurûf-ı mukattaalar, Hz. Meryem’e ruhun üfürülmesi, Âdem’in topraktan yaratılması, Musa’nın asası ile denizin yarılması, Fil hadisesi, 19 sayısı gibi âyetler bu âyetlerden sayılabilir. Ayrıca 15/22. ve 6/125. âyetlerinde de görüleceği üzere müteşâbihin kaynağındaki gerçek anlamın zamana yayılmış olabileceği de bahis konusudur.
Kur’an’ın asıl nüzul sebebi, insan hayatının Allah’ın istediği şekilde tanzim edilmesidir. Bu da ancak muhkem ayetleri hayata geçirmekle mümkün olur. Ancak muhkem ayetlerin pratik hayatta karşılık bulması için müteşabih ayetlerle imanın güçlendirilmesi gerekmektedir.
Diyanet Vakfı Meali
Sana Kitab'ı indiren o’dur. Onun (Kur'an'ın) bazı âyetleri muhkemdir ki, bunlar Kitab'ın esasıdır. Diğerleri de müteşâbihtir. Kalplerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onu tevil etmek için ondaki müteşâbih âyetlerin peşine düşerler. Hâlbuki Onun tevilini ancak Allah bilir. İlimde yüksek pâyeye erişenler ise: Ona inandık; hepsi Rabbimiz tarafındandır, derler. (Bu inceliği) ancak aklıselim sahipleri düşünüp anlar

Diyanet Vakfı Meali
Âl-i İmrân Suresi 7. Ayet Açıklaması
Bazıları «ve’r-râsihûne» kelimesinin başındaki «vav» harfini bağlaç kabul etmişlerdir ki, bu takdirde mana şöyle olmaktadır: «Halbuki onun tevilini ancak Allah ve ilimde yüksek pâyeye erişenler bilir.» Bu anlayışa göre Kur’an’daki müteşâbih âyetlerin manaları, zaman içinde ilmin gelişmesi ile çözülecektir.
Muhkem ve müteşâbih, birer terim olup, «muhkem âyet», manası açık seçik anlaşılan ve tereddüde yol açmayan âyet demektir. «Müteşâbih» ise, muhkemin zıddıdır ve manası tam olarak anlaşılması mümkün görülmeyen âyeti ifade eder.

İsmail Yakıt
Âl-i İmrân Suresi 7. Ayet Açıklaması
2 Müteşâbih: kelime olarak “benzer” demektir. Birden çok yorum yapılabilen ayetlerdir. Ayetin lâfzından neyin murat edildiği konusunda bir kapalılık vardır. Ragıp, Müfredât’ında bu konuda şunları söyler: “Müteşâbih, lâfzen veya anlamca bir başkasına benzemesinden dolayı tefsiri müşkil olan sözleri ifade eder. Bundan dolayı fakihler “müteşâbih zâhiri, kendisinden asıl kastedilenle ilgili herhangi bir bilgi vermeyen şeydir” derler.
3 “Ulû’l-elbâb” tabiri, varlığın özüne vakıf olacak derecede aklını işleten kimseler için kullanılır. Biz bu tabiri derin idrak sahibi kişiler olarak anlıyoruz. Bu yüce idraka malik olanların da Kur’an’ın bütünlüğüne baktığımız zaman basireti, feraseti ve anlayışı yüksek olan kişiler olduklarını görüyoruz.

Mehmet Türk Meali
Âl-i İmrân Suresi 7. Ayet Açıklaması
1 Muhkem: Âyet ve hadislerde bulunan ve anlamı, açık olan lafızlar demektir. Fıkıh Usulünde anlamı açık olan lafızlar; zâhir, nass, müfesser ve muhkem olmak üzere dörttür. Bu sıralamada muhkem; anlamı en açık olan lafızdır. Bunun zıddı ise; anlamı kapalı ve yorum isteyen kelimeler demek olan, müteşâbih’tir. Manâsı kapalı olan lafızlar da; hafî, müşkil, mücmel ve müteşabih olmak üzere dört çeşittir. Kur’ân’da zamanın değişmesi ile değişmeyen, muamelatla ilgili temel hükümler, îman ve ahlak esasları ve benzeri hükümler, genelde muhkemdir.
2 Müteşâbih: Kur’an’da anlamı kapalı, birçok anlama gelebilen, tefsirinde güçlük çekilen veya anlaşılması için akılca bir yol bulunmayan, Kitap ve Sünnet’te tefsirine rastlanılmayan ve anlamı Allah’a havale edilen âyet ve hadislerdir. Bunların hangi anlama geldikleri, ancak ek bilgilerle anlaşılabilir. Müteşâbihler çeşitlidir. Bunlardan “hurûf’ül-mukattaa” dediğimiz (الم) gibi âyetlerin anlaşılması mümkün değildir. Hakkında ek bilgi bulunmayan; “Onun üzerinde on dokuz vardır.” (Müddessir: 30) gibi âyetlerin de anlaşılması, sıkıntılıdır. Ancak bazıları, âyetlerdeki mecâz, istiâre ve kinâye gibi sanatları anlayışlarına göre müteşâbih olarak görebilmektedir. (Bk. Fetih: 10 ve dipnotu.) Sonuç olarak; Kur’an’da müteşâbih âyetler vardır, fakat bunların sayısı onları anlayanlara göre değişebilir. Yani, herkesin kendi ilmi seviyesine göre müteşâbihleri olabilir. Her şeyin doğrusunu ise, Allah bilir. Bk. (Elmalılı)
3 Bazı çokbilmişler (وَالرَّاسِخُونَ فِى الْعِلْمِ) (İlim erbabı olanlar) ifadesini de Lafzatullah üzerine atfederek müteşabih ayetlerin te’vilini Allah’la beraber sözde ilim sahiplerinin de bileceğini söyliyerek kendilerine ilahlık payesi vermeye çalışmaktadırlar. Böyle bir yorum ibare yönüyle de Kur’an’ın genel mefhumu yönüyle de asla mümkün değildir.

Muhammed Esed Meali
Âl-i İmrân Suresi 7. Ayet Açıklaması
5 Yukarıdaki pasaj, Kur’an’ın anlaşılmasında bir anahtar olarak görülebilir. Taberî, âyâtun muhkemâtun (“açık ve kesin hükümlü mesajlar”) ifadesini, fukahânın ve dilbilimcilerin nass olarak tarif ettikleri şey, yani, ifade tarzları itibariyle açık ve açıklayıcı (zâhir) olan emir ve beyanlar (karş. Lisânu’l-‘Arab, nass maddesi) ile özdeş görür. Sonuçta Taberî, yalnızca Kur’an’ın birden fazla yorumu kabul etmeyen emir ve beyanlarını muhkem ayet sayar (ki bu, tabiatıyla, belli bir muhkem âyet’in anlam ve sonuçları konusundaki görüş farklılıklarını dışlamaz). Ancak bana göre, yukarıdaki tanıma uymayan herhangi bir Kur’an pasajını müteşâbih (allegorical) olarak görmek, çok dogmatik bir düşünce tarzı olur. Çünkü Kur’an’da, birden çok yoruma müsait olduğu halde, müteşâbih olmayan birçok ifade/beyan vardır -tıpkı, müteşâbih ifade tarzlarına rağmen, araştırıcı akla tek bir anlam ilham eden pek çok ibare ve pasaj bulunduğu gibi. Bu sebeple, müteşâbih âyetler, mecazî olarak ifade edilen ve doğrudan birçok kelime ile anlatılma yerine istiâre yoluyla işaret edilen anlamı yansıtan Kur’an pasajları olarak tanımlanabilir. Muhkem âyetler, “ilahî kelâmın özü” (ummu’l-kitâb) olarak tanımlanmıştır. Çünkü bunlar, mesajın temelini teşkil eden ana ilkeleri ve özellikle ahlakî ve sosyal öğretileri kapsar. İşte müteşâbih âyetler, ancak bu açık şekilde ifade edilen ilkeler ışığında doğru olarak yorumlanabilirler. (Kur’an’daki sembolizm ve müteşabihat konusu ile ilgili daha detaylı bir tartışma için bkz. Ek I.)
6 Burada işaret edilen karışıklık, müteşâbih (allegorical) bölümleri “keyfî şekilde yorumlama”nın bir sonucudur (Zemahşerî).

Mustafa İslamoğlu Meali
Âl-i İmrân Suresi 7. Ayet Açıklaması

Muteşabihin ait olduğu bab, bir şeyin görüntüsüyle aslı arasında fark olduğu, öyle olmadığı hâlde öyleymiş gibi göründüğü durumlar için kullanılır. Mutenebbi: “nebi olmadığı hâlde öyle görünen”; muteşair: “şair olmadığı hâlde öyle görünen” demektir. Konunun üç unsuru vardır: 1) Hatip. 2) Hitap. 3) Muhatap. Ağzını açan anlaşılmak ister. Hiçbir hatip anlaşılmamak için konuşmaz. O hâlde Kur’an’da müteşabihlik Hatip’ten kaynaklanmaz. Geriye hitap ve muhatap kalmaktadır. Hitap Kur’an’dır. Kur’an mubin’dir. Geçişsiz olarak “özünde açık ve anlaşılır”, geçişli olarak “açıklayan ve anlaşılır kılan” demektir. Tıpkı bunun gibi, müteşabihlik de iki şekilde anlaşılmalıdır.
Birincisi: Ebu Ubeyde’nin anladığı gibi “bir kısmı diğer kısmına benzer” anlamındadır. Kur’an’ın tamamı bu anlamda müteşabihtir (39:23).
İkincisi: Lafzın maksat ve muradına dair kapalılık anlamındadır. Bu da hakikî ve izafî diye ikiye ayrılır. Hakikî müteşabihlik, konunun tabiatı gereği bir hitap yöntemi olarak kullanılır. O da âhiret, cennet ve cehennem gibi idraki aşan gaybi hakikatlere ilişkin mecazın en yoğun kullanıldığı âyetlerdir. Gaybî konular akla hep müteşabih kalır, fakat insanı Allah’a yakın kılan iman, islâm, îkan, ihsan, ihlâs, muhabbet, velâyet, kurbiyyet sayesinde kalp mutmain olur. İzafî müteşabihlik ise ya belâgat maksadıyla dolaylı anlatımdan ya da üçüncü taraf olan muhatabın hitaba ve hatibe olan mesafesinden kaynaklanır. Ekseriyeti oluşturan bu tür bir müteşabihlik, muhatabın hitaba yakın olmasıyla muhkeme dönüşür. Bu da bir yönüyle dil, belâgat, bedî, beyan, meânî başta olmak üzere kapsamlı ve çok boyutlu bir bilgi ile; diğer yönüyle taakkul, tedebbür, tezekkür ve tefakkuh başta olmak üzere derin ve ufuklu bir tefekkür ile halledilir.
Cümlenin başındaki vavın bağlaç mı, başlangıç edatı mı olduğu tartışılmıştır. Aslında âyetin dediği açıktır: Müteşabihin ardına kalbinde yamukluk bulunanlar ve fitne çıkarmak isteyenler düşerler. Bu yerilen kesimdir. Vav’la başlayan cümle ise övülenlere ayrılmış. Dolayısıyla tavırları kıyaslanan iki kesim birbirinden vav ile ayrılmıştır. Kınanan te’vil, elbette anlamayı değil anlamı bulandırmayı (fitne) hedefleyen te’vildir. Müteşabih âyetlerin bu âyette ifade edilen iki hikmeti vardır:
1) Kalplerin sınanması.
2) Vahiy üzerinde derin düşünceyi kışkırtması.
Son tahlilde muhkem ve müteşabih, “tek boyutlu” ve “çok boyutlu” anlama delâlet eden bir kavramlaştırmadır.