Kimi kayıtlara göre 18 Aralık 1919, Şevket Süreyya Aydemir’e göre 22 Aralık 1919, Heyet-i Temsiliye’nin Sivas’tan Ankara’ya hareket tarihi. Değerli tarihçimiz Sinan Meydan’a bizzat sorduğumuzda, 18 Aralık’ın daha mantıklı olabileceğini söylediğini de not olarak düşelim. Bu ayrıntıyı verdikten sonra, üstat Şevket Süreyya Aydemir’in o günü (Tek Adam 2. cildinde) nasıl anlattığına bir bakalım;
“Sivas’tan üç açık otomobille, fakat karlı bir günde hareket edildi. Otomobillerin ikisi dolma tekerlekli, yalnız biri normal lastikliydi. Bu son otomobilin lastikleriyle yolda lazım olacak benzin de, Sivas Amerikan Mektebi İdaresi’nden ve birtakım formalite ve haysiyet kaygıları, bir formüle bağlanarak “hediye” şeklinde sağlanabilmiştir.” Yazarımızın bu bilgileri Vehbi Cem Aşkun’un “Sivas Kongresi” eserinden alıntıladığını anlıyoruz…
Mazhar Müfit Kansu’nun (Eski Bitlis Valisi) anılarından devam ediyor üstat; “Yarın hareket ediyoruz, bildiklerle vedalaştık. Fakat bütün mevcut paramız, yol için ancak 20 yumurta ve bir okka peynir, 10 ekmeğe kifayet ettiğinden bunları aldık.”
Bu satırlar Şevket Süreyya’nın kendi ifadeleri; “Bu nedenle Mazhar Müfit Kansu günlerdir para peşindedir. Sivas Osmanlı Bankası müdürünü tanır. Ondan borç para istemiştir. Ama ortada evvela tüccar kefil yok, sonra da banka müdürü günlerdir evinden çıkmaz, bankaya gelmez. Hasta haberini gönderir! Karargâhtakiler kıvranmaktadırlar, hareket gününün arifesinde müdür yine bankaya gelmemiştir. Gece bay müdüre etkili bir haber gönderilir! Lütfen sabah erkenden bankaya teşrifleri rica olunur! Bir taraftan kafile harekete hazırlanırken, bay müdür nihayet bankaya gelir. Mazhar Müfit son ricaları tekrarlar, müdür muameleyi yapmaya başlar. Eski Bitlis Valisi Mazhar Müfit borçlandırılır, karargâhtan Yüzbaşı Bedri Bey de tüccar sıfatıyla ve kefil olarak evraka imzasını atar! Bankadan Bin Lira alınır, bu muamele hareketten ancak beş dakika önce bitirilebilmiştir. Beş dakika sonra kafile, Sivaslıların coşkun uğurlamaları, dostluk, sevgi, heyecan ve bağlılık, destek gösterileri arasında yola koyulur. Sivas’tan ayrılınır.”
İlber Hoca (Ortaylı) hep aynı şeyi vurgular; “Tarih yorum kaldırmaz, öğrenirsiniz ve kendi kararınızı verirsiniz.” Bugünlere gelirken ne meşakkatlerden ne sıkıntılardan geçildiğini, ne acılar yaşandığını hadisenin yıl dönümünde hatırlayalım istedik. Başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, Heyeti Temsiliye’nin tüm üyeleri ve Sivas halkına şükranlarımızı sunuyoruz. Mekânları cennet, ruhları şâd olsun…
DİPNOT: “Bu pilav daha çok su kaldırır” atasözümüz, Suriye meselesi için söylenmiş sanki! Daha konuşulacak ne konular çıkacak, çok neler anlatılacak kim bilir? Eli sopalı haritacılar, kahkahalar atarak “plaka numaraları” dağıtan konuşmacılar(!) Onlara minik tavsiyemiz var; Suriye meselesi bir maraton, ne kadar idareli giderseniz o kadar iyi olur (kendi adınıza)! Ha ülkemizde her şey olmak mümkün, ama rezil olmak söz konusu bile değil; bu konuda sonuna kadar haklısınız(!)
FİLM: Çöpçüler Kralı- Yönetmen: Zeki Ökten. Senaryo: Umur Bugay. Başrollerde: Kemal Sunal, Şener Şen, Ayşen Gruda, Erdal Özyağcılar, İhsan Yüce, İlyas Salman. Yapım yılı:1977.
Aradan geçen yarım asra yakın zamana rağmen, niteliğinden, tazeliğinden hiçbir şey kaybetmeyen bir klasik. 19 Aralık 2009’da kaybettiğimiz “Yeşilçam’ın” büyük yönetmeni Zeki Ökten anısına saygıyla…
ROMAN: Uğultulu Tepeler – Emily Bronte (19 Aralık 176. vefat yıldönümü anısına saygıyla). İlk yayımlanma tarihi: 1847
Bir tarafta hırçınlığı ile ünlü Catherine, diğer tarafta yaşadığı sert koşullar nedeniyle katılaşmış, başkalarına olduğu kadar, kendine karşı da acımasız Heathcliff’in yaşamları gibi sert geçen aşkları. Gencecik Emily Bronte, yazdığı ilk ve tek romanın Dünya Klasiği olabileceğini bilebilir miydi? Muhtemelen hayır!
ATASÖZLERİMİZ: “Ala keçiyi gören, içi dolu yağ sanır.” Bir şeyin dış görünüşüne bakarak içinin de öyle olduğunu sananlar yanılırlar. Türk Atasözleri Sözlüğü
YANLIŞ: Kitapevi
DOĞRU: Kitabevi
GÜNÜN SÖZÜ: “Dâhiliğin mutlak bir sınırı vardır, aptallığın asla.” Albert Einstein
OYUN: “Oyun ve eğlencenin ruhu arındırdığına inanıyorum.” Erlent Loe
ARZUHAL: “Can sıkıntısı: arzulamayı arzulamak.” Lev Tolstoy
NORMAL-ANORMAL: “Uyum sağlama açısından normal olan insan, çoğunlukla insani değerler açısından nevrotik kişilerden daha az sağlıklıdır.” Erich Fromm
İNSAN ÜZERİNE: “Biyolojik bağlamda konuştuğumuzda bireyselliğimiz yoktur. Bireyin bir geleceği yoktur! Cinselliğin böyle güçlü ve zorlayıcı biçimde ilgi odağımız olmasının nedeni de budur. Ama insan aynı zamanda duygusal olarak da noksandır ve çeşitli psikolojik unsurlar onu yine ağa bağlar. Başkalarıyla birlikte olmaya takıntılı bir gereksinim duyarız. Kendimizi ayrı sayarız, ama aslında bir bütün teşkil ederiz. Kendimizi bireyler olarak düşünürüz, ama her birimiz bir ağın parçalarıyız. O halde gezegenimizi dolduran bir biyosfer, milyarlarca bireysel yaşam formunun istilası olarak değil, sürekli genişleyen, yaşayan bir ağ olarak yorumlanmalıdır.” Addy Pross/Yaşam Nedir?
ÜTOPYA: Vahşi hayvan nüfusunun tamamen tükendiği, kalan az sayıdaki besi hayvanı türünün ise mutasyon geçirdiği Terravenenum’da “Hayvanları Anma Derneği” kuruldu. Metis
RÜYA: “Bir açıklama gerektiren rüya değil, uyanıklık halidir.” Henri Bergson
YALAN: “Yaşamak şu anlama gelir: inanmak ve ümit etmek. Yalan söylemek ve kendine yalan söylemek. Bütün insanlar başarılı olamaz: yalanlarının doğurganlığı çeşit çeşittir. Filanca aldatmaca zafere ulaşır: bunlardan bir öğreti veya mitos doğar, bir de coşkulu taraftar kalabalığı. Bir başkası ise başarısızlığa uğrar. Sadece bir saçmalık, bir teori veya kurgu olur o zaman. Yalnızca cansız şeyler, oldukları şeye hiçbir şey katmazlar. Bir taş yalan söylemez: kimseyi ilgilendirmez hâlbuki hayat, bitip tükenmeden icat eder. Hayat maddenin romanıdır.” Emil M. Cioran/Çürümenin Kitabı
DELİ: “Âşık; başkalarının kör olduğunu düşünür, başkalarıysa onun deli olduğunu.” Arap Atasözü
HAYAT-MEMAT: “Ölüme gidelim dedin de mazot mu yok dedik!” Kamyon Arkası/Metis
SADî-İ ŞİRAZİ’DEN: Delikanlının birine birisi, çirkin dedi. Genç, öyle bir cevap verdi ki, söyleyen kişi şaşırdı kaldı. “Şeklimi kendim yapmadım ki beni kötü yapmışsın diye ayıplayasın. Ben çirkinsem de, güzelsem de sana ne? Hem güzeli çirkini yaratan ben değilim ki! Tanrı önce alnımıza yazılacak şeyleri yazmıştır. Ondan ne artı, ne de eksik olur. O bilir ki, ben kadir değilim. Ben kim oluyorum. Cihanı yaratan Tanrı yardım etmezse, kul nasıl günahtan kaçar, ibadete koşar.”
TEBESSÜM: Nasrettin Hoca günleri aklında tutamadığı için, bu konuda sorulan sorular karşısında mahcubiyet duyarmış! Bu duruma çare olması amacıyla ayın 1 i itibarı ile çömleğe her gün 1 taş atmaya başlamış, bu durumu oyun sanan küçük torunu hoca görmeden bir avuç taş atmış çömleğe! Derken, günün birinde evinin tam da önünde bir adam sormuş hocaya; “Hocam bugün ayın kaçı?” Hoca demiş ki, “Bir dakika bekle.” Eve girmiş çıkmış Hoca, adama cevap vermiş; “Bugün ayın kırk beşi!” Adam gülmüş; “Hoca hiç ayın kırk beşi olur mu?” Hoca devam etmiş; “Ulan köftehor, çömleğe göre ayın doksanı, ben yine de insaf edip yarısını söyledim!” 2024 yılını yolcu ederken Hoca’yı analım istedik, ruhu şâd olsun…