Dünkü yazımızı yazı işlerine teslim ettiğimiz an itibarı ile öngörmüş olduğumuz sonuç gerçekleşti (aslında malumun ilanı diyebiliriz)  Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ve ailesinin ülkesini terk ettiği, dolayısıyla 61 yıllık “Baas Rejiminin” sona erdiği resmen açıklandı. “Mürekkebi kurumadan” denir ya, tam da o şekilde gelişti olaylar. Senaryosunu emperyalist/küresel güçlerin yazdığı, kendi elleriyle büyütüp besledikleri taşeronları vasıtasıyla ortaya konulan Büyük Ortadoğu Projesi’nin yani kısaca BOP denilen oyunun bir perdesi daha oynanmış oldu. 
Soğuk savaş yıllarında “Yeşil kuşak Projesi, Aralık 2010 de “Arap Baharı” olarak adlandırılan BOP’un şimdiki versiyonu ise karşımıza bir başka şekilde sunulmak isteniyor, kabul etmek gerekirse bunda da gayet mahirler! Daha önce Irak’ta oynanan oyunun, şimdi ki durağı Suriye. Başta ABD, İngiltere ve İsrail olmak üzere (başka güç odaklarını da ilave etmek mümkün)  bölgede ki çıkarları uğruna buraları bölerek, uydu ve sözde devletçikler uydurarak, daha önce olduğu gibi, bu sefer de emellerine ulaşmış görünmekteler. Bu arada, şunu da hemen vurgulamak gerekirse; tüm otokrat yönetimlerin, bütün diktatörlerin olduğu gibi, “Esad” rejiminin de kâğıttan bir kaplan olduğu bir kez daha kanıtlanmış oldu. Yanına yanaşılmayan, burnundan kıl aldırmayan, katılımın yüzde 40 bile olmadığı “sözde seçimlerle” meşru olduğunu sanan “Demir Yumruklu” yönetimin, tarihte ki diğer örneklerinde görüldüğü gibi, bomboş olduğu, kar suyu gibi eriyip kaybolmasının kaçınılmazlığı bir kez daha kanıtlanmış oldu.
Bunda sonra ne olacak sorusuna geldiğimiz vakit (ki) esas olan bu; oyunun kurucularının hemen tamamının mutlu olduğunu, istediklerini aldıklarını söylemek mümkün. Peki, bu mutluluk bölge halkına, yani işin öznesine yansıyacak mı? İşte o şüpheli! Bölgenin egemenliği kimlerin elinde olacak, bugün ortaçağı yaşayan Afganistan benzeri bir yapılanma mı görülecek? Bilinen şu ki;  Suriye artık tek bir devlet şeklinde olmayacak, zira Fırat’ın doğusunda zaten ülke yüzölçümü ’nün yüzde kırkını teşkil eden PYD diye bir oluşum var ve ABD’nin himayesindeki bu oluşum aynı şekilde orada olmaya devam edecek. Geriye kalan kısımlarda ise, gücün kimin elinde olacağı, nasıl bir yönetim oluşturulacağı tam bir muamma. Bu arada, değerli hocamız İlber Ortaylı’nın yazdığı ve dün Hürriyet Gazetesi’nde yayımlanan “Haleb” başlıklı muhteşem makalenin, mutlak surette okunması gerektiğini dip not olarak söylemiş olalım. Akıllara takılan tüm bu soruların cevabını, o yazıda “zımmen” görmek mümkün… 
Altını çizerek vurguladığımız gibi, ortada tam bir “kazan kazan” durumunun olduğu gerçeği ile karşı karşıyayız. Kimisi, Petrol’ünü garanti altına almış, diğeri benim sıcak denizlere ulaşmamı engelleme ne yaparsan yap modunda. Küçük ortağın (İsrail) ağzı kulaklarında nerdeyse, her şey onun lehinde gelişmekte. Ne on yıllardır işgal ettiği “Golan Tepelerini” soran var( ki o Golan Tepeleri denen bölge, su kaynakları bakımından en az petrol kadar değerli yerler) ne de Gazze’de işlediği cinayetleri! Kendini daha rahat hissetmesi, daha fütursuz hareket etmesi olası görünmekte. Dünya’nın yeni büyük güç odağı Çin’in ise bölgede hangi role soyunacağını da ayrı bir soru!
Saatlerce konuşsak bitiremeyeceğimiz, sahifeler dolusu yazsak yetiremeyeceğimiz bir durumun söz konusu olduğu yerde, esas olan konu ise; bu iş bize nasıl yansıyacak? On beş yıla yakın zamandır, adına ne dersek diyelim (sığınmacı-mülteci-ensar vs.) ülkemizde bulunan bu insanlar gerisin geri gidecekler mi? Bu soruya cevap vermek için uzman olmak lazım kuşkusuz, ancak tarihe dönüp baktığımız zaman, benzeri durumlar da bunun gerçekleşmediğini görüyoruz. Keşke öyle bir şey olsa, keşke o insanlar da ait oldukları topraklara dönseler. Biz de, önümüze açılacak yeni pencerelerden baksak yaşama. Ancak bunun çok mümkün olamayacağını görmek için kâhin olmaya da gerek yok! Ayrıca, yanı başımızda oluşması muhtemel, sözde devletçiklerle, dokuz yüz km.yi aşkın sınırımızda komşu olmak gibi bir durum söz konusu! Ha bir de şu var; mevcutlar gidecek mi derken, yeni bir furya gelmesin!..
Sonuç itibarı ile; eskiden cambazhaneler, kumpanyalar gelirdi şehirlere (küçüklüğümüzde görmüşlüğümüz vardır), insanlara “Cambaza bak cambaza” diye seslenirlerdi, kalabalığın içindeki yankesici/cepçiler de cüzdanları, paraları götürürlerdi! Küresel güç odaklarının yaptıkları, bu örnekle eş değer diye düşünüyoruz. Kendi çıkarlarına “halel” gelmediği müddetçe, gerisi onları asla ilgilendirmiyor. Yakın tarihimiz de, başta Ruanda olmak üzere Afrika’nın nerdeyse tamamında,  mağrip ülkeleri; Tunus, Fas, Cezayir, Libya’da, toprakları işgal edilen Filistin’de,  talihsiz Afganistan’da yaşanan acılar, sönen ocaklar, ölen çocuklar nasıl umurları olmamışsa, burada da benzeri olacağını bilmek için fal açmaya gerek yok. Son bir virgül koymadan önce, ülkemizin, Cumhuriyetimizin başta büyük önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk, kurucularını bir kez daha şükranla, minnetle anmak istiyoruz. Dünyanın en sorunlu coğrafyasında, dimdik ayakta, güçlü ve vakur bir durumdaysak onların attığı temeller sayesindedir.
Sivas Belediye’sine Dair Bir 
Anekdot!

Çağrımız, özellikle Başkan Yardımcısı Esra Meran Uslu hanımefendiye; bizatihi yaşamış olduğumuz bir hadiseden yola çıkarak size sesleniyoruz. Su aboneliği iptali için gittiğimiz birimde, yapılandırmamız olduğu halde, gelecek yılları da kapsayan borcun tamamını ödemez isek bu aboneliğin sonlandırılamayacağını gördük, yaşadık! Orada ki görevlilerin hiçbir kabahati olmadığını biliyoruz, kabahat sistem de ve bu sistemin yeniden düzenlenmesi gerektiği aşikâr olup, ilgili birimin görev alanınıza girdiğini öğrenmek suretiyle size seslenmek gerektiğini düşündük. Ha bizim gücümüz yetti ödedik (dediğimiz gibi yapılandırmamız olduğu halde), bir başkasının başına gelir ve ödeme güçlüğü yaşayabilir. Unutmayalım ki, mükemmellik ayrıntıda olup, çok basit gibi görünen bazı hadiselerin bile insanların yaşam standartlarını (menfi yönden) etkilediği gerçeğini bir kez daha vurgulamak ihtiyacını hissettik…
Son Dakika: Isparta/Keçiborlu’da düşen askeri helikopterde, içlerinde Kara Havacılık Okul Komutanı Tuğgeneral İsa Baydilli’ninde bulunduğu altı şehidimizin olduğu haberi ciğerimizi yaktı adeta. Acımız büyük, kederimiz devasa. Şehitlerimize Allah’tan rahmet, ailelerine ve ülkemize baş sağlığı diliyoruz…
ŞİİR: Geri Gelen Mektup- Hüseyin Nihal Atsız (11 Aralık 49. vefat yıldönümü anısına, saygıyla…)
Ruhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden?
Bilmem bu yanardağ ne biçim korla tutuştu?
Pervane olan kendini gizler mi hiç alevden?
Sen istedin ondan bu gönül zorla tutuştu.
Gün, senden ışık alsa da bir renge bürünse;
Ay, secde edip çehrene, yerlerde sürünse;
Her şey silinip kayboluyorken nazarımdan,
Yalnız o yeşil gözlerinin nuru görünse...
Ey sen ki kül ettin beni onmaz yakışınla,
Ey sen ki gönüller tutuşur her bakışınla!
Hançer gibi keskin ve çiçekler gibi ince
Çehren bana uğrunda ölüm hazzı verince
Gönlümdeki azgın devi rüzgarlara attım;
Gözlerle günah işlemenin zevkini tattım.
Gözler ki birer parçasıdır sende İlahın,
Gözler ki senin en katı zulmün ve silahın,
Vur şanlı silahınla gönül mülkü düzelsin;
Sen öldürüyorken de vururken de güzelsin!

Oyun Bitti