“Basın hürdür, sansür edilemez.” Bu ifade, Anayasanın 28. maddesinin amir hükmüdür ve 1789 Fransız ihtilali ile ortaya çıkan “Kuvvetler Ayrılığı” ilkesine (yasama-yürütme-yargı) ek olarak, geçtiğimiz yüzyılın ilk yarısından itibaren 4. kuvvet olarak literatüre geçmiş bir kavramdır. Ülkemizin ilk özel gazetecileri olarak kabul edilen Agah Efendi (Selef) ve Şinasi’den (Halef) günümüze, Türk Basını (istisnalar hariç) daima halkın ve doğrunun yanında olmaya özen göstermiş, bu uğurda çok acılar çekmiştir. Meşrutiyet yıllarında, devletin çöküşüne seyirci kalmayan/kalamayan dönemin aydınları ve yazarları, Milli Mücadele’ye destek ve gönül veren, yine bu uğurda gerekirse ölümü göze alan namuslu gazeteciler geldi geçti bu ülkeden. Elbette arada hain Ali Kemal’ler de çıkmadı değil; ama dediğimiz gibi “istisna” olmaktan öteye gidemediler. Çiçeği burnunda genç Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde de gördük vatan için, halk için yazan/çizen gazetecileri; keza onlar da ikbal ve istikballerini hiçe sayarak, korkmadan, yılmadan yaptılar işlerini ve bugünlere gelmemize vesile oldular. Hain ve ahlak yoksunu sözde gazeteciler bu dönemde de görüldü ama hiçbir zaman (ne mutlu ki) çoğunluğa erişemediler…

Günümüze geldiğimizde; artık dijital çağdayız, her şey göz önünde. İsteseniz de yalanı/yanlışı doğru olarak gösteremezsiniz! Ha elbette, elinizdeki medya gücüyle doğruları manipüle edebilirsiniz, sayılarla oynayabilirsiniz, algı yönetimi yapabilirsiniz! Çünkü bırakın dikey tekelleşmeyi, artık çapraz tekelleşmenin tam örneği olmuş durumdasınız. Yani bu şu demek; medyanın yazılısı da sizde, bugün hala en popüler medya gücü konumunu muhafaza eden TV kanalları da. Holdingleşen yeni medya düzeninde, eskinin “Basın Ahlak Kavramları” yerle yeksan olmuş durumda! Bunun içindir ki, yılın 365 gününde “Emekliye Müjde, Memura Müjde, Çalışana Müjde” manşeti ile çıkabiliyorsunuz, hiç utanmadan ve hiç sıkılmadan. Aynı aymazlığı, ekonomik koşulların anlatılması/ daha doğrusu anlatılmamasında da, ulusal konularda da görmek mümkün.

Son örnekte, Suriye’de olan biteni, sanki ülke müjdelere bezenmiş gibi gösteren ahlaksız bir medya yapısıyla karşı karşıyayız. Ortada tam bir belirsizlik varken, birilerine hoş görünmek, bir yerlere yaranmak gayretiyle haşır neşir vaziyetteler. Oysaki dediğimiz gibi ortada net olan hiçbir şey olmadığı gibi, ihtimaldir ki bölgeyi ve dolayısıyla ülkemizi bekleyen büyük sıkıntıların olacağı gerçeğidir. 900 km’den fazla sınırımızda kimlerle komşu olacağımız, bu komşuların niteliği ve oluşan otorite boşluğunda kimlerle muhatap olunacağı gibi önemli sorular henüz cevapsızken, bölgeyi ve dolayısıyla ülkemizi bekleyen büyük sıkıntıların olabileceği gerçeği göz ardı edilemezken, büyük bir zafer kazanılmış gibi algı yaratmak, en hafif ifadeyle basın ahlak ve ilkelerine taban tabana zıt bir durum olsa gerek….

FİLM: Birkaç Dolar İçin (For A Few Dollars More) Yönetmen: Sergio Leone. Senaryo: Sergio Leone. Başrollerde: Clint Eastwood, Lee Van Cleef. Yapım yılı:1965. 16 Aralık 1989’da kaybettiğimiz, “kötülerin en iyisi” Lee Van Cleef anısına saygıyla…

ROMAN: Ankara – Yakup Kadri Karaosmanoğlu (13 Aralık 50. vefat yıldönümü anısına saygıyla) İlk yayımlanma tarihi: 1934

Milli Mücadelenin en hararetli günlerinden, Cumhuriyet’in 10. ve 20.yıl kutlamalarına kadar geçen süreçteki Ankara’nın inanılmaz insan ve yaşam değişiklikleri. Üç benzemez kişiyle üç ayrı evliliğinde yaşadığı sevinçler, hayal kırıklıkları arasında gidip gelen Selma Hanım özelinde sanki yakın tarihe yapılan bir yolculuk. Yazarımızın zengin koleksiyonundan enfes bir edebiyat klasiği…

 

ŞİİR: Atatürk’ü Duymak- Behçet Necatigil (13 Aralık 45. vefat yıldönümü anısına saygıyla, özlemle…)

Ulu rüzgârlar esmedikçe

Yaşamak uyumak gibi.

Kişi ne zaman dinç

Dalgalanırsa bayrak bayrak gibi.

 

Ne var şu dünyada ekmekten daha aziz?

Sürdüğün tarlalara sevginle serpildik,

Ekmek olmak için önce

Buğday olmak gibi.

 

Silinir sözlüklerden sen hatıra geldikçe

Cılız sözler: usanmak, yorulmak, durmak gibi.

Kuvvettir yaptıkların her yeni yetişene,

Bir ışık-kaynak gibi.

 

En yakınlar zamanla fersahlarca uzak gibi;

Bir sen varsın kalacak, bir sen ölümsüz

Daha da yakınsın, daha da sıcak.

Bıraktığın toprak gibi.

 

Kaç Türk var şu dünyada, bir o kadar susuz:

Hepsinin gönlünde sen, bir pınar bulmak gibi.

Ancak senin havanda sağlıklar, esenlikler;

Olmaya devlet cihanda Atatürk'ü duymak gibi.

 

ATASÖZLERİMİZ: Al elmaya taş atan çok olur.” Başarılı ve değerli insanları kıskananlar gereksiz yere eleştirip sürekli onlara sataşırlar. Türk Atasözleri Sözlüğü

 

YANLIŞ: Mütevazi

DOĞRU: Mütevazı

GÜNÜN SÖZÜ: “Cahil insan, bilmeyen değildir, bilmek istemeyendir. Bilmediğiyle mutlu olandır.Platon (Eflatun)

OYUN: “Aramızda bir oyun olabilir bu, Goya’yla Rock konserine gitmek. Bolongna’da Via Fondezza’da bir kapıyı çalmak. Bay Morandi’nin kapıyı açmasını beklemek. Bir oyun. Bir çeşit uydurmaca ama boşuna değil yine de. Çocuklar için oyunlar “gerçeklikten” daha gerçektir.” Yves Berger/Top Sende

ARZUHAL: “Hakiki yurt hasreti kendine acıma değil, öz yıkımdı. Geçmişimizin parça parça sökülmesinden ibaretti ki bu da kendini hor görmeden ve kayıp benliğimizden nefret etmeden gerçekleştirilemezdi. Düşman-yurt bizim tarafımızdan imha ediliyordu ve kendi hayatlarımızın onunla bağlantılı olan parçasını da ortadan kaldırıyorduk. Kendinden nefretle birleşen yurt nefreti can yakıyordu ve kendini imha etmek için giriştiğin zahmetli çalışmanın tam ortasında, geleneksel yurt hasreti kabardığında, bu acı katlanılamaz boyutlara varıyordu. Yakıcı bir arzuyla ve toplumsal bir görev olarak nefret etmek istediğimiz şey birdenbire karşımıza dikiliyor ve özlenmek istiyordu: hiçbir psikanalizin derman bulamayacağı nevrotik bir durum.” Jean Amery/Suç ve Kefaretin Ötesinde

NORMAL-ANORMAL: Bazı insanların sadece normal olmak için ne muazzam bir enerji harcadıklarını fark etmiyoruz.” Albert Camus

İNSAN ÜZERİNE: “İnsan ağaca benzer. Ne kadar yükseğe ve aydınlığa çıkmak isterse, o kadar kök salar yere, aşağılara, derinlere, kötülüğe.” Friedrich Nietzche

ÜTOPYA: Demek Pala’nın ordusunu güçlendireceksiniz” dedi Will yüksek sesle. “Güçlendirmek ne demek, oluşturacağım. Pala’nın ordusu yok.” “Nasıl olur?” “Yok işte. Hepsi barış yanlısı. Barışın b’sini tiksintiyle vurgulamıştı, ‘sı’ ise küçümsemeyle yüklü bir tıslayıştı. “Her şeye sıfırdan başlamam gerekecek.” Aldous Huxley/Ada

RÜYA: “Rüyalarda kendimizi oynarız hep. Siyah beyaz, bazen de renkli bir kamera tarafından sürekli olarak çekilir ve günlük yaşama aktarılırız sanki. Oysa gerçek yaşam ikiye böler bizi. İkiye, üçe, çok daha fazlaya kimi zaman da. Çelişkiler çelişkiler…. Bir türlü bırakmaz ki yakamızı.” Edip Cansever/Phoenix Oteli

YALAN: Yalancının cezası, kimsenin ona inanmaması değil, asıl onun kimseye inanmamasıdır.” Bernard Shaw

DELİ: “Delilik; Dikişli yüzlü aklı başındalık olan parlak ve gösterişli bir düşünsel kumaş. Deliliğin tabiatı her şeyi bilen kişiler dışında hiç kimse tarafından bilinmemesidir.” Ambrose Bierce/Şeytanın Sözlüğü

Köşe Yazisi

HAYAT-MEMAT: “İşte, hayat da böyledir. İçinden bin küçük balon çıkan bir sabun köpüğü!.” Suat Derviş

ÖMER HAYYAM: Ey insanoğlu, mademki dünya bir serap! Umut da yok, umutsuzluk da! Dalma kara düşüncelere, zamanın ellerine bırak ruhunu! Yazıldı alın yazın ve asla değişmeyecek!

SADî-İ ŞİRAZİ’DEN: Yolda kalan bir şöyle dedi; Bu sahrada benden daha aciz kim var? Böyle deyip sadece ağlıyordu. Yük çeken bir eşek onun sözünü duydu ve dedi ki; Hey akılsız adam, ne var ki feleğin cevrinden şikâyet ediyorsun? Yürü Allah’ına şükret. Eşeğe binmemişsen, benim gibi yük altında değilsin ya!.

TEBESSÜM: Bektaşi fena halde acıkmıştı, aksilik bu ya cebinde de hiç parası yoktu. Bir lokantanın önünden geçerken dayanamadı, içeri girdi. Tıka basa doyuncaya kadar yedi, sonra lokanta sahibinin yanına yaklaşarak konuşmaya başladı: İşler nasıl efendi? -Eh fena değil Allah’a şükür! Hep peşin mi verirler yediklerinin parasını müşterilerin? -Elbette peşin verirler. Hiç vermeyen olmaz mı? -Olur ama, pek seyrek. Peki böyle yemek yiyip de, vermezse müşteri ne yaparsın?- Ne yapacağım, arkasına tekmeyi vurur, atarım dışarı keratayı. Bektaşi hemen arkasını döner, lokanta sahibine seslenir: Vur öyleyse!..