Son dakika başlığı altında duyurmuştuk Narin’in vefat haberini, ilk izlenimimiz olan duygularımızı da “feodalitenin” hala hüküm sürmüş olması şeklinde dile getirmiştik. Narin’in, ülkece hepimizi acıya boğan acı ve elemli hikâyesi bir kez daha gösterdi ki; bölgede feodal yaşam ve erkek egemen düzen hız kesmeden devam etmekte ve yakın zamanda da kolay hallolmayacak gibi görünmekte. Bölgeye has (adı konmamış) özel kurallar, meşru-gayrimeşru çıkar ilişkileri, siyaset kurumunun yozlaşması, erkek egemen kültürün körüklediği “suskunluk sarmalı”… Narin’in acı sonunun başlangıcına bu açılardan bakmazsak, bunun son örnek olmayacağını söylemek müneccimlik olmasa gerek. Dile kolay, 19 gün süren arama/tarama işlemlerinde tek bir kişi konuşmuyor/konuşturulmuyor! Mafyanın “Omerta Yasası” gibi adeta. “Bir şey görmedim, duymadım, bilmiyorum, konuşmam” ifadelerinin toplamı gibi! Ha keza, Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TUİK) resmi verilerine göre, Türkiye’de son 9 yılda kaybolan çocuk sayısının 104 bin 531 olduğuna, bunun yıllık ortalama 10 bin, günlük 32 kaybolan evlat anlamına geldiğine muttali olduk. Bu rakamların dehşet verici olduğunu söylemeye gerek yok, durum ayan-beyan ortada. Konunun ivedilikle ele alınması ve çözüm anlamında adımlar atılması elzemdir…

Narin; içimizdeki acının, elemin, tarifsiz kederin adıdır bundan böyle. Her ne kadar, birkaç gün sonra gündemdeki yerini kaybedeceği bir realite olsa bile, vicdanlardaki yerini daima muhafaza edecektir. Bu arada, arama/tarama işleminin uzaması nedeniyle, başta Jandarma olmak üzere, diğer kolluk güçlerimizin bir hayli yıpratılmak istendiğini üzüntüyle müşahede ediyoruz. Güvenlik güçlerimizin “cansiperane” görev yaptıklarından zerre kuşku duymadığımızı net olarak ifade etmek isteriz. Bu gecikmenin, bölgenin yapısı ve karmaşık ilişkilerin sonucundan kaynaklı olduğu aşikârdır. Suçluların, daha doğrusu canilerin en kısa zamanda belirlenerek ağır cezalar almaları, en büyük dileğimiz ve beklentimizdir. Güzeller güzeli Narin; affet bizi, sana sahip çıkamadık! Bugün eğer aramızda değilsen, burada toplumun tüm katmanlarının ihmali ve duyarsızlığının tezahürüdür! Melekler yoldaşın olsun…

Whatsapp Görsel 2024 09 15 Saat 11.43.50 8569D77C 

12 Eylül; Ülkenin Üzerinden Geçen Tanklar

Ülkemizin kırılma noktalarından birisi, belki de en önemlisi “12 Eylül”. İç Hizmet Kanunu’nun kendilerine verdiği yetkiye dayanarak yönetime el koyduklarını bildiren beş kişi; Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Nurettin Ersin, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Tahsin Şahinkaya, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Nejat Tümer, Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Sedat Celasun. (Rütbe ve isimlerini ezberden yazdım!) 12 Eylül 1980 gününün öğle saatleri idi, “Milli Güvenlik Konseyi” olarak TRT’nin tek kanalına arz-ı endam ettiler, Konsey Başkanı sıfatıyla Kenan Evren’in konuşmasını soluksuz dinledik; kısaca darbe yapmaya mecbur kaldıklarını, en kısa sürede demokrasiye döneceklerini anlatıyordu! Ha bu durumdan memnun olanlar yok muydu? Vardı, hem de azımsanmayacak kadar, kendi mantığında haksız da sayılmazlardı. Yıllardır artarak devam eden sağ-sol olayları, akan kan duracaktı, çocukları evlerine selametle döneceklerdi! Nitekim 13 Eylül’e geldiğimizde bunun gerçekleştiğini gördük, ama perde gerisindeki “büyük resmi” görmek biraz zaman alacaktı. “Kontrollü Gerilim Stratejisi”; büyük resim tam da buydu. Dönemin CIA Türkiye masası şefi Paul Henze’nin, “Bizim çocuklar başardı.” sözü durumun net olarak özeti gibiydi aslında. Her ne kadar bu sözün rahmetli Mehmet Ali Birand’ın uydurması olduğunu söylemeye kalksalar da Birand, röportaj kayıtlarını yayınlayarak bu sözün söylendiğini bizatihi ispat etmişti. Soğuk Savaş yıllarının klasik ABD/CIA iş birliği 12 Eylül’e giden yolun taşlarını döşemiş (Maraş- Sivas- Çorum olayları), fişi çekme zamanını beklemeye başlamıştı. Fişin çekilme anı gecikmeden geldi, Milli Selamet Partisi’nin (MSP) Konya’da düzenlediği, “Kudüs mitingi” bahane edilerek işlem tamamlanmıştı. İlan edilen sıkıyönetim, oluşturulan sıkıyönetim mahkemeleri, başlayan cadı avı. “Asmayacağım da, besleyecek miyim” mantığıyla yok edilen yaşamlar. Cunta rejimi öylesine geçti ki toplumun üzerinden, her türlü demokratik hak askıya alındı, iyi yetişmiş, duyarlı, sorumluluk üstlenebilen, vatansever altın bir nesil yok edildi.  An itibarı ile “Dünya Süper Liginde” bulunmuyorsak, sosyo- ekonomik sıkıntılar içindeysek, “bir elimiz yağda diğer elimiz balda” değilse bunun ana nedenidir 12 Eylül. Ha, siyaset kurumu pir-ü pak mıdır? Diyalog kapılarını kapamasalardı, bir selamı dahi esirgemeselerdi birbirlerinden, Cumhurbaşkanlığı seçimini krize dönüştürmeden halledebilselerdi, bugün çok farklı bir Türkiye’de yaşıyor olabilirdik. Sonuç itibarı ile ülkemizin kara günlerinden birisidir 12 Eylül, onlarca yıl geriye gittiğimizin tarihidir…

DİPNOT: Sivas Belediyesi, halkın açtığı krediyi (maalesef) hovardaca harcıyor sanki! Ayrıntılarını daha önce verdiğimiz, başta trafik keşmekeşi hemen aynı devam ede dursun, anlık gelişen durumlarda refleks eksikliğine  (maalesef) şahit olmaktayız. Okulların açılma günü olan geçtiğimiz 9 Eylül günü, birçok şehirde toplu taşıma ücretsiz olurken (bu bir mesajdır, başka güzel işler de yapacağım anlamındadır) Sivas’ta bu uygulamayı görmek mümkün olmadı. Yine, öğrencilere yönelik, (sembolikte olsa) bazı kırtasiye, araç gereç yardımı yapan Belediyeler olduğunu biliyoruz, bu konuda da Sivas Belediyesinde sessizliğin hâkim olduğunu gördük! Üniversitelerin açılması ile birlikte, öğrencilere yönelik ne gibi çalışmalar var bilmiyoruz ama en azından Cumhuriyet Üniversitesi’ni tercih edenlere burs verilebilir. Önceki yıllarda Sivas Ticaret Sanayi Odası’nın  (STSO) yönetim kurulu üyeleri, her biri bir Cumhuriyet Üniversitesi (C.Ü.) öğrencisine burs verirdi. STSO bu uygulamaya devam ediyor mu bilmiyoruz ama Belediye ve Encümen üyeleri buna benzer bir hizmet yapabilir diye düşünüyoruz. Bu arada, Emniyet Müdürlüğünün ön tarafının kaldırım ve çevre düzenlemesini yaptınız, gayet güzel oldu, elinize emeğinize sağlık. Ama söz konusu yerin bir de arka bölümü var,  Posta İşleme Merkezi tarafı. Yani, o kısmı neden “mezbelelik” gibi bıraktınız, anlamak mümkün değil…

NOT: Metin Oktay; O bir “Taçsız Kral”, bir futbol efsanesi. Bir kuşağın isim babası, taraflı-tarafsız her futbolseverin, hatta futbolla ilgilenmeyenlerin bile sevgilisi. 33 yıl önce, 13 Eylül günü elim bir trafik kazasında kaybettik onu. Vefat yıldönümünde anıyoruz. Saygıyla, özlemle. Ruhu şâd olsun…

FİLM: Çöl Aslanı Ömer Muhtar (Lion of the Desert). Yönetmen: Moustapha Akkad. Başrollerde: Anthony Quinn, Oliver Reed, Irene Papas. Yapım yılı: 1981.

Mussolini liderliğindeki, faşist İtalyan güçlerinin işgaline karşı, yerel halkı örgütleyerek büyük bir kahramanlık destanı yazan, Libya’nın ulusal kahramanı Ömer Muhtar’ın şehadetinin 93. yıldönümüne atfen muhteşem hikâyesi. Tarihi kişilikleri canlandırma konusunda tek geçilen isim Anthony Quinn’in performansı ile bir kez daha izlenmeye değer bir beyazperde klasiği...

 

ROMAN: 12 Eylül SAAT 04:00 – Mehmet Ali Birand. Yayımlanma Tarihi: 1984

Araştırmacı-Gazeteciliğimizin efsane ismi, “Paltosundan Dökülenlerin” günümüzün etkili ve değerli gazeteci/yazarlarını teşkil ettiği bir büyük gazeteci. 12 Mart Muhtırasından, 12 Eylül’e giden süreci, belge ve bilgilerle anlattığı, bir dönemi aydınlatan, belgesel niteliğinde bir eser…

ŞİİR: Dünyayı Verelim Çocuklara- Nazım Hikmet Ran (Narin’in Aziz Hatırasına Saygıyla…)

Dünyayı verelim çocuklara hiç değilse bir günlüğüne

Allı pullu bir balon gibi verelim oynasınlar

Oynasınlar türküler söyleyerek yıldızların arasında

Dünyayı çocuklara verelim

Kocaman bir elma gibi verelim sıcacık bir ekmek somunu gibi

Hiç değilse bir günlüğüne doysunlar

Bir günlük de olsa öğrensin dünya arkadaşlığı

Çocuklar dünyayı alacak elimizden

Ölümsüz ağaçlar dikecekler…

 

ATASÖZLERİMİZ: “Ağaca balta vurmuşlar, sapı bedenimdendir demiş!” İnsana en yakını bile kötülük edebilir.

 

YANLIŞ: Etten duvar ördüler! (Kapanan takımlara karşı, spikerlerin asla vazgeçmediği bir klişe!)

DOĞRU: X Takımı bu ara kapandı

GÜNÜN SÖZÜ: “Aynı evrende yaşamamalı cellatlar ve çocuklar; ya ölmeli cellatlar ya da hiç doğmamalı çocuklar…” Ernesto Che Guevara (Ceyda Düvenci’ye çok teşekkürler)

OYUN: “Saldırganın çöpe attığı ödül, merhamettir. Geri çekildiği, ağıt yakan, matem tutan ödülü kazanır. Oyunun kuralına göre, kaybeden hepsini alır.” Lao Tzu/Tao Te Ching

ARZUHAL: “Arzu, bilincine varılan iştahtır.” Spinoza

NORMAL-ANORMAL: Normal olmuşsa kuma gömmek kafayı, öğreneceksin kumda nefes almayı.” Metis

İNSAN ÜZERİNE: “Sömürgeci(lik sonrası) kapitalist batı modernliğinin siyasal tahayyülünde ve bu tahayyülün evrensel insanlık iddialarında oluş ile sahip oluş birbirleriyle ontolojik olarak benzerlik taşırlar. Olmak sahip olmak olarak tanımlanır, sahip olmak ise doğru dürüst insan olmanın temel önkoşullarından biri olarak inşa edilir.” Judith Butler-Athena Athanasiou/Mülksüzleşme

ÜTOPYA: Hayvanların kesim amaçlı yetiştirilmesinin yasak olduğu Terradilcium’da, süt ve yumurta gibi diğer amaçlarla yetiştirilen hayvanların, hayat standartlarını sıkı bir şekilde denetleyen “Kendine Davranılmasını İstediğin Gibi Davran Yasası” yürürlüğe girdi!

RÜYA: “Madem aklımız ve ruhumuz uykuda düşündüklerimize meydan veriyor, düşte gördüğümüz işleri uyanıkken gördüğümüz işler gibi kabul ediyor, ne diye düşüncemizin, hayatımızın bir çeşit düş olmasını, uyanık halimizin bir çeşit uyku olmasını yadırgıyoruz bu kadar?” Montaigne/Denemeler

YALAN:İnsanları yalan söyledikleri zaman dinlemeyi severim. Olmak istedikleri, olamadıkları kişiyi anlatırlar.” Yusuf Atılgan

DELİ: “Delilik, zincirlerini kırmakla değil teslim olmakla gelir. Kendisini tekrarlayan fikirlerden oluşan küçük pis bir çemberin içine yerleşmekle, ehlileştirilmekle.” Gilbert Keith Chesterton/Manavile

Whatsapp Görsel 2024 09 15 Saat 11.43.50 D3E8C0Ea

HAYAT-MEMAT: “Yanlış yaşam, doğru yaşanmaz.” Thedore W. Adorno

SADî-İ ŞİRAZİ’DEN: Gerçek Allah dostları, arif ve zahitler, ekmeği bir köşeye çekilip kalp huzuru ve gönül rahatlığıyla ibadet etmek için alırlar. Yoksa ibadet köşesine çekilip, oturup yemek için toplanmazlar. Zevk ve safa ile yaşayıp keyfine düşkün bir âlim, yolunu sapıtmış bir kimsedir. Başkasına nasıl yol gösterebilir? Fakat bir âlimin hareketi sözüne uymasa da sen yine de onu can kulağıyla dinle. Uyuyan bir kimseyi, kimse uyandıramaz. İddiası boş bir iddia ve manasız, saçma bir sözdür. İnsanoğlu, duvarın üzerine yazılan öğüdü bile kulağına küpe olarak takmalıdır.

TEBESSÜM: Nasrettin Hoca’nın eşeği ölmüş, hoca feryat figan! Konu- komşu demiş ki; yahu hoca daha yakınlarda karın öldü, bu kadar ağlamadın, şimdi bir eşeğe bu kadar ağlıyorsun! Hoca cevap vermiş; ulan hıyarlar, karım öldüğünde hepiniz birden, üzülme hoca, ölenle ölünmez, sana yenisini alırız dediniz. Şimdi biriniz diyor musunuz ki, hoca üzülme sana yeni eşek alırız?..