Son günlerde Türkiye gündeminde kadın ve çocuğa yönelik şiddet, çocuk istismarı, fahiş fiyat artışları, toplumsal duyarsızlık, makam ve çıkar uğruna yapılan yozlaşmalar sıkça tartışılıyor.
En son Bolu'da yaşanan yangın faciası ise vicdanları bir kez daha sızlattı. Yangından sonra toplumun belli kesimindeki duyarsızlık, yangın tüplerine yapılan fahiş zamlar, ihmaller ve denetimlerde ortaya çıkan eksiklikler insanların hayatlarının nasıl hiçe sayıldığını gözler önüne serdi. Tüm bunlar, toplumda adalet, suç, ceza ve ahlak kavramlarını yeniden sorgulamama neden oldu. Çünkü anladım ki, cezalar yalnızca bir yaptırımdan ibaret. Oysa suçların ve kötülüklerin önüne ancak ahlakla geçilebilir.
Ahlak, insanın iç dünyasında yeşeren, vicdanında kök salan ve davranışlarına yön veren en büyük erdemdir. Ahlaki bir çöküş yaşandığında, en sert yasalar bile insanları yanlışlardan alıkoyamaz. Bugün toplumda saygısızlık, tahammülsüzlük, bencillik ve menfaat uğruna yapılan her türlü çarpıklık, ahlakın ne denli aşındığını gösteriyor. Kimileri hukukun üstünlüğüne sığınarak adaleti savunduğunu sanıyor, ancak gerçek adaletin temeli ahlaktan beslenmeyince hukuk da anlamını yitiriyor.
Bir toplumun yükselmesi, ancak bireylerin vicdanlarıyla hareket etmesiyle mümkündür. İnsanlar birbirlerine karşı daha duyarlı, daha anlayışlı ve daha adil olmadıkça, yasalar ne kadar sert olursa olsun kötülüğün önüne geçilemez. Ahlak, bir yasadan daha güçlüdür çünkü insanın içinden gelir. Ne yazık ki bugün, menfaatler ahlakın önüne geçmiş durumda.
Oysa dürüstlüğü bir yaşam biçimi haline getiren toplumlar, gerçekten gelişmiş ve güçlü toplumlardır. Bunu başaramazsak, ne yazık ki her yeni günde başka bir toplumsal çürüme haberiyle karşılaşmaya devam edeceğiz. Adalet sadece mahkeme salonlarında arandıkça, ahlaki yozlaşma büyümeye devam edecek. Ancak bireyler olarak kendi vicdanımızı pusula haline getirirsek, belki de bu karanlığın içinden bir ışık süzülebilir. İşte o zaman, yasaların değil ahlakın yön verdiği bir toplumda yaşamaya başlayabiliriz.
Bu düzeni yalnızca yönetenler değil, bu toplumun insanları da elleriyle inşa etti. Haksızlığa sessiz kalan, menfaat için doğrulardan sapmaktan çekinmeyen, çıkarı uğruna susan insanlarımız… Bugün şikâyet ettikleri çürümüşlük, aslında yıllarca görmezden geldikleri yanlışların birikmiş hâli. Adalet, ahlak, vicdan… Bunlar sadece başkalarından bekledikleri ama kendilerine hiç sormadıkları kavramlar oldu. Oysa bir toplum, bireylerin aynasıdır. Eğer bugün her yerde kötülük varsa, belki de dönüp aynaya bakması gereken insanlarımızdır!