Konuşabilmek nasıl Allah'ın bir lütfu ise sükût edebilmekte büyük bir lütuf. Çevrenizde çok konuşan insanlar doluştuğunda, konuşulanlara karşı sessiz kalınız.
Bir müddet sonra seslerin kesildiğini siz de görebilirsiniz. Vaktiyle fakir bir keçi çobanı yaşardı, her gün keçileri, otlamaları için köyü gören bir tepeye götürürdü. İşitme engelliydi, fakat bunu umursamıyordu. Bir gün karısı yiyecek çıkınını vermeyi unuttu; çocuklada göndermedi. Normalde, vakit ilerlemiş bile olsa çocukla gönderirdi yiyeceğini. Eve gidip çıkınımı alayım diye düşündü çoban, Burada akşama kadar bir şey yemeden duramam. O sırada, tepenin yamacında ot kesen bir adam gördü. Yanına giderek şöyle dedi: Kardeş, şu keçilere bir zahmet göz kulak ol da dağılmasınlar. Benim aptal kadın öğle yemeğimi koymayı unutmuş; onun için köye inmem lazım. Ancak diğer adamın da kulakları işitmiyordu ve çobanın dediklerini tamamen yanlış anlamıştı. Şöyle cevap verdi: Hayvanlarım için kestiğim otları neden sana verecekmişim? Evde bir ineğim bir de koyunum var; onlara yiyecek götürmek için bir sürü yol tepiyorum. Beni rahat bırak, senin gibilerle alış verişim olmaz. Ve kabaca gülerek elini salladı. Keçi çobanı, adamın dediklerini işitmedi ve şöyle dedi: Razı olduğun için sağ ol değerli dostum. Merak etme, hemen dönerim. Sayende içim rahat olacak. Köye koşup küçük barakasına gittiğinde karısının hasta olduğunu gördü. Komşunun karısı da ona refakat ediyordu. Yiyecek çıkınını alıp hemen tepeye koştu. Keçileri dikkatlice saydı, hepsi oradaydı. Diğer adam hala ot biçiyordu ve çoban kendi kendine şöyle düşündü: Ne güvenilir bir insan! Hayvanlarıma göz kulak olmuş, teşekkür bile beklemiyor! Şu topal keçiyi ona vereyim. Akşam ailesiyle beraber pişirip yesinler. Böylece, küçük topal keçiyi sırtlayıp bayır aşağı inerken seslendi: Hey kardeş, keçilerime baktığın için sana bir hediye getirdim. Akşama bununla güzel bir yahni yaparsın. Zaten kesecektim, bak bir ayağı topal Fakat diğeri onun dediklerini işitmedi ve öfkeyle bağırdı: Seni rezil çoban! Sen gittiğinden beri burada ot biçiyorum. Senin melun keçinin kırılan ayağından ben mi sorumluyum? Ben burada kendi işimle uğraşıyordum, keçinin ayağının nasıl kırıldığından haberim yok! Defol git yoksa patlatırım bir tane Çoban, adamın yüzündeki öfkeli ifadeye şaşırdıysa da söylediklerini duyamıyordu. Bunun için, oradan atıyla geçmekte olan birine rica etti: Beyim, kurban olayım, bu adamın ne konuştuğunu bana bir söyle. Ben işitme engelliyim. Bu keçiyi ona hediye etmeme niye bu kadar kızdı anlayamadım Hem çoban hem de ot biçen adam, bağırarak yolcuya bir şeyler anlatmaya başladılar. Yolcu atından inip onlara doğru geldi. At hırsızı olan bu adam duvar gibi işitme engelliydi ve onların söylediklerini işitmiyordu. Kaybolmuştu ve adamlara yol sormak istemişti. Fakat yüzlerindeki tehditkâr ifadeyi görünce şöyle dedi: Evet kardeşler atı çaldım ama size ait olduğunu bilmiyordum. Lütfen beni bağışlayın, şeytana uyup düşünmeden hareket ettim. Ot biçen adam, Keçinin ayağının sakatlanmasıyla bir ilgim yok! dedi.Çoban, Hediyemi niçin kabul etmediğini söylesin. Yalnızca yardımına teşekkür etmek istiyorum dedi Hırsız, Atı çaldığımı itiraf ediyorum. Ancak ben sağırım, atın hanginize ait olduğunu duyamıyorum dedi. O sırada, toprak yoldan köye doğru yürümekte olan yaşlı bir derviş gözüktü. Ot biçen adam ona koşup hırkasına yapışarak, Muhterem derviş, ben işitemeyen bir adamım, bunların söylediklerinden hiçbir şey anlamıyorum. Kimin ne için bağırdığını bilgeliğinle açıklayabilir misin lütfen? dedi. Ancak derviş doğuştan sağırdı, cevap veremezdi. Fakat yanlarına gelerek, şimdi susmuş olan üç işitme engellinin yüzlerine dikkatle baktı. Önce birine, sonra diğerine öyle uzun baktı ki rahatsız olmaya başladılar Derviş siyah gözlerini diğerlerinin gözlerine dikmiş, durumun iç yüzü ile ilgili bir ipucu arıyordu. Fakat diğerleri dervişin onlara büyü yapacağından veya iradelerini ele geçireceğinden korktu. Hırsız birden bire atının üstüne sıçradı ve dörtnala kaçtı. Çoban, hayvanlarını toparlayıp tepenin daha yukarılarına doğru çıkmaya başladı. Ot biçen adam ise gözlerini kaçırarak otları bir çuvala doldurup yüklendi ve eve doğru inmeye başladı. Derviş yoluna devam ederken içinden şöyle geçirdi: Söz bazen öyle faydasız oluyor ki, insana hiç verilmese de olurdu.