“Bir gün Kadı Karakuşî bir fırının önünden geçerken vitrinde nar gibi kızarmış ördeği görür ve sahibi başkası olmasına rağmen fırıncıdan ördeği ister.
Fırıncı da Karakuşî’yi iyi bildiğinden itiraz edemez ve ördeği verir. Bir süre sonra sahibi gelip de parasını ödemiş olduğu kızarmış ördeğini isteyince fırıncıyla kavgaya tutuşur. Bu kavga esnasında fırıncı elindeki bıçakla orada bulunan gayrimüslim bir müşterinin kazayla gözünü çıkarır. İşin büyüdüğünü görünce kaçmaya başlar. Kaçarken can havliyle bir duvardan atlar ve yine bilmeden hamile bir kadının üzerine düşüp kadının karnındaki bebeği düşürmesine neden olur. Ardına gayrimüslimin yanı sıra kadının kocası da takılır. Fırıncı önde bunlar arkada kovalamaca sürerken bu sefer de Yahudi bir vatandaşa çarpıp onu devirir ve o da fırıncının peşine düşer. Nihayetinde zaptiyeler fırıncıyı yakalar ve Kadı Karakuşî’nin huzuruna getirirler.
Önce ilk mağdur söz alarak “Bu adam parasını ödediğim halde kızarmış ördeğimi başkasına sattı.” der. Kadı fırıncıya ördeği ne yaptığını sorunca, aşağı tükürse sakal yukarı tükürse bıyık durumundaki fırıncı ne yapsın, “Ördek uçtu!” deyiverir. Kadı açar kara kaplı defterini ve “Ördek tayyardır, yani uçan hayvandır, uçması suç değildir.” diyerek suçlamayı düşürür. Ardından gözü çıkan gayrimüslime cevaben de “Her kim bir gayrimüslimin iki gözünü çıkara, o Müslümanın tek gözü çıkarıla!” der. Gayrimüslim “Benim tek gözüm çıktı” deyince de “O halde önce senin ikinci gözünü çıkaracağız sonra da fırıncının tek gözünü.” diyerek gayrimüslimin davadan vazgeçmesini sağlar. Sıra çocuğunu düşüren kadına gelince, kocasına, “Karını vereceksin, bu fırıncı yeni bir çocuk koyacak.” der, der demez de durumu anlayan koca hemen suçlamasını geri çeker. Son olarak sıra Yahudi’ye geldiğinde kadı “Senin şikâyetin nedir bre?” diye sorunca, öncekilerin durumundan meselenin nereye gideceğini anlayan Yahudi “Ne diyeyim kadı efendi, adaletinizle bin yaşayın e mi!” diye bağırıp toz olur!..”
Şunu hemen (peşinen) söylemiş olalım ki, Kadı Karakuşi’ye atfedilen hikâyelerin doğruluğu kanıtlanmamıştır. Ancak, günümüzde dahi örneklerine rastladığımız bu gibi hukuki durumlara baktığımızda, “olabilirlik” ihtimalinin hiç de azımsanmayacak kadar olduğunu söyleyebiliriz! Karakuşinin, kısmen eğlenceli hikâyesinden yola çıkarak sözü getirmek isteğimiz konu maalesef çok acılı bir hadise olan ve geçtiğimiz günlerde kararları açıklanan Narin davası! Vahşice ve acımasızca katledilişinden bu yana geçen yaklaşık 4 aylık zaman dilimi içerisinde, 7’den 77’ye ülkem insanının vicdanındaki gündemini koruyan Narin konusunda kararlar açıklandı Sonuçlar beklenen gibi görünmesine rağmen, esas umulan kararı görememek maalesef içimizi acıttı dersek yeridir. O masum yavrucağı kim ve neden katletti? Olağan şüphelilerden birisinin, yani suça iştiraki kendi ifadeleri ile sabit olan şahsın cezası, neden (bir hayli) indirildi? Temyiz aşaması sona ermeden, hiçbir mahkeme kararı kesinleşmiş olmaması hukukun en temel maddelerinden birisidir kuşkusuz. Ancak, buna rağmen açıklanan ilk kararların vicdanlarda acı bir his, kafalarda soru işaretleri bıraktığı aşikârdır…
Gönül Akkor: Billur sesli sanatçımızdı, en az kendisi kadar yetenekli ve bir o kadar ünlü Kamuran Akkor ile birlikte anılırlardı çoğu zaman. 70’li ve 80’li yıllara damgasını vurmuş, plakları milyonlar satmış, konserleri izdihamlara dönüşmüş Türk Müziğinin çok güçlü bir sesiydi kuşkusuz. Uzun yıllardır sağlık sorunlarıyla mücadele eden yaşamı, geçtiğimiz 30 Aralık günü sona erdi. Vefat haberini aldığımızda içimizden bir şeylerin koptuğu hissine kapıldık!. Mekânı cennet, ruhu şâd olsun…
Nahit Menteşe: Orta ve üst kuşağın adını ezbere bildiği bir “Devlet Adamı” kendisi. Bir “fani” olarak gelinebilecek her yere gelirken ve o makamlarda otururken, hiçbir şaibe unsuru içermeyen, ismi asla “akçeli” işlerle anılmamış tertemiz bir siyaset erbabı. Farklı siyasal çizgide bulunan insanların bile sitayişle hatırladığı müstesna bir isim. Yarım asrı aşan siyasi yaşamında, hep en üstlerde olurken bile mütevazı kalabilen, demokrasimizin kesintiye uğradığı dönemlerde bile ilkelerinden duruşundan milim taviz vermemiş bir insan. 2024’ün son gününde, 92 yaşında ebediyete uğurladık kendisini. Hep güzel hatırlayacağız. Ruhu şâd, mekânı cennet olsun…
Ferdi Tayfur: Orhan’cı /Ferdi’ci diye ikiye ayrılmıştı insanlar, özellikle 70’li yıllarda! Müzikte de ayrılmayı başarmıştık doğrusu! Şakası bir yana, hakikaten Orhan Gencebay’la birlikte anılır, her iki tarafın sevenleri, kıyas ve değerlendirmelerini kendi “meşrebine” göre yaparlardı! Plakları, kasetleri milyonla satar, konserleri hınca hınç dolar, filmleri kapalı gişe oynardı. Varsın olsun, “onların Elvis’i, Sinatra’sı” varsa, bizim de Ferdi’miz vardı nihayetinde! Tarzından hoşlanmayanlar, “ağlayan bebek” diyenler vardı gayet tabii. Onlar bile gizliden gizliye dinlerlerdi, hem de şahidiyiz… Yeni yılın ikinci gününde ebediyete uğurladık. Güle güle Ferdi Tayfur. Mekânın cennet olsun…
ŞİİR: Türk Vatanı – Süleyman Nazif (4 Ocak 98. vefat yıldönümünde saygıyla…)
Dedem, koynunda yattıkça benimsin ey güzel toprak,
Neler yapmış bu millet, en yakın tarihe bir sor bak!
Yerim sensin, göğüm sensin, cihânım, cennetim hep sen!
Nasıl bir zinde millet çıktı gördüm hasta sinenden!
Evet mecrûh idin; mecrûh ikende vardı imanın;
Ümidin, kuvvetin, azmin, kanın, aşk-ı hurûşanın.
Eğer necm-ü hilâlin olsaydı âfil, müzmâhil,
Türksüz, Kalırdı bizce yıldızlar, kamerler kimsesiz, öksüz
Yaşattın, çok yaşa târihimi, ikbâl-ü izzetle;
Koşar, âti, koşar mâzi seni tebcile minnetle
Yerim sensin, göğüm sensin, cihânım, cennetim hep sen!
Nasıl bir şanlı millet çıktı gördüm canlı sinenden…