“Umutsuzluk yok. Gün gelir, gül de açar, bülbül de öter!” der üstad Sezai Karakoç

Dostlarla muhabbet ortamında ümmetin/milletin derdi ile dertleniyoruz. Konular çok çeşitlilik arz ediyor. Dalda dala atlıyoruz. Sanat, siyaset, ekonomi, psikoloji, tıp, mühendislik, din, bilim, teknoloji vs. Fakat konuyu getirip ümitsizliğe bağlıyoruz. “Gençlik bitti!”, “Sokaklar da yürünmez oldu!”, “Televizyonlara bakılmaz oldu!”, “Komşuluk bitti!”, “Akrabalar birbirine karşı akbaba gibi oldu!”, “Hısımlar hasım oldu!”, “Kardeşlik kalleşliğe dönüştü!”, “Başörtüsünün içi boşaltıldı!”, “Siyasi İslam yerlerde sürünüyor!”, “Üniversitelerden adam yetişmiyor!”, “Çıraklık devri bitti!”, “Teknoloji herkesi esir aldı!” vs. vs.

Maalesef bir el bu topluma sürekli olumsuzluk pompalıyor. Dizilerle, tartışma programları ile, çeşitli yollarla!..

“Kimseyle konuşulmaz, tartışılmaz oldu!”, “Kimseye güvenilmez oldu!”, “Kimseyle yol yürünmez oldu!”, “Kimseyle ortaklık kurulmaz oldu!” diye diye milletimizin fertleri arasına bir kısım eller bilinçli ya da bilinçsiz kalın duvarlar örmeye devam ediyor.

Bu ülke insanı ayrıştırıcı, düşman edici, kin güdücü, fitne tohumları ekici dillerden çok çekmedi mi?

Bir kısım eller ülkeyi laik antilaik, alevi sünni, kürt türk, sağcı solcu, modernist mürteci diye birbirine düşman etmedi mi?

Dün bu eller bugün başka kirli senaryolarını sergileme peşindeler. Organize kötülük daima iş başında. Ve hiç bir alanı boş bırakmamış gözüküyor. Her alanda fitne tohumları ekmeye devam ediyor. Bu kirli eller başarılı da olmuyor değiller. Emellerine bir bir ulaşıyorlar.

Bizler elimizi çabuk tutmazsak organize kötülüğün ülkeye kestiği fatura çok daha ağır olacaktır.

Unutmayalım ki; organize kötülüğün tek derdi vardır oda kutsallara savaş açmaktır. Bunun ardından aileyi bitirmek, ekonomiyi sarsmak, geleceğimiz olan gençliğin kökleri ile bağlarını koparmak, kutsallara karşı saygınlığı azaltmak. Böylece ülkeyi emperyalizmin kucağına bırakmak daha da kolay olacaktır.

Malesef insanları renklerinden, ırklarından, mesleklerinden, meşreplerinden ve mezheplerinden dolayı ayrıştırıcı bir dil kullanan bir kesim hep var. Bu şartlarda olmamaları da kaçınılmaz.

Allah(cc);

"Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Çünkü kâfirler topluluğundan başkası Allah’ın rahmetinden ümit kesmez." buyuruyor. (Yusuf, 12/87)

Allah(cc);

"Allah'a ve Resulüne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin (tefrikaya düşmeyin). Sonra içinize korku düşer ve (bütün heybetiniz ve) kuvvetiniz elden gider. (O hâlde birbirinize karşı) sabırlı olun. Çünkü Allah, sabredenlerle beraberdir!" buyuruyor. (Enfal Sur,8/75)

Allah(cc);

"Gerçek şu ki Allah [yalnızca] kendi dâvâsı uğrunda, sağlam ve yekpare bir bina gibi, kenetlenmiş saflar halinde savaşanları sever!" buyuruyor. (Saff Sur, 61/14)

Allah(cc);
"Allah, pisliği (huzursuzluğu, kokuşmuşluğu, azabı), akıllarını kullanmayanların üzerine yağdırır!" Yunus Sur,10/100 buyururken belli kesimler sanki bu ayetler hiç kendilerine inmemişcesine gündemlerine almazlar.

Kısaca bize Allah'tan, gelecekten ve insandan umudunu kesmeyen ve bütün bu umutsuzluk psikolojisini körükleyen bir şeytanın varlığından haberdar olan akil insanlar, abid, zahid, kamil insanlar lazım.

Zira, umutsuzluk mü'minin literatüründe olmamalıdır. Ümitsizlik şeytanın vesvesesindendir.

Unutmayalım ki;

Organize kötülük ve bilinçli cehaletin güç birliği etmesi ile bir yazarın dediği gibi zehirli tutkular ve fanatik öfkeler üretilir. Dolayısıyla birey ve toplum olarak el birliği etmeli, renk dil, din, meşrep, mezhep, mektep ayrımı gözetmeksizin bilinçli cehalete ve organize kötülüğe geçit vermemeliyiz.

Selam ve dua ile!