İşçi, memur, emekli, küçük esnaf, çiftçi, asgari ücretli… Genel anlamda ülkenin çoğunluğunu oluşturan bu kesimlerin tarifi idi “Orta Direk”.
İlk olarak rahmetli Turgut Özal’dan duymuştuk; ne kadar doğru bir tespit ve tanımlama olduğunu, günümüzde çok daha iyi anlayabiliyoruz aslında. Ülkeyi bir çadır olarak tasvir edersek, çadırın yan bağlantı kazıkları eksik ya da hatalı olsa da orta direği sağlam ve yerinde olduğu zaman gerisi kolaydı. Bu tarife giren insanlar, yaşamlarını sürdürürken, diğer insani hasletlerini de yerine getirebiliyorlardı. Çok sık olmasa bile, ayda bir ya da iki sefer de olsa ailece dışarda yemek yemek gibi! Sinema-tiyatro rahatlıkla izlenebiliyor, her eve mutlaka günlük bir gazete, aylık dergi ve mecmualar giriyordu. Pazar yerleri orta direğin festival alanları gibiydi; sabahın erken saatlerinde gidilirdi ki, sebze ve meyvelerin en güzellerini alabilsinler. Şimdi durum tam tersi; akşamın son saatlerine denk gelsin ki, kalite mühim değil, ucuza gelsin! Yılda 10 gün olsun tatile gidebilen bu insanlar, en azından kendilerine yakın (kaplıca vs.) yerlerde dinlenme imkânı bulabiliyorlardı. Hepsi bir tarafa, en mühimi; özellikle (karı-koca) çalışanların gerek çalışırken, gerekse emekli olduklarında (bütçeleri oranında) ev sahibi olabilmeleri son derece olağan bir durumdu ki, en temel insan haklarından ve Anayasamızın amir hükümlerinden birisiydi. Oysa bugün bırakın karı-koca çalışmayı, emekli tazminatlarını üst üste koysalar dahi bir ev almalarının söz konusu dahi olmadığı, böyle bir hayalin bile kurulamadığı günleri yaşıyoruz.
Sözün kısasına gelecek olursak; ülkenin çimentosu olan “orta direk” şu yaşadığımız ortamda ortadan kalkmış görünüyor ne yazık ki. “Enseyi karartmadan” demek istiyoruz ama pek de diyecek halde olmadığımız aşikâr. Suriye, Ortadoğu’daki diğer gelişmeler vs. derken ülkem insanının esas gündemine (birazcık da olsa) değinelim istedik, sürç-ü lisan ettikse affola!..
Selim İleri: Vatansever bir aydınımız, yeri doldurulamaz bir edebiyat ustamızdı. Geçtiğimiz Çarşamba akşam saatlerinde aldık vefat haberini. Tam da “Vurun Kahpeye” ile ilgili analizlerini bir kez daha okurken, acı kaybına muttali olduk. Şöyle diyordu üstat kitabın son kapanış yazısında; “Toprağınız toprağım, eviniz evim, burası için, bu diyarın çocukları için bir ana, bir ışık olacağım ve hiçbir şeyden korkmayacağım; vallahi ve billahi.” “Bu yemini eden Aliye ile Reşat Nuri’nin Çalıkuşu’su Feride akraba sayılabilirler mi? Yalnız, Feride romantizm inceliğiyle yaratılmışken, Halide Edib, Milli Mücadele’nin acı anıları arasından Aliye’ye yıkım ve ölüm biçer.” Kendisine Allah’tan rahmet diliyoruz. Ruhu şâd, mekânı cennet olsun…
ROMAN: Vurun Kahpeye – Halide Edib Adıvar. Günümüz harfleriyle ilk yayımlanma tarihi: 1943.
Dünyanın en haklı, en onurlu, en meşakkatli “Kurtuluş Savaşı’nın” işgal edilmiş bir Anadolu Kasabasında geçen ve ora halkının bakış açısıyla anlatılmış hikâyesi. Geçtiğimiz Çarşamba günü kaybettiğimiz, büyük usta Selim İleri’nin kitabın kapanış bölümünde söylediği sözler gibi; “Trajik olan, vatan savunmasında vatan hainiyle vatanseverin zorunlu ayrılığıdır. Halide Edib bu ayrılığı deşerken, tanıklık ettiği, vatanseverler arasında yer aldığı acı günlerin heyecanı altındadır.”
ŞİİR: Fotoğraf- Cemal Süreya (9 Ocak 35. vefat yıldönümü anısına saygıyla)
Durakta üç kişi
Adam kadın ve çocuk
Adamın elleri ceplerinde
Kadın çocuğun elini tutmuş
Adam hüzünlü
Hüzünlü şarkılar gibi hüzünlü
Kadın güzel
Güzel anılar gibi güzel
Çocuk
Güzel anılar gibi hüzünlü
Hüzünlü şarkılar gibi güzel
ATASÖZLERİMİZ: “Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste.” Hiçbir suçu olmayan zavallı insanlara eziyet eden, kötülük yapan ömür boyu yaptıklarının cezasını çeker. Türk Atasözleri Sözlüğü
YANLIŞ: Toz Pembe
DOĞRU: Tozpembe
GÜNÜN SÖZÜ: “Kitap edinmenin en makbul yolu, onları yazmaktır.” Walter Benjamin
OYUN: “Oyunu her zaman Cuma başlatıyordu. Elinde şemsiyesi, takma sakalıyla belirir belirmez. Robinson karşısındakinin Robinson olduğunu, kendisinin de Cuma rolü oynaması gerektiğini anlıyordu. Ama hiç kafadan uydurma sahne canlandırmıyorlar; hep geçmişteki yaşamlarından, Cuma’nın korku içindeki bir köle, Robinson’unsa katı bir efendi olduğu günlerden olayları oynuyorlardı. Robinson bu oyunun Cuma’ya iyi geldiğini, çünkü köle yaşamından aklında kalan kötü anıları uzaklaştırdığını anlamıştı. Ama bu oyun Robinson’a da iyi geliyordu, çünkü hâlâ Cuma’ya karşı katı bir efendi olduğuna yeriniyordu biraz .” Michel Tournier/Cuma ya da Yaban Yaşam
ARZUHAL: “Cüneyd’in yanında oturuyordum. Etrafında büyük bir kalabalık vardı. Bir adam beş yüz dinar getirdi. Cüneyd’in önüne koydu ve “Bu parayı cemaate dağıt” dedi. Cüneyd “Senin bu paradan başka paran var mı?” diye sordu. Adam “Evet” dedi. Cüneyd “Sende olandan fazlasını ister misin?” dedi. Adam “Evet” dedi. Cüneyd “O halde getirdiğin parayı al, sen ona bizden daha muhtaçsın.” dedi ve parayı kabul etmedi.” Kuşeyri/Tasavvufun ilkeleri
NORMAL-ANORMAL: “Bir halkın kültürünü anlamak, onların kendine özgü karakterini indirgemeden normalliklerini açığa çıkarır.” Clifford Geertz
İNSAN ÜZERİNE: “Yaşam umutsuzluktan umut üretmektir. İnsan umutsuzluktan umut üreterek bugüne kadar gelmiştir.” Yaşar Kemal
ÜTOPYA: Bana ütopyanı söyle, sana nerede yaşadığını söyleyeyim. Metis
RÜYA: “Düşlerde, hayal gücünde ve gerçeğe dönüştürmek isteyenlerin cesaretinde umut var.” Jonas Salk
YALAN: “İnsanların en zayıf tarafları, sormadan, araştırmadan, düşünmeden, kafalarını patlatmadan inanmak hususundaki hayret verici temayülleridir. Dünyadaki yalancı peygamberleri yetiştirmek ve beslemek için en iyi gübre, işte bu bilmeden inanmak için çırpınan kalabalıktır.” Sebahattin Ali/İçimizdeki Şeytan
DELİ: “Her kuşakta, deli olduğunuzda nasıl davranacağınıza dair son derece katı kurallar vardır.” Ian Hacking
HAYAT-MEMAT: “Doğdum doğurdum/Bir insan nasıl büyüyor gördüm/Hayatta kalmak için/Ve hayatta kalmanın yanında/İnandım şiir bir gevezelikti.” Didem Makak/ Pul Biber Mahallesi
AİLE: “Bütün kadınlar annelerine benzer. Onların trajedisi budur. Erkeklerse benzemez. Onlarınki de budur.” Oscar Wilde
SADî-İ ŞİRAZİ’DEN: Ölmek üzere olan pek yaşlı birisi inleyerek bir doktorun yanına geldi ve dedi ki: “Ey iyi fikirli doktor, nabzıma bak. Ayaklarım yerinden kalkmıyor. Şu eğilmiş boyumla, çamura çökmüşe benziyorum.” Doktor şöyle dedi: “İhtiyar! Artık dünyadan el çek ki, yarın kıyamette ayağın çamurdan çıksın. Gençlik çevikliğini ihtiyarlardan bekleme. Akan su tekrar ırmağa gelmez. Gençlikte keyif âleminde yuvarlandınsa, bari ihtiyarlıkta aklını fikrini başına topla. Yaş kırkı geçince artık çabalama, çünkü su baştan aşmıştır. Benim zevkim, keyfim, neşem akşamım sabah olduğunda kaçtı. Artık heva ve hevese veda etmek lazımdır. Çünkü o arzuların da zamanı artık geçmiştir. Gönlüm nasıl tazelenir, yeşillenir ki nerede ise toprağımdan yeşillikler bitecektir.”
TEBESSÜM: Parayla mutluluk satın alınmaz. Ama bir jet ski alabilirsiniz. Jet ski’ye binerken de üzgün olmak pek mümkün değildir!