Suskunluk sarmalını iyi-kötü duymuşluğumuz vardı; Alman sosyolog Elisabeth Noella-Neumann tarafından 1970’lerin ilk yarısında ortaya konan bir siyaset ve kitle iletişim teorisi olarak sosyoloji bilimine kazandırılan bir kuram. Teorinin kısaca tarifine göre, kişi doğru bildiği bir konuyu toplum baskısından dolayı dile getiremez ve bunu gören diğer insanlar da konu hakkında konuşmazlar. Bu durum, ilerleyen zamanlarda “sarmala” dönüşerek, düşüncelerin özgürce ifade edilememesine neden olur. Maşallah öylesine devasa dönen gündemimiz var ki, dünyada bu anlamda bir ilk olabiliriz! Haftaya başladığımız gündem, henüz mürekkebi kurumadan yerini yenisine bırakmasın!.. Başat (eşitler arasında birinci) konulardan hangisini konuşacağımızı, değerlendireceğimizi şaşar olduk dersek yeridir…

Dilan-Engin Polat çiftinin tutuklamayla sona eren gündeminin üstüne, Nihal-Bahar Candan kardeşler vesilesiyle “Sazan sarmalını da” öğrenmiş olduk bu arada. Elbette ki “masumiyet karinesini” göz ardı etmiyoruz; ancak iddialar öylesine dehşetengiz ki .Candanlardan birisi, verdiği ifadede, “Bahse konu rakam 2 milyon dolar olarak yazılacağına, sehven 12 milyon dolar olarak yazılmış” diyecek kadar “Şüyuunun vukuundan” beter (yani düşüncesinin bile olmuşundan kötü bir durum) olduğunu adeta kendisi dile getirmiş!.. Ogün Samast  meselesi ile de vicdanların bir kez daha sızladığını söylemekle yetinelim!.. Bu olayla final yapan gündemimizi rahmetli Çetin Altan’ın arşivinden bir fıkra ile tamamlayacak olursak:

“Ülke insanının  çoğunlukla kırsal da yaşadığı yıllarda  bir  yurttaşımız atıyla beraber yol almaktadır, yer demir gök bakır. Gidilecek daha uzun bir yol varken, bizim atlının “Def-i hacet-i” gelir, insanlık hali bu ya! “Atımı şu kazığa bağlayayım da şurada da işimi görürüm” demiş aklından. Atın yularını bağlamayı düşündüğü köstebek olmasın mı! Kaçınca köstebek, at boşta kalmış, yürümüş gitmiş; ama adam darda, atı düşünecek hali yok! Hemen oraya yestehlemiş, temizlenmek için de oradan bir tutam ot koparmış. Daha kullanır kullanmaz “yandım anam” diye bağırmış adam. Meğer normal ot zannettiği ısırgan otu olmasın mı? Talihsiz adam açmış ellerini serzenişte bulunmuş “Hey benim güzel memleketim hey, ne kazugu kazuk, ne oti ot”!..

VELİ BALLI

Varto (1966) depreminin küllerinden doğan bir adam o, aynı Zümrüdü Anka kuşu gibi… Türk Atletizm tarihinin maraton dalında altın çocuklarından birisi, aynı İsmail Akçay, Hüseyin Aktaş gibi. Elbette ki Mehmet Terzi, Mehmet Yurdadön, Sadık Salman, Mithat Şahin gibi maratonda çok büyük işler yapan sporcularımız da Türk Atletizm tarihine adını yazdıran insanlar. 15 Kasım Veli abinin Pakistan/Karaçi Maratonu’nu kazanmasının 46. Yıl dönümü. Ankara’daki işyerinde yıllar evvel yaptığımız bir sohbette kendi ağzından anlattıklarını nakletmek istedim bu vesile ile: “Deprem sonrası bizi Aydın’a yerleştirdiler, lise çağına gelmiştim. Annem tek kelime Türkçe bilmiyor, sevmedim Aydın’ı. Sivas’a gidelim dedim anneme, tamamen tesadüf. Geldik Sivas’a, okul hayatımla beraber sporculuğum da orada başladı. Sivas beni, ben Sivas’ı çok sevdim. İçimde ukde kalan bir şey varsa, o da Sivasspor lisansı ile koşmak ve madalya kazanmaktı, kısmet olmadı…” Şampiyon Veli abimize sağlık ve esenlikler dileklerimizle…

FİLM: Eşkıya - Yavuz Turgul. Başrollerde: Şener Şen- Uğur Yücel

1996 yapımı- Türk sinemasının yüz akı Şener Şen ve en az onun kadar başarılı oynayan Uğur Yücel’den bir sinema şaheseri. Atlayanlara tavsiye…

ROMAN: Hacı Murat- Lev Nikolayeviç Tolstoy (Vefatının 105 yılı  anısına)

Kırım savaşı yıllarında yaşanan ve yaşayan bir kahramanın, “Rus yazar” gözüyle muhteşem anlatımı. Hacı Murat özelinde Şeyh Şamil’in bilinmeyenleri...

ŞİİR: Ceviz Ağacı- Nazım Hikmet Ran (122. Doğum günü anısına) Bestelenmiş halini rahmetli Cem Karaca muhteşem söyler...

Başım köpük köpük bulut, içim dışım deniz,

Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda,

Budak budak, şerham şerham ihtiyar bir ceviz.

Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.

 

Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda.

Yapraklarım suda balık gibi kıvıl kıvıl.

Yapraklarım ipek mendil gibi tiril tiril,

Koparıver, gözlerinin, gülüm, yaşını sil.

Yapraklarım ellerimdir, tam yüz bin elim var.

Yüz bin elle dokunurum sana, İstanbul'a.

Yapraklarım gözlerimdir, şaşarak bakarım.

Yüz bin gözle seyrederim seni, İstanbul'u.

Yüz bin yürek gibi çarpar, çarpar yapraklarım.

 

Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkında.

Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.

 

YANLIŞ: Lig uzun bir maraton

DOĞRU: Lig bir maraton

GÜNÜN SÖZÜ: “Ne olursan ol. Ama önce nefsinin öğretmeni, vicdanının öğrencisi ol.” Platon

ÜTOPYA: Cep telefonu, televizyon ve internet bağımlılığının had safhaya ulaştığı Terravenenum’da GK (Gerçeklik Kaybı) salgınının  ilk kurbanı, karantina altına alındığı hastanede yaşamına son verdi!..

ŞADİ-İ ŞİRAZİDEN: Tatlılıkla halledilmeyen bir iş sonunda çaresizlikten saygısızlığa dökülür ve zorla halledilir. Kendine acımayana kimse acımaz.

TEBESSÜM: Doktor hastasına sordu “Günde kaç saat uyuyorsunuz?..” İki üç saat.” diye cevap verdi hasta.  “O kadar size yetiyor mu” diye hayretle sordu doktor. “Tabii” dedi adam. “Geceleri de sekiz, dokuz saat uyurum ben…”