Eylül; melankolinin, hüznün tam da adı. “Sararan yaprakların, güz güllerinin, kendi adıyla anılan akşamların” ayı. Son güz; güneş bile eskisi gibi kızgın değil. Şairlerin, bestekarların, yazarların ilham kaynağı. Dünyanın birçok yerinde ve ülkemizde, okulların, resmi adıyla “Eğitim-öğretim yılının” başlangıcı. Veliler üzgün ve buruk. Ağır ekonomik koşullarda başka nasıl olabilirler ki?

Umudumuz ve dileğimiz sıkıntıların en aza indirgenmesi ki, bu sıkıntıların birisi, belki de birincisi ilköğrenimdeki “iki öğün eğitimin” getirdiği zorluklar. Konunun bizatihi içinde olan bir ebeveyn olarak diyorum ki, çocuğu günde en az dört defa bırakıp geri almanın meşakkatini ancak yaşayan bilir! Ebeveynler ister çalışan olsun ister evinde oturan, bu götür getir durumu büyük sıkıntı ve acil çözüm gerektiren bir husus.

 “Şu mektepler olmasa maarifi ne güzel idare ederdim” diyen dönemin maarif nazırı hangi halet-i ruhiye ile söylemiş bilinmez ama, zaman gelmiş “Eğitim, eğitimcilere bırakılamayacak kadar önemli  konudur” demiş eskilerin bir  Milli Eğitim Bakanı. Konfüçyüs, yaklaşık 2 bin 500 yıl önce ülkesinde “İlk öğretimden sorumlu kişi” iken, “İlk öğrenim mecburi ve meccanedir” (yani zorunlu ve bedavadır) maddesinin 1924 Anayasası ile yürürlüğe girmesinin (ve henüz 100 yıl bile olmadığının) altını çizelim! 3 Mart 1924 tarihinde çıkarılan “Tevhid-i Tedrisat Kanunu” ile  eğitimdeki çok başlılığın ve dağınıklığın önüne geçilmiş olması, azınlıkların ve tarikatların hegemonyasına son verilmesi, “Genç Cumhuriyetin” kuşkusuz ilk büyük başarılarından birisi olmakla beraber,  en az kaçırdığımız 1. Ve 2.sanayi devrimi kadar değerli,  Dünya çapında bir proje  “Köy Enstitülerinin”  yok edilmiş olması bir o kadar trajik…

Bu arada ve konunun öznesi olarak, yurdun dört bir yanına ilk defa kanat çırpmaya hazırlanan “Çalıkuşlarımıza” çıktıkları bu onurlu yolculukta başarılar, kolaylıklar dileyelim. Kendisi de aslında bir öğretmen olan Şevket Süreyya Aydemir’in şaheser başyapıtı Suyu Arayan Adam’da aktardığı gibi – “Allah’ın bize verdiği en büyük nimet, malik olduğumuz halde, malik olduğumuzu bilmediğimiz kuvvetleri, bir gün kendimizde bulmak kudretidir.” Devamında, “Huzur’un bir pahası var…” Öğretmenin ödediği paha hayatın ta kendisidir ve ondan dolayı pişman ve üzgün değildir diye ifade eder. Ellerinden öpüyoruz tüm öğretmenlerimizin, geleceğe güvenli bakmamızın teminatı onlar…

9 Eylül İzmir’in düşman işgalinden kurtuluşunun 101. Yılı, Gazi Mustafa Kemal Paşa Nutuk’ta şöyle diyor; ”Her evresiyle düşünülmüş, hazırlanmış, yönetilmiş ve zaferle sonuçlandırılmış olan bu savaşlar Türk ordusunun, Türk subay ve komuta kurulunun yüksek güçlerini ve yiğitliklerini tarihe geçiren çok büyük bir eserdir. Bu eser, Türk ulusunun özgürlük ve bağımsızlık düşüncesinin ölümsüz bir anıtıdır. Bu eseri yaratan bir ulusun çocuğu, bir ordunun başkomutanı olduğumdan, sevincim ve mutluluğum sonsuzdur.”

Sultanlar

“Toplumun durup nefes aldığı anlar vardır” derdi rahmetli Bekir (Coşkun) abi, özellikle bayramları kastederek. Kendilerine çok yakışan benzetme ile “Filenin Sultanları” ile hakikaten nefes aldık. Ulus olarak birlikte sevinmeyi meğer ne kadar da özlemişiz!  Çölde bir vaha, bataklıkta açan nilüfer gibi çıktılar karşımıza. Bir paragraf da TRT spikeri Mehmet Sevinç kardeşimize açmak gerekirse, ağzına yüreğine sağlık. Ne kadar coşkulu ne kadar keyifli anlattı! Sayesinde sevincimiz, mutluluğumuz katmerlendi.

 

 

6-7 Eylül ve Kontrollü gerilim stratejisi

6-7 Eylül (1955) yakın tarihimizde yaşadığımız travmalardan, sonuçları itibarı ile de toplumu derinden etkileyen olaylar silsilesi. Kısaca hatırlayacak olursak, gerçek dışı bir haberin yayınlanması ile birlikte oluşan infial. Başlangıcı ve gelişmesi tam da bahsi geçen “kontrollü gerilim stratejisinin” adeta tarifi niteliğinde. Yaşanan hadiselerden sonra değişen demografik yapıdan tutun, el değiştiren mülklere kadar. Birkaç gün içinde tahterevalli gibi inenler-çıkanlar… Bu vesile ile “kontrollü gerilim stratejisini” çok önemseyen ve derslerinde örnekleri ile işleyen Doç. Dr. Sefer Darıcı hocamıza da buradan bir selam yollayalım…

FİLM:                    Rüzgâr Gibi Geçti - Victor Fleming

ROMAN:              İnce Memed - Yaşar Kemal

ŞİİR        :               Anlatamıyorum - Orhan Veli Kanık

YANLIŞ :               TC No

DOĞRU :               TC Kimlik No

GÜNÜN SÖZÜ:  “Yalanın gücü doğrunun güçsüzlüğünden değildir, yalan teşkilat kurmuş, doğru ise yalnızdır.” Yaşar Kemal

TEBESSÜM: Nasrettin Hoca Timur’un atına 2 yıl içinde konuşma öğretecek ve karşılığında peşin olmak üzere bir kese altın alacaktır. Aksi halde hocanın kellesi söz konusudur! Timur altın kesesini uzatır “Bak Hoca, iki yıl sonra geleceğim, at konuşmazsa kelleni alırım haberin olsun!” der ve maiyetiyle beraber gider. Timur gittikten sonra Akşehirliler hocanın etrafını sararlar, “Yahu Hoca, karşındaki Timur, şakası olmayan bir adam, hiç at konuşur mu!?” Hoca sakalını sıvazlar ve şöyle der; “Ulan köftehorlar altın peşin, süre iki sene. O zamana kadar ya At ölür, ya Timur ölür ya da ben…”