YOLUMUZ BİRBİRİMİZİ ANLAMAKTAN GEÇMELİ!..
İnsan bu. Hem Allah'a kul olmak iddiasında. Hem de kullara kulluk sevdasında. Bir kula zerre kadar hayrı yokken kulluk sınavını kazanma iddiasında!..
Peygamberimizin bir hadisi şerifi geldi aklıma. Paylaşmak istiyorum sizlerle;
“Mü’minler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar!"
Bu sözlerden şöylesi bir çıkarımda bulunmak mümkün.
Mü’minler sevgi, merhamet, şefkat ve yardımlaşmada bir vücut gibi olmalıdırlar.
İnananlar, birbirlerinin sevinç ve kederine ortak olmak zorundadırlar.
İslâm toplumu bir vücut gibidir; bir uzvun hastalığının bütün vücudu rahatsız etmesi gibi, bir müslümanın başına gelen belâ ve musibetleri, bütün müslümanlar kendilerine dert edinmelidir.
Bugün sizlere etrafımda gözlemlediğim dört çeşit müslüman kimselerden bahsetmek istiyorum.
1- Beş vakit namazını hiç aksatmıyor. Beşin üstüne beş daha kılıyor. Oda yetmiyor Teheccüd ve Evvabin'leri de hiç ihmal etmiyor. Bütün bunların üzerine birde bir yerlerden ders/el almışsa yani bağlanmışsa ordan aldığı görevi de layıkı vechile yerine getiriyor. Her gün düzenli olarak vird çekiyor. Ama kendi gibi inanmayan ve düşünmeyen adamlarla bir araya geldiği zaman dil papuç gibi kırmakta dökmekte üzerine yok.
2. Entel dantel geçiniyor. Çok okuyor. Çok araştırıyor. Çok sorguluyor. Adeta kitap kurdu. Kafasına estiği gibi dini yorumluyor. Namazı isterse kılıyor istemezse kılmıyor. İbadetleri yavan. Kendi gibi düşünmeyenleri, kendinden olmayanları acımasızca eleştiriyor ama kendisini birileri eleştirmeye kalkınca da buna fırsat dahi vermiyor.
Niye? Kendisi çok şey biliyor çünkü.
3. Beş vaktin beşini de aksatmıyor. Cami cami dolaşıyor. Fırsat buldukça pazartesi perşembe oruçlarını tutuyor. Diyanetin verdiği hutbeyi can kulağı ile dinleyip onlarla dini öğrendiğini zannediyor. Ekstra öğrenmeleri gereksiz gördüğü için başka bir kitap eline almıyor. Niye? Benim bildiğim bana yeter!" diyor.
4- Birileri daha var ki içki içer kumar oynar ve gece hayatı o biçimdir. Haftada bir cumaya gitmeye gerek görmez ama bayram namazlarına koşarak gider. Kandil gecelerinde Tv'lerde okunan dualara içtenlikle 'Amin!' der. Bütün bunlarla dünyasını da ukbasını da kurtaracağını zanneder. Niye? Onun kalbi temizdir çünkü. "Benim kalbime bak sen kalbime!" diyerek etrafına caka satar.
Bugün kü konumuzu dinle alakası olmayan, mukaddesata savaş açmış, Allah(cc) ile bağlarını koparmış kimseler girmiyor. Onları bilahare konuşuruz.
Ama, "Ben müslümanım!", "Ben Allah'a inanıyorum!", "Ben İslam dini'nin mensubuyum!", "Benim kıblem Kabe'dir, kitabım Kur'an'dır, peygamberim Hz. Muhammed(sav) ve adım ise Müslüman'dır!" diyen bir kimseye ne kadar günahkar olursa olsun, ne tür fasıklıklar işlemiş olursa olsun bu dört sınıfta bahsettiğim gibi onları muhatap almalı, onlarla işbirliği yapmalıyız. Onları da anlamalıyız. Onlarla yol yürümeli ve onlarla dertlerimize derman aramalıyız.
Fitnenin kol gezdiği bu çağda elbette ihtilaflarımız olacak. Elbette hepimiz aynı düşünceye sahip olmayacağız. Farklılıklarımız elbette olacak. Bugün bu kökleşmiş ihtilafları kaşımanın ne yeri ne de zamanı.
Bugün farklılıklarımızın bir zenginlik olduğunu bilmeliyiz. O zenginliği güce çevirmek için işbirliği etmeliyiz. İşbirliği ederkende birbirimizi iyi dinlemeli ve iyi anlamalıyız.
Şair İsmet Özel'in yıllar önce kaleme aldığı 'Taşları yemek yasak!' adlı eserinde dediği gibi; "Müslüman olarak yolumuz birbirimizi anlamaktan geçmiyorsa, hiçbir yere de varmayacak demektir!"
"Yol odur ki hakka vara!" der Yunus Emre.
Hakka vardıracak bir yol elbette mümkündür.
Nasıl derseniz?
İyi insan olarak iyi insan kalarak.
Peki;
Nasıl iyi insan olacağız?
Nasıl iyi insan kalacağız?
Birbirimize gül atarak mı birbirimize taş atarak mı? Kendi kocaman günahlarımızı çuvala basarak mı başkalarının küçüçük kusurlarını duvara asarak mı? Kendimizi yada kendimizden olanları ak sütten çıkmış ak kaşık kendimiz gibi gibi olmayanları yerin dibine batırarak mı?
Oturduğumuz yerden ahkam keserek mi yoksa elimizi taşın altına koyarak mı?
İyi insan olunmadan iyi müslüman olunmayacağını bildiğimiz halde.
Nedir bu abesle iştigal haller?
Kur'an'ın ifadesi ile; "Bu gidiş nereye?"
Gidiş hakka olsun. Ama el birliği ederek olsun. Peygamberimizin buyurduğu gibi acımızda ve sevincimiz de bir vücudun azaları gibi olarak.
selam ve dua ile!..