101 sporcu, bir o kadar teknik adam, sağlık ekibi, yönetici vs. ile katıldığımız 2024 Paris Olimpiyatlarından tek bir altın alamadan, birçok dalda sıfır çekerek dönmüş olmamızın üzüntüsünü yaşarken, bu hazin ve utanılası durumun hesabını birilerinin vermesi, (bu anlamda) bedel ödemesi gerektiğini geçen haftaki yazımızda belirtmiştik. Hal böyle olunca, rahmetli Hasan Pulur üstadı anmamak olmaz dedik, müteaddit defalar yazdığı ve herkesin malumu olan bir “Hükm-i Karakuşi” hikâyesi ile konuyu “hitama” erdirelim istedik:
“Tarihte Karakuşi ismiyle maruf bir kadı vardır, okuma-yazması bile ancak kendine yetecek kadar olan bu kadı, iki elin parmaklarını geçmeyecek kadar “kanun maddesi” ile yargı görevini ifa eder! Günün birinde adamın biri topallayarak girer kadının huzuruna, başlar derdini anlatmaya. “Efendim, ben hırsızım. Filan eve hırsızlık amacıyla girecektim, balkona tırmanırken balkon tırabzanı koptu, düştüm ve bacağım kırıldı. Ev sahibinden davacıyım.” Kadı Karakuşi “Hırsız haklı, çağırın ev sahibini” der. Ev sahibini alır getirirler, Karakuşi isnat edilen suçu tekrarlar ve savunma ister! “Kadı Efendi, ben balkonumu şehrin en meşhur marangozuna yaptırdım, çürük yaptıysa benim suçum ne?” diye savunmasını yapar ev sahibi! Ev sahibini de haklı bulur Karakuşi, bu defa marangozun getirilmesini ister! Marangozu bulur getirirler huzura, Kadı Karakuşi bu defa marangozdan bir açıklama ister. Marangoz başlar anlatmaya; “Efendim, balkon tırabzanının tam da son çivisini çakıyordum, karşıdan yeşil feraceli bir hatun kişi geliyor. Feracesi öylesine afili ki, gözüm dalmış, çiviyi boşa çakmışım. Beraatımı istiyorum”. Marangozu da haklı bulur Karakuşi, beraatını verir, yeşil feraceli kadının getirilmesini ister. “Bostancılar” kadını kısa bir sürede getirirler huzura, Karakuşi olan biteni özetler ve der ki ; “bu hırsızın bacağının kırılmasının nedeni senmişsin hatun, söyle bakalım ne diyeceksin?” Kadın der ki; “Kadı efendi, ben boyacıya bir ferace boyamasını istedim, bu kadar gösterişli, bu kadar dikkat çekici boyadıysa benim suçum ne?. ” Kadı Karakuşi, kısa bir düşünmeden sonra kadının serbest bırakılmasını, boyacının bulunup getirilmesini ister! Boyacı gelir huzura, Kadı baştan itibaren tekrar eder davanın konusunu ve bütün bu olan biten senin yüzünden olmuş, de bakalım ne diyeceksin? diye sorar boyacıya! Boyacı boynunu büker, sessiz kalır, hiçbir şey diyemez! Hükmünü verir, kalemini kırar. “Götürün asın bu adamı” der! Aradan yarım saat, bilemedin kırk beş dakika geçer geçmez, “bostancılar” ortalarında boyacı, geri gelirler Kadı’nın huzuruna; “Efendim, bu boyacının boyu uzun asamıyoruz” Karakuşi kükrer gibi seslenir, “bunun boyu uzunsa, kısa boylu bir boyacı bulun onu asın…”
DİPNOT: Aşağıdaki resim, Sivas “Fevzi Çakmak” ya da bilinen adıyla “Gök Medrese” caddesine ait. Hiçbir uzmanlığı olmayan birisine sorsalar, burada ne yapılmamalı diye, vereceği cevap şu olur; “Çift taraflı park uygulaması derhal kaldırılmalıdır.” Burada, bugüne kadar büyük çapta bir kaza olmadıysa, tamamen tesadüf olduğunu söylemek abartılı olmasa gerek!
NOT 1: 17 Ağustos depreminin üstünden tam 25 yıl geçmiş, acılar ise daha dün gibi tazeliği ile orta yerde duruyor. Aradan geçen 25 yılda ne yaptık, ne kadar mesafe aldık diye düşündüğümüz zaman, hiç te iç açıcı bir tablo karşımıza çıkmış görünmüyor. Uzmanların, kaçınılmaz dediği, er geç olması beklenen “İstanbul Depremi” için “sıfır” hazırlıklıyız. Ne diyelim, sözün bazen kifayet etmediği haller var, umarız ki bir mucize olur da uzmanlar haksız çıkar!.
NOT 2: Süleyman Seba; Beşiktaşlı olsun-olmasın, her sporseverin, hatta her yurttaşın kalbine girmiş bir spor adamı, centilmenliğin, “Fair Play” ruhunun tam da tarifi bir insan. O, kendisini tanımayanların bile “Süleyman abisi”. 13 Ağustos 10. vefat yıldönümüydü. Saygıyla, özlemle anıyoruz. Ruhu şâd olsun… Bu arada, Süleyman abinin mezarından sonra, Ali Sami Yen’in kabrini de ziyaret etmeyi ihmal etmeyen Hasan Arat başkanı ’da tebrik etmeyi bir borç biliyoruz. Fair Play ve centilmenlik adına, sporda “düşmanlık yoktur, rekabet vardır” felsefesine yapılan çok büyük bir katkı olarak değerlendirilmesi gereken şık bir davranış olmuştur…
NOT 3: Ahmet Kireççi (Mersinli Ahmet): Ülkemize ilk olimpiyat bronzu kazandıran (1936 Berlin), ilk Olimpiyat altınımızı (1948 Londra) alan büyük güreşçimiz. Hep ilklerin adamı olan, boks, atletizm dâhil birçok spor dalını başarıyla yapan bir komple sporcu. 17 Ağustos 1978’de kaybettiğimiz şampiyonumuzu vefat yıldönümünde anıyoruz. Saygıyla, özlemle, şükranla. Ruhu şâd olsun…
FİLM: Viva Las Vegas-(Love in Las Vegas) Yönetmen:.George Sidney. Başrollerde: Elvis Presley, Ann Marget, Cesare Danova Yapım Yılı: 1964 Yapım yeri: ABD. 16 Ağustos 1977 de kaybettiğimiz “Rock’n Roll’un” kralı Elvis’in, müzik haricinde oynadığı birçok filmden birisi. 42 yıllık yaşamında 600 ‘den fazla albüm çıkaran, 14 defa aday olduğu Grammy ödülünü 3 kez kazanan, doğduğu yer olan Memphis’deki mezarı halen milyonlarca kişinin uğrak yeri olan kralı vefat yıldönümünde anıyoruz. Saygıyla, özlemle…
ROMAN: İstanbul’a Dair – Nihat Sami Banarlı (13 Ağustos 50. vefat yıldönümünde anısına, saygıyla…)
“Benim İstanbul’u sevdiğim kadar, dünyanın hiçbir çılgın vatanperveri vatanını sevmedi. Çünkü hiç kimse, onun inceliğini, narin hassas güzelliğini ve lâle sabahlarını benim kadar yakinen tatmadı. Ben İstanbul’u sensiz geçen hayata yaşanmış denilmiyor diyecek ve tâ içimden haykıracak kadar çok seviyorum…” Türk Dili ve Edebiyatına tabiri yerindeyse “adanmış bir ömür”, eserleri on yıllar boyu okullarda ders kitabı niteliğinde olan bir büyük yazar. Üstadımız, bu defa da (Yahya Kemal’in de büyük tesiriyle) önsözünden de anlaşılacağı gibi, bu kitabında İstanbul aşkını tasvir ediyor…
ŞİİR: Hanı-ı Yağma- Tevfik Fikret. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün giyim kuşamında örnek aldığı bir insan. Her gün muntazaman Tarabya’ya kadar yürür, koyları dolaşmayı sevmez, kayıkla geçer. Sol yanında kimsenin yürümesine izin vermez, kalbini göstererek “orası Nazime’ye ait” der. Küp küp su içer, muhtemelen farkında olmadığı şeker hastalığı vardır. Nefret ettiği 19 sayısına adeta tatsızca nazire yapar gibi 19 Ağustos 1915’te kaybettiğimiz büyük şairimizi rahmetle, özlemle anıyoruz. Ruhu şâd olsun… *Kaynak; Hikmet Feridun Es/Tanımadığımız Meşhurlar
Bu sofracık, efendiler - ki iltikaama muntazır
Huzurunuzda titriyor - bu milletin hayatıdır;
Bu milletin ki mustarip, bu milletin ki muhtazır!
Fakat sakın çekinmeyin, yiyin, yutun hapır hapır...
Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!
Efendiler pek açsınız, bu çehrenizde bellidir
Yiyin, yemezseniz bugün, yarın kalır mı kim bilir?
Bu nadi-i niam, bakın kudumunuzla müftehir!
Bu hakkıdır gazanızın, evet, o hak da elde bir...
Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!
Bütün bu nazlı beylerin ne varsa ortalıkta say
Haseb, neseb, şeref, oyun, düğün, konak, saray,
Bütün sizin, efendiler, konak, saray, gelin, alay;
Bütün sizin, bütün sizin, hazır hazır, kolay kolay...
Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!
Büyüklüğün biraz ağır da olsa hazmı yok zarar
Gurur-ı ihtişamı var, sürur-ı intikaamı var.
Bu sofra iltifatınızdan işte ab u tab umar.
Sizin bu baş, beyin, ciğer, bütün şu kanlı lokmalar...
Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!
Verir zavallı memleket, verir ne varsa, malını
Vücudunu, hayatını, ümidini, hayalini
Bütün ferağ-ı halini, olanca şevk-i balini.
Hemen yutun düşünmeyin haramını, helalini...
Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!
Bu harmanın gelir sonu, kapıştırın giderayak!
Yarın bakarsınız söner bugün çıtırdayan ocak!
Bugünkü mideler kavi, bugünkü çorbalar sıcak,
Atıştırın, tıkıştırın, kapış kapış, çanak çanak...
Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!
ATASÖZLERİMİZ: “Adam adamın şeytanı.” Kötü arkadaş, insanı kötülüğe sürükler. /Türk Atasözleri Sözlüğü
YANLIŞ: Müsayit
DOĞRU: Müsait
GÜNÜN SÖZÜ: ”Gerçek suçluları bulup cezasını veremezseniz, o suç suçsuzlara kalır.” Ziya Gökalp
OYUN: “Oyun görüntüsü ile karşımıza çıkan gösterilerden (hele çocuk oyunlarından) birçoğu eski törelere, oyun tekerlemelerinin birçoğu ise büyülü sözlere çıkar. Dinlerin, inanışların değişmesiyle ciddiliklerini yitirerek bir eğlence gerecine dönüşmüşlerdir bunlar. Bazı oyunların büyüklerce hoş karşılanmaması, uğurlu sayılmaması, bazılarının ise, tersine, olumlu sayılmaları, onların eski kökenlerine işarettir.” Pertev Naili Boratav/Türk Halkbilimi
ARZUHAL: “Yazar ve gıda aktivisti Michael Pollan, bitki ıslahıyla ilgili faaliyetleri hem bitkileri hem insanları sonsuza değiştiren bir dizi “birlikte evrim deneyi” olarak nitelendirir. Pollan insanların tatlıya, beslenmeye, güzelliğe ve hatta sarhoşluğa yönelik arzularının, mahsullerin genetiğine kodlandığını ileri sürer. Bu özellikler doğrultusunda seçim yapmak hem bizi memnun eder, hem de orijinal yaşam alanlarından çıkarıp dünyanın dört bir yanındaki bahçelere, tarlalara yaydığımız bitkiler için faydalı olur.” Thor Hanson/Tohumların Zaferi
NORMAL-ANORMAL: “Normal bir insanla bir deli arasındaki fark, normal insanlarda her türlü ruh hastalığı varken delide sadece bir tane olmasıdır.” Robert Musil
İNSAN ÜZERİNE: “Naçiz yeryüzündeki son ses, ev yapımı bir uzay gemisini çalıştırmaya çalışan ve nereye gidecekleri konusunda çoktan kavga etmeye başlamış iki insanın sesi olacak.” William Faulkner
ÜTOPYA: Ütopyada doğdu diye karga kuzgun olmaz!
RÜYA: “Rüyalar hayal gücünün eseri olan fasılalardır. Akıl denen hükümdar uyuduğunda bu taklitçi uyanır.” John Dryden
YALAN: “Doğruyu söylemek her zaman en iyi yöntemdir, tabi fevkalade bir yalancı değilseniz.” Jerome K. Jerome
DELİ: “Kim daha tehlikeli? Midesinde hidrojen bombası taşıdığına inanan psikoz hastası mı, yoksa dünyaya mükemmelen uyum sağlamış olan ve emir geldiğinde gerçek hidrojen bombalarını atmak için hazır bekleyen bir B-52 pilotu mu?” R.D.Laing
HAYAT-MEMAT: “Yaşamak, bir noktadan sonra ne kadar yineleyici oluyor! Gençliklerini bilmediğimiz anamızı babamızı görüyoruz birden baktığımız bir aynada. Onların yaşına geldiğimiz için. Bir arkadaşımızın oğlu, kızı, kendi biçimini bulduğunda, arkadaşımızla tanıştığımız yılları getiriyor bize. Bildiğimiz davranışlar gösteriyor, daha önce söylediğimiz şeyler söylüyoruz. Usancı, bezginliği bir an unutturan bir şey varsa yaşama sokuverdiğimiz umuttur. Yaşama katabildiğimiz, katmayı becerebildiğimiz umuttur...” Bilge Karasu/Altı Ay Bir Güz
SADî-İ ŞİRAZİ’DEN: Dünya ve nimetleri olmasa dertleniriz, olduğu zaman da ona bağlanırız. Bu dünyada insanın başında, huzursuzluk ve gönül acılarından daha berbat bir bela yoktur. Zenginlik istiyorsan, kanaatten başka bir şey isteme. Çünkü kanaat insanın başına konmuş bir devlettir. Bir zengin, fakirlere etek dolusu altın verecek olursa onun bu yüzden kazanacağı sevaba tamah etme. Çünkü büyüklerden işittiğim bir söz vardır, o da şudur; Dervişin sabrı, zenginin bahşişinden iyidir…
TEBESSÜM: “Öyle “Ha” deyince gülmek olmaz, “Ha ha ha” diyeceksin.” Utku Gürtunca’ ya sevgilerle…