Adalet Öldü!..
27 yaşındaki, henüz 1 yıllık polis memuru, hemşehrimiz Şeyda Yılmaz’ı toprağa verirken, acımızı adeta ulusça kalbimize gömdük. Acımızı tarif edecek kelime bulmakta zorluk çekiyoruz. Onu, içimizden bir parça, ailemizin bir ferdi gibi uğurladık ebediyete. Şeyda Yılmaz’ı aramızdan koparıp alan olaylar silsilesi ve katilinin kabarık suç sicili günlerdir yazıldı, söylendi. Bu yazılan ve söylenenlerin öznesi; bunca suç kaydı olan birisinin elini kolunu sallayarak toplumun içinde dolaşıyor olması ve çok deneyimli olmayan bir polis memurunun sıcak çatışma ihtimali olan bir göreve verilmesiydi. “Masumiyet Karinesi” baki kalmak üzere, şunun söylemek çok mümkün ki, bu “suç makinesi” katile gereken cezalar gecikmeden verilip kanuni müeyyideler uygulanmış olsaydı, Şeyda kızımız bugün aramızda olacaktı. Bu kadar sicili bozuk bir adamın, bir gün dahi cezaevine girmemiş olmasının (hatta olay günü karakoldan kaçmış olmasının) düşündürücülüğü bir yana, Adalet ve Hukuk duygusu adına elem verici bir durum. Bu vesileyle, çok bilindik bir hikâyeyi bir kez daha hatırlayalım istedik; Çok uzun yıllar önce, minik bir krallık varmış. Günün birinde, ülkenin mahkemesi hiç suçu olmayan birisini mahkûm etmiş. Bu minik ülkede halktan birisi öldüğü zaman Kilisenin çanı bir kez çalarmış, iki kez çaldığında anlaşılırmış ki, ülkede ki soylulardan birisi öldü. Çan üç kere çaldığında kralın yakınlarından biri, dört defa çalınınca “eyvah ki eyvah” kral öldü denilirmiş. Günlerden bir gün, Kilisenin çanı çalmaya başlamış; bir, iki, üç, dört, beş! Halk panik ve şaşkınlık halinde koşmuş Kiliseye, “Papaz efendi söyle bize, kraldan büyük ne ölebilir” Papaz efendi cevap verir ahaliye; “Kraldan daha önemli bir şey var, Adalet öldü!”
NOT 1: Neşet Ertaş; “Bozkırın tezenesi” Anadolu’nun sesi, kuşaklar üstü, Abdal akımının belki de son temsilcisi. 25 Eylül 2012’de kaybetmiştik, ama o daima kalbimizde, gönlümüzde. Özlemle, saygıyla anıyoruz. Ruhu şâd olsun…
NOT 2: Haluk Kurtoğlu; oynadığı yüzlerce rol bir yana, “Duvardaki Kan” ve “Reis Bey” ile hafızalara kazınan bir büyük sanatçımız. 27 Eylül, 20. vefat yıldönümünde anıyoruz, saygıyla, özlemle. Ruhu şâd olsun…
NOT 3: Tuncel Kurtiz; 27 Eylül 2013’te aramızdan ayrılan, sinema ve tiyatro dünyamızın bu değerli ustasını vefat yıldönümünde özlemle anıyoruz. Ruhu şâd olsun…
FİLM: Kızgın Damdaki Kedi. Yönetmen: Richard Brooks. Öykü: Tennessee Williams. Başrollerde: Elizabeth Taylor, Paul Newman. (26 Eylül 14. vefat yıldönümü anısına) Yapım yılı: 1958. Menekşe gözlü yıldız Liz ve sinemanın yakışıklısı Paul Newman’dan bir beyazperde klasiği. Klasik film sevenler ekran başına…
ROMAN: Diriliş Çanakkale 1915 – Turgut Özakman (28 Eylül 11. vefat yıldönümü anısına saygıyla). İlk Yayımlanma Tarihi: 2008
“Çanakkale, Milli Mücadele ve Cumhuriyet, bir büyük sürecin, biri ötekine milyonlarca can ve kan damarıyla bağlı üç büyük aşamasıdır. Bunları birbirinden ayırmaya, maksatlı olarak karşılaştırmaya kalkışmak, bütünlüğü parçalamak, gerçeğe ihanet etmektir.” T. Özakman
ŞİİR: Güz- Nazım Hikmet Ran
Günler gitgide kısalıyor,
Yağmurlar başlamak üzre.
Kapım ardına kadar açık bekledi seni.
Niye böyle geç kaldın?
Soframda yeşilbiber, tuz, ekmek.
Testimde sana sakladığım şarabı
İçtim yarıya kadar bir başıma
Seni bekleyerek.
Niye böyle geç kaldın?
Fakat işte ballı meyveler
Dallarında olgun, diri duruyor.
Koparılmadan düşeceklerdi toprağa
biraz daha gecikseydin eğer...
ATASÖZLERİMİZ: “Ağız büzülür, göz süzülür; ille burun, ille burun!” Bazı kusurların düzeltilmesi kolaydır. Ancak öyle kusurlar vardır ki düzeltilemez.
YANLIŞ: Eşortman
DOĞRU: Eşofman
GÜNÜN SÖZÜ: “Adalet kutup yıldızı gibidir, o yerinde sabit durur, her şey onun etrafında döner.” Konfüçyüs
OYUN: “Oyun, başka bir uyum sağlayıcı eyleme bağlı olmayan, ancak insan deneyiminde kendine özgü özel bir işlevi olan benzersiz bir uyum sağlayıcı eylemdir.” Johan Huizinga
ARZUHAL: “Arzu ölümdür, şifa istemiyorsa beden.” Shakespeare
NORMAL-ANORMAL: “Hakikat söylemi yalnızca doğru olma iddiasında değildir, emrettiği normallikte haklı olduğunu da iddia eder.” Jacques Bidet
İNSAN ÜZERİNE: “Hata etmek insana, hatada ısrar şeytana mahsustur.” Seneca
ÜTOPYA: Terradilcum’da bir atölye, haftada 20 saat azami çalışma süresini aştığı gerekçesiyle ihtar aldı. Fazladan mesainin gönüllü olduğunu belirten atölye sorumlusuna cevap Emek Bakanı’ndan geldi: “Gönüllü mesai olmaz.”!
RÜYA: “Bu gördüklerimiz, görmekte olduklarımız mı düş, yoksa geçmiş yıllarda yaşadıklarımız mı? Biri doğruysa öbürü nasıl doğru olabilir? Nasıl bir alacakaranlık… Geceyle gündüzün arasına sıkışmış uzun bir kör saat. Geçmişle geleceğin, doğuyla batının, ölümle yaşamın arasına sıkışmış. Alacakaranlık görünmez bir çevrintiyle yutup götürüyor her şeyi. Bu noktada onurla alçaklığın sınırı birbirine karışır.” Onat Kutlar/Düşle Gerçek Arasında
YALAN: “Elin derdi ele yalan gelir.” Metis
DELİ: “İtalya Mantova’da tüm çalışanları Carlo Roma Hastanesi psikiyatri servisinde tedavi gören hasta, hastabakıcı ve doktorlardan oluşan Radyo 180 yayın hayatına başladı (2002).” Metis
HAYAT-MEMAT: “Kendi mezar kazıcılarını üretmekten çok, kendisi mezardan uğramış gibi duran bir dünya.” Orhan Koçak
SADî-İ ŞİRAZİ’DEN: Geçinemediğinden dolayı, dostunun yanına asık bir çehre ile gitme. Böyle gidersen, hayat ona da zehir olur. Bir dilekte bulunmak için giderken neşeli git. Güler yüzlü insanın dileği reddedilmez…
TEBESSÜM: Bekri Mustafa, küçük Ayasofya’nın önünden sallana sallana gitmektedir, bu arada musallada bir de mevta yatmaktadır. Apar topar yakalarlar Bekri Baba’yı, “Baba bu mevtanın namazını sen kıldıracaksın!” Bekri Baba itiraz filan etse de bakmış ki olacak gibi değil, geçmiş musallanın başına, namazı kıldırmış. Namaz sonrasında, mevtanın baş kısmına doğru fısır fısır bir şeyler söylemiş Bekri Mustafa, cemaatten birisinin dikkatini çekmiş bu fısıldama! Usulca sokulmuş adam, sormuş “Baba, mevtaya fısır fısır ne söyledin?” Bekri Baba cevap vermiş adama, “Dedim ki, seni orada karşılayacak, geldiğin Dünya’da ne var ne yok diye soracaklar. Dersin ki; “Cenaze namazlarını Bekri Mustafa kıldırıyor”, daha sana bir şey sormazlar, anlarlar Dünya’nın ahvalini!”