Peygamber efendimizin dönemini incelediğimizde birçok engelli Sahabe efendilerimizle karşılaşıyoruz.
Görmeengelli, yürüme engelli, ve farklı engeller. Acaba işitme engelli, (sağır) Sahabe efendilerimiz varmıydı? mutlaka vardı ama kaynaklarda neden çok sık geçmiyordu. Mini bir araştırma yapayım yazı dizimizi sizlerle paylaşayım dedim. Engelli Sahabelerle ilgili tez ve makaleler bulunmaktadır, yayınlanmış kitap olarak; Engelli Sahabiler Mithat Eser
Kur’an’da Engelliler Dr. Emine Gül
Yıldızlar Engel Tanımaz Ali Seyyar
Hocalarımızın kıymetli yayınları karşımıza çıkmaktadır. Doğuştan sağır sahabe efendilerimiz vardır. Cehm Esamm el-Amiri Hazretleri Amr b. Ubeyd Hazretleri gibi. ama birde sonraları işitme engelli olan,
bir yada iki kulağını yitiren, süreç içerisinde işitme engeli oluşanlar da vardır. Ammar b. Yasir’ Hazretleri, Ebü Lübabe’ Hazretleri böyle olmuştur.
Saadet asrının yıldızlarına diğer yazılarımızda yer vereceğiz. Peygamber efendimiz engellilere nasıl davranırdı? İnsan bütün mukaddes dinlerde değerli bir varlık olarak saygıya laik görülmüştür. Özellikle İslam dini insanı yaratılmışların en şereflisi (eşref-i mahlukat)
olarak kabul etmektedir. Çünkü insan en güzel biçimde yaratılmış, bedenine Allahuteala tarafından ruh üflenmiş, böylece üstün bir meziyete sahip olarak
yeryüzünde Allah’ın halifesi diye adlandırılmayı hak etmiştir. Bu kadar yüksek ayrıcalığa sahip olan Âdemoğlu, gerek yaratılıştan gerekse sonradan birtakım
bedenî engeller taşısa bile, yine de değerinden hiçbir şey kaybetmeyecektir. Yüce dinimiz İslamiyet gelmeden önce toplumlar engellilere karşı farklı uygulamalar
içine girmiş, onlara hak ettikleri ilgiyi hiçbir zaman tam anlamıyla verememiştir. Dünya tarihinin başlangıcı Milattan yaklaşık 3 bin yıl önce kabul edilir.
Eski Mezopotamya’dan elde edilen bilgilere göre, o devirlerde devlet kurumlarında, tapınaklarda, hafif engellilere, sağırlara ve körlere istihdam imkânı
tanımışlar, yüksek mevkilerde de başarılı engellilere görev vermişlerdir. Bu tarihlerde engelliler cezalı olarak görülmemiş, yaratıldıklarında, Yaradıcı’nın
kötü bir gününe rast geldiklerine inanılmıştır.
Eski Mısır da ise; MÖ 11 ve 12. yüzyıllarda okullarda verilen ders kitaplarında, “Bir körle gülüp alay etme. Bir cüceyi aşağılama. Ağır felçli bir insanın
durumunu daha da zorlaştırma. Tanrı’nın yarattığı zekâ engelli bir insanla alay etme” diye ifade edilmiş, bu ülkede tıbbi anlamda da ilk katarakt ameliyatları
uygulanmaya başlanmıştır. Roma İmparatorluğu’nda ise, başlangıçta engellilere büyük bir ayrıcalık tanındığına rastlayamıyoruz. Roma’da yeni doğan veya
çocukluğunun ilk yaşlarında engelli olduğu anlaşılanların babaları tarafından öldürülmesine izin verildiğine kaynaklarda şahitlik etmekteyiz. Orta Çağ
Avrupası, bilhassa zihinsel engellileri uğursuz olarak görmüş, onlara türlü işkenceler uygulayarak toplumdan dışlama yöntemi izlemişlerdir.
Cahiliye Dönemi Arap toplumlarında da Roma benzeri uygulamalarla karşılaşırken, Peygamberimizin gelişi ve yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’in nazil oluşuyla,
yüreklere merhamet hâkim olmuş; Ensar, Muhacir, sahabe, fiziki durumuna, malına, makamına bakılmaksızın birbirleriyle kardeş kılınmış, adalet ve hoşgörü
bireyler arasında tesis edilmiştir. Peygamberimizin dostları arasında vücut gelişimi yönünden güçlü kuvvetli sahabe efendilerimizin yanı sıra, engel diye
tabir edebileceğimiz, herhangi bir hastalığa sahip, kısa boylu, yürüme engelli, görme engelli, sağır ve zihinsel engelli asr-ı saadet yıldızlarının varlığını
bilmekteyiz.
Devamı gelecek…