Seçimlerin üstünden yedi aydan fazla zaman geçti, her yeni seçilenin olduğu gibi, sizin de belirli bir kredinizin olmasından daha doğal bir şey yok. Ancak, unutulmaması gereken bir hadise varsa, o da her açılan kredinin mutlak surette bir vadesi ve sonu vardır. Yedi ay, çok hızlı hareket eden günümüz dünyasında az bir zaman değil. Üstelik yapay zekânın hayatın her alanına “maydanoz olduğunu da” düşündüğümüz de azımsanmayacak kadar yeterli bir zaman. Bu geçen zaman zarfında, net olarak gözlemlediğimiz bir şey varsa, o da şudur; seçimlerin yapıldığını bir anlığına unutursak, sanki eski yönetimin devamı gibi bir durumun olduğu gerçeğidir. “Saman alevi” misali, yapılan birkaç hizmetin dışında, “ben yeniyim, biz yeniyiz” dedirten bir görüntünün olmadığı gerçeğinin altını çizmek durumundayız. Hadi birkaç somut örnekle konuyu açalım; aşağıdaki resimden başlayacak olursak; hep söyleyegeldiğimiz bir cümledir ve söylemeye de devam edeceğiz. “Mezarlıklar kutsalımızdır, orada tüm dünyevi duygulardan uzaklaşır, uhrevi hasletlere bürünürüz.” Resimden de anlaşılacağı üzere, “Halfelik Mezarlığı” yıllardan beri “reklam panosu” çirkinliğine büründürülmüş durumda. Her önünden geçtiğimizde kafamızı başka tarafa çevirdiğimiz bu çirkinlik, sizleri nasıl rahatsız etmiyor çok merak ediyorum! En az trafik kadar, başka işler kadar, hatta onlardan fazla önem arz eden bu duruma müdahale edilmemesinin açıklaması, olsa olsa “boşvermişlik” diye düşünmeden edemiyoruz…
Trafikten açılmışken; Sivas’ta trafik tek kelime ile felç ve bu duruma çare bulunamadığı aşikâr. Evciler kavşağının haricinde, gözle görülür bir iyileştirmeyi müşahede edemedik dersek haksızlık etmiş olur muyuz bilmem, ama görüntü tam da böyledir. Trafik, insanla devletin 24 saat iç içe yaşadığı canlı bir oluşum. Buradaki devlet kavramından kastedilen, kurallar, işaretler ve uygulayan görevlilerdir. Sinyalizasyon sisteminden tutun, yeşil dalgayı yakalayamamaya kadar saymakla bitmeyecek kadar yanlışlık ve eksiklikler, hiçbir iyileşme belirtisi göstermeden aynı şekilde devam ediyor. Oysa günümüz teknolojisi ve yapay zekâ bu sorunu rahatlıkla çözebileceği gibi, çıplak gözle bile nokta atışı çarelerin bulunması mümkün.
Her gün onlarca insanın takılıp düştüğü, son derece ilkel kaldırım çıkıntılarının bırakın kaldırılmasını, aksine uygulamanın genişletildiğini hayretle ve dehşetle izlemeye devam ediyoruz. İnsanların kollarının, bacaklarının kırılmasına, sakat kalmasına, hatta yaşamını kaybetmesine neden olabilecek bu tuhaf uygulamanın, yani hem araçları kaldırıma park ettirmeyecek, hem insanları beyninin üstüne düşürmeyecek bir yöntemi bulunamaz mı? Mülkiyeti ve işletmesi Belediye’ye ait olan, özellikle emeklilerin ve öğrencilerin faydalandığı meydan da bulunan çay ocağı ve Lokantayı özelleştirmek ne derece zorunludur bilemeyiz, ama bildiğimiz bir şey varsa o da halk arasında son derece yadırgandığıdır, söylemiş olalım! Eskiden bir eve ani konuk geleceği zaman, alelacele ortalıkta bulunan ıvır zıvır şeyler bir yerlere tıkıştırılırdı, güya konuk görmesin diye. Emniyet Müdürlüğü önündeki çevre düzenlemesinin yapılıp, arka taraf “mezbelelik” bırakılınca bu anıyı hatırladık bir anda…
Diğer başlıklarımızı, bir sonraki yazımıza bırakmadan önce son bir cümle edecek olursak; eleştiri demokrasinin vazgeçilmez unsuru ve olmazsa olmazıdır. Kişi ve kurumları rencide etmeden, küçük düşürmeden, hakaret ve iftira kelimeleri kullanmadan eleştirebilmek, ya da gördüklerinizi söylemek eleştirdiğiniz kişilerin lehine bir durumdur. Zira eleştirilmeyen insanlar ve özellikle yöneticiler hep doğru yaptıklarını zannederler, üst makamlarda olanların yakınında bulunanlar onları uyarmaktan (umumiyetle) çekinirler, “evet efendim, en doğruyu siz yaparsınız” vs. Biz bu filmi çok çok defalar seyrettik tarih bu örneklerle dolu çünkü…
ŞİİR: İşte Ben- Yaşar Oğuzcan (4 Kasım 40. vefat yıldönümü anısına saygıyla…)
Ben alışılmamış bir insanım biliyorum
Bir karanlıktır ben de pırıl pırıl zamanlar
Mağrur kalbim her yerde asi ve yalnız
Neyleyim umduğum gibi çıkmadı insanlar.
Herkes bir şey aldı götürdü benden
Dağıttım kaç yıl sevgilerimi cömertcesine
Gözlerim bir vefa arar, arar da bulamaz
Nicedir hasret kulaklarım bir dost sesine
Bilirim, çoğu gün hüzünlüdür bakışlarım
İçimde biri ağlar güldüğüm zaman bile
Gömerken kalbime bütün arzularımı
Yanarım yaşanmamış anıların özlemiyle
Sevdiğim mahzun şarkılardır, hüzünlü resimler
Garip akşamlarda yaşadığımı anlarım
Çevremde kim varsa konuşur durmadan
Ben hep bir heykel asaletiyle susarım.
Gecenin bir yerinde teselliler biter de
Dağıtır saçlarımı onun güzel elleri
Kokusu rengi kalır ellerinin gecelerde
Doğan gün uzaklardan getirir sevdiğimi