Bakmayın siz, hoşlanmıyorum, anlamıyorum, ilgilenmiyorum diyenlere!
Sadece ülkemizde değil, tüm dünyada gündemin 1 numarası futbol dersek abartmış olur muyuz bilmem, ama bildiğim şu ki; kitleleri inanılmaz bir şekilde peşinden sürükleyen, milyonlarca insanın adeta onunla yatıp/kalktığı bir olgu futbol! Elbette ki bunun böyle olmasının birçok sosyal ve ekonomik nedeni var, belki müsait bir zamanda bunlara değinebiliriz; ama şimdilik futbolun aktüel haline bir bakalım istedik. Geçtiğimiz hafta içi, bizim takımlarımızın da içinde olduğu Avrupa Kupaları geceleri vardı ve yine enteresan sonuçlara, bol gollü, bol aksiyonlu maçlara tanık olduk. Öncelikle ve behemehâl tekrar tekrar ifade edelim ki, ülkemizde sabitlenen saat nedeniyle, ertesi güne sarkan naklen yayınlar futbol tutkunlarının kâbusu olmaya devam ediyor! Sabitlenen saat uygulaması, elbette ki sadece futbolla sınırlı olmayıp, yaşantımızın her anında büyük sıkıntı olarak devam etmekte olup, eski düzeni mumla aradığımızı söyleyerek bir virgül koymuş olalım! Dünyanın 1 numaralı ve en prestijli futbol organizasyonu olan Şampiyonlar Ligi’nde, az da olsa ilginç sonuçlara rastlanırken, genel olarak beklenen neticeler olduğunu söylemek mümkün. Pep Guardiola liderliğinde geçtiğimiz sezonlara büyük zaferler sığdıran Manchester City, üstelik öne geçtiği maçta, bu kupanın son sahibi Real Madrid’e hem de evinde yenilerek gecenin belki de en dramatik sonucuna imza attı ve kan kaybına devam etti. Kupanın potansiyel favorisi Bayern Münih, Celtic deplasmanından istediğini alarak çıkarken, Kerem Aktürkoğlu ve Orkun Kökçü’nün doksan dakika forma giydiği maçta Benfica, Monaco takımını hem de sahasında mağlup ederek, ikinci maç için büyük avantaj elde etti. Avrupa sahnesinde bunlar olurken, kendi ligimizde (alt ligleri hiç saymıyoruz bile) yaşanan kaosu, hatta sarmala dönme eğilimindeki olayları, ne kadar üzüntüyle, ne kadar hayıflanarak gözlemlesek azdır…
Avrupa arenasında Şubatı gören/görebilen iki takımızdan bir iyi, bir kötü haber geldi. Fenerbahçe, sahasında coşku dolu tribünler önünde Anderlecht’i net bir skorla geçerken, Mart ayını görmenin müjdesini verdi adeta. Hep vurguladığımız önemli bir gerçeği burada tekrar etmek gerekirse, takımlarımızın Avrupa’da attığı her golün, aldığı her puanın ülke puanına ve A Milli takımımıza yansıyor olmasıdır. Gelecek sezonlara daha fazla takımla gidebilmemizin, kuralarda seri başı olabilmemizin, Mart, Nisan ve Mayıs aylarını görmenin yegâne yolunun buradan geçtiğini hatırlamakta fayda var. Galatasaray’a gelince; maçın kısa bir süresi haricinde oyuna tutunamayan temsilcimiz, AZ Alkmaar karşısında ağır bir sonuca imza attı. Başta Osimhen olmak üzere, birçok önemli oyuncusunun eksikliğini buram buram hisseden Sarı-Kırmızılılar, ikinci yarının hemen başında Kaan’ın affedilmez hatasıyla 10 kişi kalınca “çanların kimin için çaldığı” belli olmuştu zaten! Bu arada bir “hakkı teslim” edelim; rakip AZ Alkmaar takımının, yıllardır planlı bir şekilde sürdürdüğü “gençlik aşısının” meyvelerini toplamaya başladığını görüyoruz. Perşembe günü oynanacak rövanş maçında ne olur bilinmez, ama bilinen tek bir şey var ki, gazetelerin maç günü atacağı manşet şimdiden belli; “Neutchatel’i geri getirin.”
NOT: O futbolumuzun güzel adamlarından biriydi, çocukluğumuzun ezbere bildiğimiz ilk on birinin 9 numarası, gol kralı idi. “Kalede Mümin, geri dörtlüde İlhan, Abdurrahman, İsmail, Süreyya- orta üçlüde Vahap, Nihat, Kamuran- ileri üçlüde Fethi, Ender, Büyük Burhan” diye hafızalara kazınan Kırmızı Şimşekler ’in, yani Eskişehirspor’un kaptanı ve golcüsüydü. Dönemin ünlü takımı Sevilla’ya karşı yaptığı “hattrick’i” transistörlü radyodan dinlediğimiz zamanların kahramanıydı. Böylesine bir kariyerin sahibinin A Milli takımda çok az süre almış olması, hem üzüntülü, hem de düşündürücü olsa gerek! Ülkemizin profesyonel futbol oynayıp, profesör olan iki kişisinden biriydi (diğeri Sivasspor forması giyen, C.Ü Spor Meslek Yüksek Okulu eski müdürü sevgili Prof. Mehmet Çimen abimiz). Anlaşılacağı üzere Fethi Heper’den bahsediyoruz, geçtiğimiz perşembe günü acı kaybının haberini aldığımız Türk Futbolunun centilmeni, bir anıt adamından… Güle güle kral, melekler yoldaşın olsun…
FİLM: Aşk Hikâyesi (Love Story)- Yönetmen: Arthur Hiller. Oyuncular: Ali MacGraw, Ryan O’Neal, Ray Milland. Film Müziği: Francis Lai. Yapım Yılı: 1970. 2 milyon 200 bin dolar bütçesi, 106 milyon 400 bin dolar gişe hasılatı ile rekorlara imza atan tüm zamanların en büyük aşk filmlerinin belki de birincisi. Oscar ödüllü unutulmaz film müziği ile hafızalara kazınan bir beyaz perde şaheseri. Sevgililer gününe ithaf olsun…
ROMAN: Şarkın Büyük Hakanı Timurlenk – Dündar Alp. İlk yayımlanma tarihi: 1912. Timur, hepimiz için zulmü ifade eden bir semboldür. Bir Türk hakanı olan Timur, çeşitli kimliklere sokulmuş ve bize düşman olarak gösterilmiştir. Peki gerçekten böyle midir? Timur’u tanıma noktasında bir çabamız var mıdır, Timur’a önyargı ile yaklaşıyor olamaz mıyız? Bütün bu soruların cevabı ve bir güçlü hükümdarın yaşadıklarını bu eşsiz eserde bulmak mümkün! Vefatının 620. Yıldönümünde anısına saygıyla…
ATASÖZLERİMİZ: “Arığa su gelene kadar kurbağanın gözü patlar.” (Yapılması gereken iş veya yardım zamanında yapılmazsa hiçbir kıymeti kalmaz) Türk Atasözleri Sözlüğü
YANLIŞ: Hintli
DOĞRU: Hint
GÜNÜN SÖZÜ: “İlk aşk aşı gibidir. İnsanın ikincide ağır hastalanmasını önler.” Honore de Balzac (Sevgililer gününe ithafen)
OYUN: “Olduğunuz kişi, olmayı umduğunuz en iyi oyuncudan bin kat daha ilginçtir.” Konstantin Stanislavski
ARZUHAL: “Zamanı radikal bir geçiciliğe iten şey arzudur çünkü ruhun hızla ileri atılmasına yol açar.” Byung-Chul Han
NORMAL-ANORMAL: “Birçok kişi vardır ki sırf normal olduğu için nevrotik olur, öte yandan normal olamadığı için nevrotik olan birçok kişi de vardır.” Carl Jung
İNSAN ÜZERİNE: “Önce kendi içinde yolunu kaybeder insan. Sonrası dünya hali.” Murathan Mungan
ÜTOPYA: “Yeni bir yerleşimin kurucuları, başlangıçta insan erdem ve mutluluğuna dair nasıl bir ütopya tasavvur ederlerse etsinler, bakir toprağın bir kısmını mezarlık diğer bir kısmını da hapishane olarak tahsis etmeyi öncelikli pratik ihtiyaçlardan biri saymışlardır.”Nathaniel Hawthorne/Kızıl Damga
RÜYA: “Bir gün büyük bir uyanış olacak ve bütün bunların koca bir rüyadan ibaret olduğunu anlayacağız. Ama aptallar uyanık olduklarını, olan biteni anladıklarını sanıyorlar; şu adama hükümdar, berikine sığırtmaç diyorlar – ne ahmaklık! Konfüçyus da sen de rüya görüyorsunuz! Ve siz rüya görüyorsunuz derken ben de rüya görüyorum. ” Chuang Tzu/Chuang Tzu’nun kitabı
YALAN: “Hoşumuza giden yalanları avuç dolusu yutarız da, acı gerçekleri yudum yudum içeriz.” Denis Diderot
DELİ: “Biz kadınlar genellikle deneyimlerimizin hakikatine tutunurken kendimizi deliymiş gibi hissederiz. Geleceğimiz, her birimizin akıl sağlığına bağlı ve gerçekliğimizi birbirimize olabildiğince dürüst ve etraflı bir şekilde anlatabilmemiz, bizim için bireysel çıkarların çok ötesinde bir öneme sahip.” Adrienne Rich
HAYAT-MEMAT: “Biri geliyor, hayatımıza bir makas atıyor, o yaşadığımız bölüm, bütünün dışına çıkıyor.” Tomris Uyar
AİLE: “İnsanlık tarihi boyunca kendi klanımız ve kabilemiz dışındaki insanları güvenilmez bulduk. Her ne kadar araştırmalar en çok şiddetin, tanıdığımız bildiğimiz insanların elinden çıktığını gösterse de ve hepimiz aşağı yukarı iki yüz bin yıl önce yaşamış ortak bir atadan gelmiş olsak da, “öteki” olarak algıladığımız insanlardan hala korkuyoruz. Yabancıların bize kötülük yapacağına inanıyoruz. Neden? Tarihin derinliklerinde bir yerde, ailenin dışında kalan insansılar genelde karşı taraftaki yağmacı gruplardı.” Gordon H.Orians/Yılanlar, Gündoğumları ve Shakespeare
TEBESSÜM: Madem futbol dedik, radyo günlerinden bahsettik duayen spikerimiz Ümit Aktan’ın bizatihi yaşadığı bir olayla bitirelim; Ümit Aktan yine bir gün radyo’dan maç anlatmaktadır, yayının sonuna doğru “Hakem düdüğüne baktı, saatini çaldı” der! Rejiden hemen uyarılar gelir, sen ne yaptın gafını düzelt diye. Ümit Aktan, “çok özür dilerim sayın dinleyiciler, yaptığım hatayı düzeltiyorum; hakem düdüğüne baktı saatini çaldı.” Saygılar sunuyor, sağlıklı günler diliyoruz kendisine…