Fatımilerin en büyük hükümdarı olan Beşinci Halife Nizar el Aziz devrinde sanata ve sanatçılara çok ciddi ehemmiyet vermiş, onların hamisi olarak tarihe ismini yazdırmıştır.
Teb’asında bulunan tüm yabancılar da dâhil olmak üzere insanlarına çok hassas davranmış ve bu yüzdende Fatimi halifeleri içinde çok sevilen bir yer edinmiştir.Halife Nizar el Aziz döneminde İslam mimarisine yeni şaheserler eklenmiştir. Maden ve ağaç işleri, çanak, çömlek imalatı dünyaca meşhur sanat dalları haline gelmiştir. Öyle ki deniz aşırı ülkelerden Halife Nizar El Aziz’in ülkesine bu işleri öğrenmek üzere gönüllüler akın eder olmuştur. Günümüze kadar ulaşan bu devrin eserleri dünya müzelerinde, dünyaca ünlü Çin porselenlerini bile gölgede bırakacak kadar ince ve nadide işçiliğe sahiptirler. Bir gün Halife Nizar el Aziz devrinin büyük fizik ve optik âlimi olan İbn el Feytan (ki bu şahsı batılı ilim dünyası El Hazen olarak bilir) ile beraber şehri gezerken nadide eserlerin yapıldığı ve sergilendiği bir çok ustanın ve kalfanın harıl harıl çalıştığı bir çanak çömlek atölyesinin önünde durur. Sarayında ve yaşadığı hayatında disiplini ve nizam-intizamıyla tanınan halife, çömlekçi dükkânındaki dağınıklığı görünce yüzünü buruşturur, bir müddet dikkatli dikkatli baktıktan sonra yanında ilim adamına, -Bu çömlekçi dükkânlarının böyle dağınık olmasını nedense bir türlü anlayamamışımdır. Hep böyle karmakarışık olurlar. Halbuki aynı evsaf ve encama sahip olan ürünleri kendileriyle eş değer diğer ürünlerle birlikte istif etseler, yan yana koysalar daha nizam ve intizamlı bir görüntü oluşmaz mı? Hem böylece dağınıklığın da önüne geçmiş olurlar. El Hazen tebessüm ederek saygıyla halifenin önünde eğilir ve , -Sultanım, çömlekçi hissi kablel vuku ile tabiatın düzenini dükkânında uygulamıştır. İrili ufaklı ve farklı evsaf – encamdaki çömlekleri dükkânının tabanına dizmiştir. Karışık gibi görünen bu dükkânın neresinde ne varsa çömlekçinin kafasında yer etmiştir. Sizin dediğiniz gibi düzenlersek o ne aradığını bulabilir, ne de dükkânında nizamı ve intizamı sağlar. Şöyle bir etrafınıza bakınız. Tabiatta öyle değil midir? Yüksek ağaçların ya da tepelerin yanında bodur çalılıklar, derin çukurlar yok mudur? Hurmaların dibinde deve dikenleri vardır. Her şey bulunduğu yere göre değil, yaradığı işe göre değer kazanır. İnsanlarda öyle değil midir? İlahi âlem karşısında alacakları mertebeleri bulundukları yere göre değil yaradıkları işe göredir. Yükseklerde yılanlarda bulunur, kartallarda. Ama birisi sürünerek diğeri uçarak gelir. Devlet idaresi de çömlekçi dükkânını benzer. Oraya her türlü kap dizilir. Tükürük çanağı ile buzlu şerbetin konulduğu kap aynı sarayın çatısı altında bulunur. Siz tebaanızdan her kişiye verdiğiniz kıymeti yaradıkları işe göre ayarlayabildiğiniz derecede adil bir hükümdar ve idareci olursunuz der.”