An olur, onlarca hatta yüzlerce sayfaya sığdıramadığınız bir olayı tek cümlede özetlersiniz. Orijinali rahmetli Metin Toker’e ait, üstat Güneri Cıvaoğlu tarafından çok kullanılan bir sözü başlık olarak alıntıladık. 2023 yılını tam da biraz sakin, biraz dingin, gitsin de kurtulalım gibilerinden uğurluyoruz derken, nur topu gibi bir krizimiz olmasın mı?! Gündeme bomba gibi düşen krizimiz “malum olunduğu” üzere Süper Kupa finali… Onlarca kanalda, yüzlerce makalede, milyonlarca sosyal medya paylaşımında günlerdir bu konuyu konuşmakta olan ülkemizde, belli ki “makulü normalde bulmaya” bir çoğumuzun ömrü yetmeyecek gibi!...Hani bir şarkı vardır; Sözleri Halit Çelikoğlu’na, bestesi  Erdoğan Berker’e ait, Emel Sayın kendine has o buğulu sesiyle muhteşem yorumlar: “Bu hayatın yükünü kalbimde taşıyamam, sevgi benim baş tacım, sevgisiz yaşayamam” diye… Biz de krizsiz yaşayamıyoruz; kriz bizim için hava gibi, su gibi vazgeçilmez olmuş, ne acı!

Söz konusu maçın ayrıntıları bir tarafa, gerçek olan günlerdir gündemin baş konusu olduğu. Elbette ki çok farklı düşünce ve paylaşımlar var ve bundan daha doğal bir şey de yok. Ta işin başında, üstelik de Cumhuriyetimiz ’in 100. yılına denk gelmesi sebebiyle, yer seçiminin yanlışlığına dair ikazları göz ardı eden TFF’den tutun, gerekli itirazı yapmayan/yapamayan kulüp yöneticilerine kadar birçok sorumluyu sıralayabiliriz. “Her şerde bir hayır vardır”; Galatasaray ve Fenerbahçe Başkanları’nın kararlı tutumu başta olmak üzere, bu hadisenin, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ümüzün etrafında bir kez daha kenetlenmemize vesilesini memnuniyetle müşahede etmiş olduk. Ha, bundan sonra oynanır mı, oynanmaz mı artık bunun hiçbir önemi yok! Gereken mesaj verilmiş, en başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ümüz olmak üzere,  manevi değerlerimizin her şeyin üzerinde olduğu bir kez daha tescillenmiştir. Sonuç itibarı ile Sn. Dursun Özbek ve Sn. Ali Koç, kendilerine ve ülkemiz adına yakışanı, yapılması gerekeni yapmışlardır…

MUSTAFA NECATİ

Atatürk’ün en yakınındaki adamlardan birisi, belki de birincisi Falih Rıfkı Atay, onun hayatında bir defa dizlerini döve döve, “Ah Necati vah Necati” diye hıçkıra hıçkıra ağladığını anlatır. O kişi Mustafa Necati’ydi, doğma büyüme İzmirliydi. İzmir’in işgali sırasında İzmir Mektebi-i Sultanisi, yani İzmir Lisesi öğretmeniydi. İşgal gemileri Körfez’de son hazırlıklarını yaparken, Maşatlık ’ta binlerce kişinin katıldığı protesto mitingini düzenleyen adamdı. “İzmir Yunan’a ilhak ediliyor, işgal başlıyor. Bu akşam güzel İzmir’imizde son akşamımızdır. Ayaktayız. Vakar ve sükûnetinizi muhafaza ediniz. Vatan ordusuna iltihaka hazırlanınız. Teslim olmayacağız!” diyen adamdı. Ertesi gün Hasan Tahsin’in ilk kurşunu atmasından sonra, düşmanla vuruşmak üzere Ege dağlarını kendine mesken edinen bir Kuvayı Millliyeciydi. Harf devrimini başlatan, Tevhidi Tedrisat kanununu çıkarıp yabancı okulları denetim altına alan, Köy Enstitülerinin temelini atan Milli Eğitim bakanımızdı. “Memlekette mektep bulamayan bir çocuk bile bırakmayacağım” diyordu. Gazi Mustafa Kemal’in yol arkadaşıydı. Vefat ettiğinde 35 yaşındaydı. Yılmaz Özdil “Mustafa Kemal” kitabında konudan bu şekilde bahseder. 1 Ocak 94. vefat yıldönümüydü, rahmet, minnet, özlemle anıyoruz. Mekânı cennet, ruhu şad olsun…

MUZAFFER SARISÖZEN

1899 Sivas doğumlu Muzaffer Sarısözen’i, yani “Türkülerin Babasını” 4 Ocak 1963’te kaybettik. “Türküler öksüz kaldı” tam altmış yıl önce. İlkokul öğretmenliği ile başladığı meslek yaşamında on binlerce “Türkü derleyen” muhteşem bir insanı, liyakate birinci derecede önem veren genç Cumhuriyet’in mucizelerinden birisini kaybettik. Kendisinin belki de en büyük şansı, aynı dönemde tanıştığı ve o tarihte Sivas’ta Milli Eğitim Müdürü olan Ahmet Kutsi Tecer olmuştur kuşkusuz. Düşünelim ki, ta 1930’da bu ikili şairler bayramı düzenliyor ve o etkinlikte Âşık Veysel gibi bir değerimiz keşfediliyor. 1936’da Atatürk’ün emriyle “Devlet Konservatuarının” kurulmasından tutun, “Yurttan Sesler” ile efsaneleşen bu büyük değerimizi rahmet, minnet, özlemle anarken, adını yaşatma hususunda maalesef eksiklerimiz ve ihmallerimiz olduğu gerçeğini vurgulamak istiyoruz. Sivas merkezde(Gecikmeli olsa da) adına yakışır bir anıtın yapılması, katılımı yüksek, festival niteliğinde anma yıldönümlerinin (behemehâl) düzenlenmesinin çok şık ve isabetli olacağını düşünüyoruz…

 

FİLM: Yeşil Yol - Yön: Frank Darabont. Başrollerde: Tom Hanks, David Morse, Michael Clarke Duncan, Barry Pepper, Bonnie Hunt.

Stephan King’in aynı adlı romanından uyarlanan, 1999 yılı yapımı bir Beyazperde şaheseri. İkisi en iyi film ödülü olmak üzere, beş dalda ödül kazanan, aynı zamanda “en dramatik film sahneleri” sıralamasında da ön sıralarda bulunan, çoğumuzun birden fazla izlediği şahane bir film…

ROMAN: Deli - Halil Cibran (140. doğum günü anısına)

Ortadoğu Coğrafyasının “harika çocuğu” denilse yanlış olmaz. Sadece nesirleriyle değil, özgün, analitik ve felsefi düşünceleri ile iz bırakmış bir büyük yazar…

 

“- Ben senin gibiyim ey Gece, sabırlı ve tutkulu; çünkü göğsümde solgun öpüşlerin kefenleriyle binlerce sevgili gömülü…

- Öyle mi, Deli, sen benim gibi misin? Sen benim gibi misin? Ve bir ata biner gibi fırtınaya binebilir ve bir kılıç olup şimşeği tutabilir misin?

- Senin gibi ey Gece, senin gibi güçlü ve uluyum ve tahtım gözden düşmüş tanrıların yığını üstüne kurulu ve benim önümden de elbisemin eteğini öpmek için yüzüme hiç bakmadan geçerler.

- Benim gibi misin ey karanlık yüreğimin çocuğu? Ve benim yaban düşüncelerimi düşünür ve boş sözlerimi mi konuşursun?

- Evet, biz ikiz kardeşiz ey Gece, çünkü sen evreni açığa çıkarırsın, ben ruhumu…”

 

ŞİİR: Çok Üşümek- Turgut Uyar

“Bir Kalır uzun resimlerde anısı sakallarımızın

Urban içinde Üşüyüp Üşüyüp kaldığımızın

 

Bir Kalır yanık yağlar yataklarda o oteller

Meydanlar heykeller sizin olmadığınız o her yer

 

O çok yalınç gerçekli gelip gitmeler

 

Bir Kalır uzun duvarlar ve onların dipleri

Bir Kalır Yılgın Adamların hep "Evet" dedikleri

 

Çok üşürdük hep üşürdük üşümekti bütün yaşadığımız

Üşürdü ellerimiz aşkımız sonsuz uzun sakallarımız

 

Tükenir dağınık diriliği kaşıntımızın bir gün

Bir Kalır uzun kitaplarda anısı çok Üşüdüğümüzün”


YANLIŞ: Aynen öyle

DOĞRU: Elbette ki, gayet tabii

GÜNÜN SÖZÜ: “Bizse kısa bir oyun tutturduk, hiç! Yetinmek için sadece. Öyle bir sahne ki bu: anladık, sevdik ve unuttuk her şeyi.” Edip Cansever

ÜTOPYA: “İnsan insana nasıl hükmeder, Winston?” Winston biraz düşünüp, “Acı çektirerek” dedi. “Tamam işte. Acı çektirerek. Boyun eğmek yetmez. Acı çekmiyorsa, kendi iradesine değil de senin iradene boyun eğdiğinden nasıl emin olacaksın? Hükmetmek, acı çektirmek ve aşağılamakla olur. Hükmetmek, insanların zihinlerini darmadağın etmek, sonra da dilediğin gibi yeniden biçimlendirerek bir araya getirmekle olur. Nasıl bir dünya yaratmakta olduğumuzu anlamaya başladın mı? Eski reformcuların hayalini kurduğu o enayi, zevk düşkünü ütopyaların tam tersi bir dünya.”

George Orwell/1984 Romanından

ŞADİ-İ ŞİRAZİ’DEN: Mademki saadet, felaket, darlık… Netice itibariyle her şey geçici şeylerdir, o halde senin iyi isminin de daima hatırlanması için geçmişteki insanların iyiliklerini an ve kötü yönlerini anma!

TEBESSÜM: “Hepimiz deli doğarız, bazılarımız öyle kalır.” Samuel Beckett