Euro 2024 Avrupa Futbol Şampiyonası şu yaz günlerinde hiç de fena olmadı aslında, ortak konuşabileceğimiz bir konumuz oldu en azından! Her ne kadar “Dağ fare doğurmuş” olsa da olanla yetinmemiz gerektiği gerçeğini de göz ardı etmeden yaklaştık mevzuya! (Bu arada, turnuvanın en güzel golü olarak, Mert Müldür’ün Gürcistan’a attığı golün seçilmesi, biraz olsun tesellimiz oldu) Bir aydan daha kısa bir zaman zarfında da (tüm Avrupa’da olduğu gibi) kendi ligimiz (alt ligler dahil) başlayacak, umarız Avrupa kupalarında başarılı oluruz da kısa sürede “annemizin ligine” dönmeyiz! Bu arada sezon başlamadan önce Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) seçimleri de yapılmış olup, mevcut başkan Mehmet Büyükekşi ve İbrahim Hacıosmanoğlu’nun başkan adayı olarak yarıştığı seçimleri, listesinde Sivasspor kulüp başkanı Sn. Mecnun Otyakmaz ve hemşehrimiz Sn. Cengiz Gökay’ında bulunduğu, Sn. İbrahim Hacıosmanoğlu kazandı. Seçilmişleri kutlar ve başarılar dilerken, şunları da söylemeden geçemeyeceğiz; geçen sezonu çok sıkıntılı kapatan TFF ve kurullarının işi çok ama çok zor! Bizi bu kanaate vardıran en önemli husus, olan bitenden ders çıkarmayan/çıkaramayan bir yapının varlığıdır. Bu durumu çok çarpıcı bir örnekle açıklamak gerekirse “topal lig” ucubeliğine dikkat çekmek isteriz! Dünyanın 5 büyük ligi ve ondan bir tık alttaki liglerde “bay haftası” diye bir mevhumu, her hafta bir takımın “dinlendiği” bir futbol ülkesi (bizden başka) hiçbir yerde göremezsiniz. Ya alt ligden bir fazla takım çıkarırsınız, ya da üst ligden bir fazla takım düşürürsünüz, bu da “izafiyet” teorisi filan değildir. İzafiyet deyince Einstein’i anmamak olmaz, kendisine atfedilen bir cümleyi tam da hatırlamak zamanıdır; “sürekli aynı şeyi yapıp, farklı sonuçlar beklemek deliliktir.” Euro 2024’e dönecek olursak, gördük ki dünyanın en iyi hakemleri bile büyük hatalar yapabiliyorlar; ancak “eyyam” yapmıyorlar, yani yaptıkları bir hatayı, bir başka hatayla kapatmaya uğraşmıyorlar. Yabancı hakemlerle, bizim hakemlerimiz arasındaki temel fark burada! Umarız ve dileriz, teknolojinin bu kadar amir olduğu bir dönemde, TFF ve özellikle Merkez Hakem Komitesi (MHK) nitelikli ve ehil insanlardan oluşur da ağız tadıyla bir sezon yaşarız.
Konuyla ilgili son bir cümle edecek olursak; Süper ligin gürültü ve patırtısı ve arasında, alt liglerle ilgili birçok detayı atladığımızı düşünüyoruz, alt liglerden gelen “kokuların” hiç hoş olmadığının altını çizerek (şimdilik kaydıyla) konuya burada bir nokta koymuş olalım…
NOT: Eleştirilerimiz elbette ki önceki TFF ve MHK kurullarına yöneliktir. Her yeni seçilen gibi, bu TFF yönetiminin de belli bir süre açık kredisi vardır mutlaka. Umarız ve dileriz bu krediyi iyi kullanırlar, futbolumuz olası bir kaos ve sarmal yaşamaz…
Ayşe Tatile Çıksın!.
Kıbrıs Barış Harekâtı’nın kod adıydı “Ayşe tatile çıksın”, 20 Temmuz 1974 tarihinde gerçekleştirilen, Cumhuriyet Tarihimizin en kapsamlı “Denizaşırı” çıkarmasının ve harekâtının 50. yıldönümündeyiz. Dönemin Dışişleri Bakanı, rahmetli Turan Güneş’in kızının adıydı Ayşe, ama aslında on yıllardır Kıbrıs’taki soydaşlarımıza yapılan mezalime bir son vermenin adı oldu! İşin askeri boyutunu anlatmak ve analiz etmek elbette ki bizim işimiz değil, ancak Cumhuriyet tarihimizin bu destansı harekâtını hayırla ve şükranla yâd etmek her yurttaşın temel hasleti olsa gerek. Her ne kadar “Yavru Vatan” Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) “ haklı ve meşru” varlığını hala tam anlamıyla tanıtamamış olmamız, mevcut sosyoekonomik durumu, demografik yapısı, kapalı Maraş bölgesinin perperişan hali içimizi acıtıyor olsa da elli yıl önceki 20 Temmuz’un haklılığı bugün bile orta yerdedir. Bu şanlı tarihi yazan; dönemin iktidarı (Başbakan Bülent Ecevit ve Başbakan yardımcısı Necmettin Erbakan) ve harekâta tam destek veren dönemin muhalefetiyle (rahmetli Demirel, Türkeş, Feyzioğlu ve diğerleri) tüm siyaset erbabına, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Genelkurmay Başkanından erine, rahmetli Rauf Denktaş başta olmak üzere, Kıbrıslı Mücahitlerimize şükranlarımızı arz ediyoruz. Vatan size minnettardır, ruhunuz şad olsun… Harekâta katılan Subay, astsubay, erbaş ve er tüm gazilerimize sağlık ve esenlikler, şehitlerimize rahmet diliyoruz…
DİPNOT: Aşağıdaki resim, Sivas “Halfelik” mezarlığının “Reklam panolarıyla bezeli” görüntüsü. Daha önce müteaddit defalar yazdık, uyardık ama değişen bir şey olmadı açıkçası. Dünyanın neresinde “reklam panolu” mezarlık varsa söylesinler, (bilmiyorsak) öğrenelim! Mezarlıklar kutsalımızdır, bu panoların behemehâl kaldırılması gerekli ve elzemdir…
NOT 1: Hüseyin Rauf Bey (Orbay); Bahriye nazırlığı gibi bir görevi bırakıp, Anadolu’ya, Milli Mücadele yollarına düşen bir kahraman, bir Kuvayı Milliye’ci. Dünyanın en haklı, en onurlu, en meşakkatli Kurtuluş Savaşını yöneten “Gazi Meclisin” üyesi, “Nafia” (Bayındırlık) Bakanı, Başvekil. Hayatını ve kahramanlığını anlatmaya ciltlerin yetersiz kalacağı bir muhteşem yaşam. 16 Temmuz 60. vefat yıldönümünde saygıyla, şükranla anıyoruz. Ruhu şâd olsun…
NOT 2: Mimar Sinan; doğduğu Kayseri’nin Ağırnas köyünden bir devşirme olarak getirildiği Osmanlı Sarayında, Kanuni Sultan Süleyman, 2. Selim ve 3. Murad dönemlerinde yarım asır boyunca “Mimarbaşılık” yaptı. Dünya durdukça duracak olan eserleriyle o bir “Koca Sinan”… 17 Temmuz 436. vefat yıldönümünde anıyoruz, saygıyla, rahmetle. Ruhu şâd olsun…
NOT 3: Cemal Paşa; tam adı itibarı ile Ahmet Cemal Paşa, İttihat ve Terakki’nin “üç paşasından” biriydi, büyük bir kahraman, hiç kuşkusuz büyük bir vatanseverdi. Filistin çöllerinden, Kafkaslara nasıl bir kahraman olduğunu anlamak adına, Falih Rıfkı Atay’ın “Zeytindağı” belgesel niteliğinde bir romandır. Yine Falih Rıfkı’nın satırlarından anlaşılıyor ki, o menfur suikasta uğramamış olsa, Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın Cumhuriyetin kuruluş kadrolarında görmek istediği bir vatan evladı. 21 Temmuz 1922’de Tiflis’te uğradığı hain suikastta kaybettik onu, vefat yıldönümünde anıyoruz. Saygıyla, rahmetle. Ruhu şad olsun…
NOT 4: Vedat Okyar; o güzel bir adam, tam bir centilmendi. Futbolu kitlelere sevdiren müstesna insanlardan biri, aktif futbolculuk yaşamından sonra yaptığı “yorumculuk ve spor yazarlığının” hakkını sonuna kadar veren değerli bir spor adamıydı. 20 Temmuz 2009’da kaybettiğimiz Vedat abimize rahmetler diliyoruz, ruhu şâd olsun…
NOT 5: Dimitri Pantazi (Miço); hani bir klişe vardır ya “bir yıldız daha kaydı” diye, ama söylemeden de edemezsiniz! Gerçek bir yıldızdı Dimitri abi, her ne kadar yolu 3 büyükler denilen Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş’la kesişmemiş olsa da o Türk futbolunun “büyük futbolcular” kategorisinde oldu hep. Kariyerinin büyük kısmını geçirdiği İstanbulspor’un efsanesi olması kuşkusuz olduğu gibi, 74-76 yılları arasında oynadığı (aynı zamanda askerliğini yaptığı) Sivas’ta, gönüllerdeki yerini yarım asırdır koruyan bir virtüözdü. 17 Temmuz günü acı haberini aldık, bizatihi dostluğumuzun olduğu sevgili “Miçomuzu” kaybetmiştik. Tüm sevenlerinin başı sağ olsun, güle güle Dimitri abi…
FİLM: Esaretin Bedeli (The Shawnshank Redemption)- Yönetmen: Frank Darabont. Başrollerde: Tim Robbins, Morgan Freeman Yapım Yılı: 1994
Hapishanelerde de yaşamın devam ettiğini, oradaki hayatların da gerçek yaşamın bir parçası olduğunu anlatan bir film “Esaretin Bedeli”. Güçlü anlatımı, derin karakter çalışmaları ve etkileyici performansları ile sinema tarihinin en beğenilen filmlerinden biri olduğu su götürmez bir gerçek. İnsan ruhunun gücünü ve umudun önemini vurgulayan bu film, izleyicilere ilham vermeye devam etmektedir. (7 dalda Oscar adayı olup, hiç Oscar alamaması da enteresan bir durumdur!)
ROMAN: Memleket Hikâyeleri – Refik Halit Karay. (18 Temmuz 59. vefat yıldönümü anısına)
Milli Mücadele karşıtı mıydı, değil miydi, “Yüz Ellilikler listesine” girmeyi hak etmiş miydi, yoksa hak etmemiş miydi? Bu soruların net cevabını verebilecek durumda değiliz, öylesine ki tarihçiler bile bu konuda fikir birliğine varmış değil. Bize düşen, yüz yıl önceki yaşamları, anlattığı memleket manzaralarını, nefis bir dille yazdığı o muhteşem eserlerini okumak ve yüz yıl öncesine gitmek…
ŞİİR: Memleket İsterim- Cahit Sıtkı Tarancı
Memleket isterim
Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun;
Kuşların çiçeklerin diyarı olsun.
Memleket isterim
Ne başta dert, ne gönülde hasret olsun;
Kardeş kavgasına bir nihayet olsun.
Memleket isterim
Ne zengin fakir, ne sen ben farkı olsun;
Kış günü herkesin evi barkı olsun.
Memleket isterim
Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun;
Olursa bir şikâyet ölümden olsun.
ATASÖZLERİMİZ: “Abdal ata binince bey oldum sanır, şalgam aşa girince yağ oldum sanır.”
Görmemiş bir kişi rastlantı sonucunda hak etmediği konuma erişirse bu durum kendisinin hakkıymış gibi üstünlük taslar.
YANLIŞ: Traş
DOĞRU: Tıraş
GÜNÜN SÖZÜ: “Bu insan için küçük, insanlık için büyük bir adım.” Neil Armstrong -20 Temmuz 1969’da Ay’a ayak basan ilk insan olarak tarihe geçerken ağzından dökülen sözcükler…
OYUN: “Oyunun zıddı iş değil, depresyondur.” Brian Sutton Smith
ARZUHAL: “En azından bazı insanlara göre, arzulamadığımız şeyi almamak dünyanın en zor işidir.” Albert Camus
NORMAL-ANORMAL: “Hepimiz öyle veya böyle kafayı sıyırmış durumdayız. Bu da bizi bir bakıma normal kılıyor.” Ricky Gervais
İNSAN ÜZERİNE: “İnsan evrende gövdesi kadar değil, yüreği kadar yer kaplar…” Yaşar Kemal
ÜTOPYA: Paralı köleliliğin uzun zamandır uygulamada olduğu Terravenenum’ da geleneksel köleliğin geri getirilmesine yönelik yasa tasarısının kabul edilmesiyle ülkenin dört bir yanında köle pazarları kurulmaya başlandı!
RÜYA: “Yazmak yönlendirilmiş bir rüyadan başka bir şey değildir.” Jorge Luis Borges
YALAN: “Yalancı daima bol keseden yeminler savurur.” Pierre Corneille
DELİ: “Akıl hastanesinde on sene yattım ve hiçbir zaman intihar takıntım olmadı, ama her sabah vizite saatinde psikiyatristle yaptığım konuşmalar sırasında, onun boğazını kesemeyeceğimi fark ettiğim için kendimi asmak istediğimi iyi biliyorum.” Antonin Artaud
HAYAT-MEMAT: “Bir vedalık hükmü var hayatın/Ölümün vakti saati sorulmaz/Serçe kuşu gibidir umut/ Dal yorulur, serçe yorulmaz--- Suat Taşer
SADî-İ ŞİRAZİ’DEN: Bugün söz söylemek mümkün iken söyle, tatlı konuş. Çünkü yarın ecelin habercisi ve emir kulu gelince haliyle dilini kısacak ve mecburen susacaksın. Çünkü bu kaderin bir hükmüdür.
TEBESSÜM: “Emekli aylıkları” 10 binden 12 bin TL’ye mi, yoksa 12 bin 500 TL’ye mi çıksın tartışmaları haftalardır devam ederken, milletvekili maaşları bir çırpıda 41 bin TL birden arttırılınca, Nasreddin Hoca’yı anmamak olur mu? Hoca bir gün zengin bir beyin konağına yemeğe davet edilmiş, yemekler yenildikten sonra sıra hoşaf içme faslına gelmiş. Ev sahibinin elinde kepçe benzeri bir kaşık, hocanın elinde çay kaşığına benzer bir şey! Ev sahibi, hoşafı her ağzına götürdüğünde “oh öldüm” diyor, en sonunda buna dayanamayan hoca adamın elinden kepçe benzeri kaşığı kaptığı gibi, elindeki çay kaşığını adama veriyor ve sesleniyor; “ver şunu bakalım da, biraz da biz ölelim!”