Urfa’lı Bekir (Coşkun)

O Gazeteci… (Hatırlatma)

O bir gazeteciydi; hem de en iyisinden, en yüreklisinden. İstibdada direnen Agâh Efendi, Şinasi, Namık Kemal, Ziya Paşa gibi. Millî Mücadele’nin kahraman gazetecileri Sedat Simavi, Yunus Nadi gibi; her anını özlemle, hasretle andığımız “Sakıncalı Piyade” Uğur Mumcu, Hasan Pulur, Çetin Altan, Cüneyt Arcayürek gibi. Tam bir hayvan dostu idi, sevgili eşi Andree ile birlikte. Köpekleri Pako’ya mektup yazdırır, Postal’ın yaramazlıklarını anlatmayla bitiremezdi kendine has o muhteşem mizahi dili ile. Yazlıkçıların, adeta bir çöp gibi bırakıp terk ettiği o zavallı hayvanların, o arabaların peşinden son bir umutla koşmalarını yazarken gözyaşlarına boğardı hem kendisini hem biz okuyucularını. Kısacık yazılarının içinde hayvan sevgisi de yer bulurdu, insan sevgisi de… Yarım asırlık kadim dostu Emin Çölaşan, bakın onun bazı niteliklerini nasıl anlatıyor: “O ki Urfalı Bekir; muhteşem bir mizah ustasıydı. Yazılarını okuduğum zaman “Şunları yazmak benim niye aklıma gelmedi” diye hayıflanır, tatlı bir kıskançlığa kapılırdım! Hürriyet’ten haksız yere kovulduğuma tanıklık ederken, kendisinin de kovulacağını bile bile mahkemede lehime tanıklık yaptı ve iki gün sonra kovuldu!” Demokrasinin, Cumhuriyet’in, Atatürk ilkelerinin yılmaz bir savunucusu, haksızlıkların karşısında sonuna kadar mücadele eden bir anıt adamdı o… Kanun çalardı, hem de usta seviyesinde! Üniversite eğitimi için geldiği 70’lerin Ankara’sında Musa (Eroğlu) hoca ile tanıştı tesadüfen, birinde bağlama, birinde kanun;  çaldılar gece kulüplerinde, pavyonlarda. Zeki Müren’le yolu kesişti, “Sanat Güneşimiz” onu daha nezih yerlere yönlerdi ise de okul ve derslerin ağırlığı götüremedi iki yükü birden… 18 Ekim 2020’de kaybettik 10. Köy’ün sakinini“Bu yaz böyle geçti, gelecek yazı görür müyüm bilmem?” demişti son yazılarından birinde, göremedi… Yokluğunun 4. yılında özlemle, hasretle, şükranla anıyoruz, ruhu şad mekânı cennet olsun. Son satırlarını nemli gözlerle bir kez daha hatırlarken:

“Ne çok el sallanır bu mevsimde…

O ne çok vedadır…

Bu mevsimde ne çok “Beni unutma…” vardır…

Ayrılık mevsimidir bu aylar…

Aklında bir hüzzam şarkı…

Bir de ayrılıkların sızısı kalır…

Bütün kuşlar vefasız, mevsim artık sonbahar…”

Whatsapp Görsel 2024 10 20 Saat 12.26.23 E976A08D

NOT: Vural Çelik; Biz onu en çok “Kubilay Peynircioğlu” olarak sevdik, ilk yönetmeni ve senaristi Birol Güven’in muhteşem dizisi “Seksenler ’in Niyazi’si” olarak ta çok başarılıydı. Elbette ki başka rolleri de çok keyifliydi.  Her ölüm erkendir derler, ama seninki çok zamansız oldu “Kubilay-Niyazi”. Güle güle güzel insan, melekler yoldaşın, ruhun şâd olsun…

 

FİLM: Avrupa Yakası- Seksenler - Geçtiğimiz Perşembe günü kaybettiğimiz Vural Çelik anısına…

 

ROMAN: Ulusların Düşüşü – Daron Acemoğlu. Yayımlanma Tarihi: Mart 2012

Tarihin kaderden ibaret olmadığının anlatıldığı, tarih boyunca özellikle birbirine benzeyen ulusların, ekonomik ve politik gelişmeleri arasında neden büyük farklılıklar olduğunun tartışmaya açıldığı, çiçeği burnunda Nobel Ekonomi ödüllü yurttaşımız Daron Acemoğlu’nun James A. Robinson’la birlikte kaleme aldığı muhteşem bir eser. Mezunu olduğu “Mekteb-i Sultani” yani Galatasaray Lisesi Müdürü Tevfik Fikret’in işaret ettiği  “fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür” bir neslin mensubu, gururumuz Daron Acemoğlu’na ithafen…

 

ŞİİR: Tenha- Fazıl Hüsnü Dağlarca (15 Ekim 16. vefat yıldönümü anısına)

 

Ben öleceğim, kimse seyretmesin,

Güneş ve düşünceler içinde.

Soyunacağım elbiselerden ve hatıralardan,

Bir semalar sessizliğinde.

 

Asude ve mahzun ellerimle,

Nasibimi bir kenara bırakıp.

Eski şarkılar söylerken,

Dağlarda ateşler yakıp.

 

Kimse seyretmesin, aşk ve sonsuzluk,

Garip mezarlıklar arasından gideceğim.

Kokulu sularla yıkanarak

Karanlıklarda zevk edeceğim.

 

ATASÖZLERİMİZ: “Ağzı büyük olana kepçe kaşıktır.” Açgözlü kişi elde ettiklerinden hiç memnun olmaz, her zaman daha fazlasını ister.

 

YANLIŞ: Puan ya da Puanlar (İzlanda maçının spikeri ne kadar seviyorsa bu yanlış ve klişeyi, en az on defa tekrar etti!)

DOĞRU: Puan zaten çoğul bir kelimedir, puanlar denildiğinde çoğalmaz!

GÜNÜN SÖZÜ: “Aydın; kendini toplumdan sorumlu sayan kimsedir.” Ahmet Taner Kışlalı (21 Ekim katledişinin 25. yıldönümü anısına)

OYUN: “Oyunda çocuk her zaman yaşının ötesinde, günlük davranışının üzerinde davranır. Oyun oynarken sanki kendisinden bir kafa daha uzunmuş gibi görünür.” Lev Vygotsky

ARZUHAL: “Güç arzusu kendisiyle beslenir, hırsla yedikçe büyür.” Ursula K. Le Guin

NORMAL-ANORMAL: Toplum karşıtı kişiliğin gerçekliği normal bir kişinin kâbusudur, normal kişinin gerçekliği ise psikopatın kâbusudur.” Otto F. Kernberg

İNSAN ÜZERİNE: “İnsan, doğanın tek hatası.” W.S. Gilbert

ÜTOPYA: Size gerçeği getirdik biz, ama ağzımızdan yalanmış gibi çıktı. Size özgürlük getirdik, ama elimizde kırbaç gibi göründü. Size capcanlı bir hayat getirdik, ama sesimizin duyulduğu her yerde ağaçlar kavruluyor, kuru yaprakların hışırtısı kaplıyor ortalığı. Size geleceği vadettik, ama dilimiz dolandı, kekeledik, havladık Arthur Koestler/Gün Ortasında Karanlık

RÜYA: “Rüya, farklı benlik deneyimi çeşitlemelerinin denenebileceği, farklı seslerin duyulabileceği bir mekân, ruhsal bir alan açar.” Adam Philips

YALAN: Yalan söylemenin en kurnazca yolu, gerçeği doğru zamanda ve doğru miktarda söyleyip ardından çeneni kapamaktır.”  Robert A. Heinlein

DELİ: “İngilizce Lunatic (deli) sözcüğü Latince Luna (ay) kelimesinden gelir. İngiltere’de 1824’te çıkarılan delilik yasası, insanların dolunayda delirdiğini varsayıyordu.” Metis

Whatsapp Görsel 2024 10 20 Saat 12.26.23 31712282

HAYAT-MEMAT: “Yüzsüz kalanlar ya da yüzleri bize kötülüğün sembolleri olarak sunulanlar, yok ettiğimiz yaşamlar karşısında duyarsızlaşma yetkisini veriyorlar bize. Hayatın, tüm hayatların değerine dair daha keskin bir anlayışın yerleşebilmesi için kimi yüzlerin kamusal görüş alanına kabul edilmeleri, görülmeleri ve duyulmaları gerekir. Siyasetin hedefi yas tutmaktır demiyorum, yas tutma yetimiz olmadığında şiddete karşı çıkabilmek için gereken, hayata dair o keskin anlayışı kaybederiz diyorum.” Judith Butler/Kırılgan Hayat

SADî-İ ŞİRAZİ’DEN: Tatlılıkla halledilmeyen bir iş sonunda çaresizlikten saygısızlığa dökülür ve zorla halledilir. Kendine acımayana kimse acımaz.

TEBESSÜM: Bektaşi’nin biri, sıcak bir yaz günü güneş altına oturmuştu. Hâlbuki yanı başında gölgelik bir yer vardı. Dostlarından biri, niçin gölgeliğe sığınmadığını sordu: O gölge, cimri birinin evine aittir diye cevapladı baba erenler; gölgesinden sebeplenecek olursam, korkarım ki beni borçlu çıkarır… Orhan Güzel/En Güzel Bektaşi Fıkraları