“Hafıza-i beşer, nisyan ile maluldür.” Tanzimat dönemi şairimiz Muallim Naci’ye atfedilen bu sözün günümüz Türkçe karşılığı “İnsan hafızasının sakatlığı, unutması, unutkanlığıdır” şeklinde yorumlanabilir. Bu söz, her ne kadar bireysel olarak söylenmiş gibi görünse de “toplum hafızası” olarak da değerlendirilebilir!.. Yakın gündemimizi teşkil eden ayrıntılar bir tarafa; çürümenin, yozlaşmanın, adalet ve hukuk kavramlarının çok da umursanmadığı güncel örneklerden bahsediyoruz! Dilan ve Engin Polat çifti, Denizbank ve Seçil Erzan- Fatih Terim fonu meselesi (ki bu konuda isimleri geçen müştekilerin, bu ülkenin rol-modelleri olmaları gerekirken, böylesine kamu vicdanını rahatsız eden bir konuyla gündeme gelmeleri hususunun yarattığı hayal kırıklığını daha önce belirtmiştik), fenomenler vs. Elbette ki yargı konulara el koydu ya da koyacak, er ya da geç “Adalet yerini bulacak”. Ancak, başta “post-modern medya” olmak üzere, toplum hafızasını unutturmaya kodlamak, yeni magazinlere yer açmak gibi çok etkili güçlerin varlığını belirtmeden geçmek olmaz.

Burada söylemek istediğimiz asıl konu şu; gündemdeki yerini başka gündemlere kaptıracak olan bu ve buna benzer meseleleri yakın bir süre zarfında hatırlamayacağız bile! El konulan mal varlıkları ne oldu, başka ellere geçti mi, gerçek rakamlar ya da mülkler bu kadar mı?.. Soruları çoğaltmak mümkün; ancak cevapları nasıl olur bilinmez! Geçmişte bu tür olayları yaşayan bir toplum olduğumuz gerçeği orta yerde duruyor, TMSF kavramı ile tanışmamız çok uzak bir zaman değil. Sahi TMSF’ye devredilen holdinglerin, aile şirketlerinin, grupların devasa boyutlardaki menkul ve gayrimenkullerinin akıbetlerini net olarak bilen var mı? Bu ülke insanından çaldıkları ile on yıllardır yurt dışında (görüldüğü kadarı ile gayet müreffeh bir şekilde) yaşayan kişileri, aileleri her ne kadar unutmadıysak da, bu konuların toplumun büyük kesiminin gündeminde olmadığı gerçeğini kabul etmek durumunda olduğumuzun altını bir defa daha çizmiş olalım. Şunu da eklemek gerekirse, bu ilgi eksikliğinin, bir bakıma duyarsızlığın “Suçunu” tamamen halka mal etmek elbette ki doğru değil. İnsanlar,   “Abraham Maslov’un” ihtiyaçlar hiyerarşisine göre davranış geliştirmek durumundadır, bu gerçeği vurgulamak ve kabul etmek zorundayız…

YALAN ÜZERİNE!..

“Ben yalanı severim! Yalan, insanların bütün öteki yaratıklara karşı biricik üstünlüğüdür! Yalan söylersin ve böylece gerçeğe ulaşırsın! Ben yalan söylediğim için insanım. Önceden on dört kez, hatta belki de yüz on dört kez yalan söylemeden hiçbir gerçeğe ulaşılamamıştır ve bu kendine göre onurlu bir iştir. Oysa biz yalanı bile kendimiz kıvıramayız! Bana bir yalan söyle, ama bu yalan senin olsun, senin uydurduğun bir şey olsun, alnından öpeyim! Kendine ait bir yalan, başkalarına ait gerçekleri tekrarlamaktan belki de daha iyidir. Birincisinde sen bir insansın, ikincisinde de bir papağan!” F.M. Dostoyevski/Suç ve Ceza

 

FİLM: Spartaküs- Yön: Stanley Kubrick. Başrollerde: Kirk Douglas (9 Aralık 107. doğum günü anısına), Peter Ustinov- Tony Curtis

Bir savaş sonrası Romalılara esir düşen ve köle olarak satılan, sonrasında “Gladyatör” olarak lider özelliği/cesareti ile diğer köleleri örgütleyerek “Güçlü Roma’ya” kafa tutabilen Spartaküs’ün (Kirk Douglas) kahramanlık öyküsü. 1960 yapımı muhteşem bir sinema klasiği...

ROMAN: İvan Denisoviç’in Bir Günü - Aleksandr Solzhenitsyn. (11 Aralık 105. doğum günü anısına).

Stalin dönemi Sovyet Rusya’sının baskılarını ilk defa detayı ile anlatan, Kasım 1962 de basılan bir başyapıt. Düzen karşıtı bir mahkûmun (İvan Denisoviç) “Sovyet çalışma kamplarının birinde” geçirdiği 24 saatin harika bir kurgu ile anlatılmış hali…

ŞİİR: Endülüs’te Raks – Yahya Kemal Beyatlı (139. doğum günü anısına)

Zil, şal ve gül. Bu bahçede raksın bütün hızı...

Şevk akşamında Endülüs üç defa kırmızı...

Aşkın sihirli şarkısı yüzlerce dildedir.

İspanya neş'esiyle bu akşam bu zildedir.

Yelpaze çevrilir gibi birden dönüşleri,

İşveyle devriliş, saçılış, örtünüşleri...

Her rengi istemez gözümüz şimdi aldadır;

İspanya dalga dalga bu akşam bu şaldadır.

Alnında halka halkadır aşüfte kâkülü,

Göğsünde yosma Gırnatanın en güzel gülü...

Altın kadeh her elde, güneş her gönüldedir

İspanya varlığıyla bu akşam bu güldedir.

Raks ortasında bir durup oynar, yürür gibi;

Bir baş çevirmesiyle bakar öldürür gibi...

Gül tenli, kor dudaklı, kömür gözlü, sürmeli...

Şeytan diyor ki, sarmalı, yüz kerre öpmeli...

Gözler kamaştıran şala, meftun eden güle,

Her kalbi dolduran zile, her sineden: "Ole”

YANLIŞ: Endirekt serbest vuruş

DOĞRU: Endirekt vuruş

GÜNÜN SÖZÜ: “Bu dünyaya verilen zararların yarısı, kendini önemli hissetmek isteyen insanların eseridir.” T.S.Eliot

ÜTOPYA: Zaman makinasını icat ederek bilim adamlarının ezeli ıstırabına son veren TBE (Terradulcium Bilim Enstitüsü) yetkilileri, tarih onarımına başlandığını bildirdi!..

ŞADİ-İ ŞİRAZİ’DEN: Rızkı olmayan balıkçı, Dicle’de balık tutamaz. Eceli gelmeyen balık da karada ölmez!..

TEBESSÜM: Geçmiş zamanların birinde, köy yerinde uykusu ağır adama arkadaşları bir şaka yapmak isterler. Yaz günü, çoğunlukla damda yatıldığı için, adam da damda yatar. Arkadaşları adamı yatağıyla beraber alır yola yatırırlar, o arada da nerde var nerde yok bir araç yolda görünür, gece olması dolayısıyla haliyle farları açık. Bizim uykusu ağır adam, uyku uyanıklık arası kendi kendine söylenir “Zor et ha zor et, dama çıkacaksın!