Temiz Eller….
Başlığımıza, 90’lı yılların başına damga vuran, İtalya’da başlayıp tüm Dünya’da ses getiren operasyon ’un adını verdik. Başında, yetkili savcı Antonio Di Pietro’nun olduğu bir savcılar kurulunun, yolsuzluk ve rüşvetle mücadele amacıyla başlattığı, sonrasında tüm Dünya’ya rol model olan büyük bir adli soruşturmanın hafızalara mıh gibi kazınan adı “Temiz Eller Operasyonu (Mani Pulite).” Bu operasyon ‘un amacı, devlet içinde yozlaşmış kişileri ve suç örgütlerini ortaya çıkarmak, adaletin tarafsızlığını, hukukun üstünlüğünü ve en mühimi yolsuzluğun bir ülke adına en büyük ahlaki çürüme olduğunun tespiti idi. Anlaşılacağı üzere, sözü getirmek istediğimiz konu “Yeni Doğan Çetesi Rezaleti”. Ülke gündemine bomba gibi düşen, vicdanlara bir hançer gibi saplanan bir büyük “çöküş ’ün” gün yüzüne çıkmış hali aslında. Cumhuriyet Türkiye’sinin, başta büyük Atatürk olmak üzere, kurucu kadrolarının hiçbir makam ve Statü’ye vermediği bir paye olan “Cumhuriyet Savcısı” ibaresinin doğrulunu ve isabetliliğini teyit edercesine, bu rezaleti ortaya çıkaran bir yürekli “Cumhuriyet’in Savcısı” sayesinde ortaya çıkan, inanılmaz ötesi bir “çürümenin” vücut bulmuş hali… Yavuz Engin bu yürekli ve vatansever “Cumhuriyet Savcımızın” adı, canı pahasına, ailesine ve kendisine yönelik tüm tehditlere rağmen, duruşundan asla taviz vermeden çeteyi ortaya çıkarıp, yakalatan bir kahraman… Burada ayrıntılara girmeye gerek görmüyoruz, zira olan biten (kepazelikler) hemen herkesin malumu olmuş durumdadır. Bundan yaklaşık 2500 yıl önce yaşamış olan, antik dönem filozofu Platon (Eflatun) “Devlet eserinde” (Mealen) şöyle der; “Kişi, mesleğinde ne kadar başarılı, ne kadar yetenekli, nasıl üst düzey statü sahibi olsa da, eğer kötü niyetliyse toplum için en tehlikeli insan odur!” Yeni Doğan Çetesi’nin kepazelikleri ortaya çıkmaya devam ederken, adı ve dahli geçen kişilerin nitelikleri tam da Platon’un tarifine uyan tipler değil mi? Yani akıl alır gibi değil, şu fani Dünya’da gelebilecekleri en üst seviyelere, en önemli statülere gelmiş insanların bulaştıkları kepazeliklere, daha doğrusu alçaklığa bakar mısınız? Alçaklık demişken, bu olan bitene sebep olan namussuzların seviyesi alçaklıktan daha aşağı olsa gerek, olsa olsa sürüngen sınıfından olabilirler! “Ankara’da ki Hâkimlere” son bir söz; öyle ibretlik cezalar verin ki, bir daha bu insanlık suçunu bırakın işlemeyi, yanından bile geçemesinler! Bu son olay göstermiştir ki, sağlık ve eğitim de “fabrika ayarlarına dönülmesi, bu hizmetleri ağırlıklı olarak kamunun yani devletin yapması elzemdir. Anayasa’daki amir hükümler zaten bu doğrultudadır…
Sivas Merkez Cami
Yerinin seçimi ta başından beri tartışmaların odağında, “Siluet” meselesi ise mimarların, çevre mühendislerinin, peyzajcıların ve bununla ilgili kurumların bilgi alanına giren konular! Bizim bahse konu mevzuumuz ise; inşaatın ağır aksak yürümesi ve olan bitenden kamuoyunun bilgilendirilmemesi hususu. Bir defa, böylesine kapsamlı bir yapının, proje ve inşaat aşamasının sadece bir derneğin uhdesine verilmesi ne kadar doğrudur, ya da doğru mudur? İkincisi, (resmi olmayan) duyumlarımıza göre, ana projede yapılan değişiklikler ve bu değişikliklerden çoğunluğun bilgi sahibi olmaması durumu! Şöyle ki; Ana projede olan Aile Sağlık Merkezi, (Mahkeme kararı ile) iptal edilerek, pasaja fazladan işyeri olarak ilave ediliyor. Sonrasında, otopark haricinde yaklaşık 70 e yakın dükkân olan proje, sayı 10 lu rakamlara kadar düşürülerek değiştiriliyor (ya da böyle düşünülüyor). Hal böyle olunca, konuyla ilgili resmi ve yetkili ağızlardan açıklama beklemenin “müktesep bir hak” olduğunu söyleyerek, bir virgül ile sonlandırmış olalım…
SON DAKİKA: Yazımızı yazı işlerine teslim etmeden önce aldık haberini, ölmüş! Adını burada anmayı gereksiz görüyoruz, zira o bir hain, ülkenin bin yılını çalan bir hırsız, bir haşhaşi… Kendi ordusuna kumpas kuran bir yapının elebaşısı, insanları en can alıcı noktalarından vuran bir yapının kurucusu. Bir neslin tarumar olmasına neden olan, devletin kurumlarının içine dinamit koyan ahlaksız bir yapının “sözde lideri” Aziz muamelesi gördüğü, Zaman gazetesinin “Pravda”, Samanyolu TV’nin resmi yayın organı gibi işlev yaptığı günler geldi aklımıza, içimiz bir kez daha acıdı… Sezen Aksu’nun şarkısı geldi aklımıza; “Şimdi bana kaybolan yıllarımı verseler”…
ŞİİR: Atatürk’ü Dinlerken- Behçet Kemal Çağlar (24 Ekim 55. vefat yıldönümü anısına)
Yay yine gerilmede, fırlayacak yine ok;
Yine vatanımızın yeryüzünde eşi yok;
Bozkurt, Ergenekon'u yeni delmiş gibidir:
Her biri ihtiraını seyre gelmiş gibidir.
Kalpler ellerde çarpar gibi alkış kopuyor;
Her ruh bir tutam ışık ve her göz bir damla kor:
En büyük, en sevgili, en genç, en mert geliyor;
Dünya imtihanını veren tek fert geliyor;
Kürsüye her çıkışta, Türk daha yükselecek...
Dinle: Her cümlesinde doğuyor bir "gelecek";
Aslan, insan ve Tanrı bir arada bu başta...
Kıvılcımlar doğuyor bastığımız her taşta,
Önümüzde mesafe ve zaman çökmekte diz;
Bir İnönü azmiyle ardındayız hepimiz...
Yerine getirmeye yeni dileklerini,
Koymuş on yedi milyon, yola yüreklerini,
"Marş! Marş! " Öz yurdu fethe! " Şimdi manen, yeniden:
Deliyor dağı taşı öncümüz gibi tren,
Fabrikalar kalemiz, kanallar siperimiz
Ve bu fetih olacak bizim şaheserimiz...