“31 Aralık 1937; son yılbaşı gecesiydi, tebrik mesajı yayınlandı. “Yeni yıl münasebetiyle yurdun her yanından vatandaşların samimi duygu ve temennilerini bildiren telgraflar gelmektedir, bundan mütehassıs olan Atatürk, teşekkürlerinin ve saadet dileklerinin iletilmesini emir buyurmuşlardır” denildi.
“31 Aralık 1937; son yılbaşı gecesiydi, tebrik mesajı yayınlandı. “Yeni yıl münasebetiyle yurdun her yanından vatandaşların samimi duygu ve temennilerini bildiren telgraflar gelmektedir, bundan mütehassıs olan Atatürk, teşekkürlerinin ve saadet dileklerinin iletilmesini emir buyurmuşlardır” denildi. Yılbaşı gecesi arkadaşları ile beraberdi, halsizdi. “Gelin benimle” dedi… Merdiven basamaklarını zor çıkıyordu. Üst kata çıktılar, yatak odasına girdiler. Gömlek, kravat, şapka ne varsa hediye etti. Adeta vedalaşıyor, son hatıralarını dağıtıyordu. “Bakalım gelecek yıla kadar yaşayacak mıyım” dedi.
22 Ocak 1938; Bursa’daki Merinos fabrikasının açılışı için Yalova’ya geldi. Yalova kaplıcalarının müdürü Dr. Nihat Reşat Belger tarafından muayene edildi. İlk ve doğru teşhis Dr. Belger tarafından konuldu. “Kanaatim odur ki teşhisimin isabetinde zerre kadar şüphe yoktur. Karaciğeriniz büyümüş ve sertleşmiş, kaşıntının sebebi budur, karaciğer rahatsızlığıdır.” dedi.
Şubat 1938; karaciğer yetmezmiş gibi, zemheri ayında açık havada yemek yedi, üşüttü, zatürree oldu. 28 Şubat 1938; beş doktordan oluşan heyet konsültasyon yaptı, karaciğerde büyüme, siroz başlangıcı ve ayak bileğinde ödem tespit edildi. Çok geç kalınmıştı, hastalık ilerliyordu. Fransa’dan ilaç ve maden suyu getirtildi, ayrıca kendisi bizzat sirozla ilgili Fransızca kitaplar getirtti. Hastalığının ne olduğunu, hangi aşamada olduğunu öğreniyordu. Öleceğini biliyordu…
Karnından su alınacaktı, ölümle sonuçlanma ihtimali vardı. Vasiyetnamesini yazdı. 4 Eylül Pazar; genel sekreteri Hasan Rıza Soyak’ı çağırdı, elini uzattı. “Bu yolda konuşmak benim için de senin için de zor biliyorum, ancak ihtiyatlı olalım, neyimiz varsa yazalım.” dedi. 5 Eylül Pazartesi; hukukçu milletvekili Salah Yargı, vasiyetname taslağını hazırladı, Hasan Rıza Soyak daktiloyla kâğıda döktü.
7 Eylül; karnından iğne ile su çekilmeye başlandı, 12 litre su birikmişti. Biraz rahatladı, günler sonra ilk defa derin bir oh çekti. 46 kiloya düşmüştü, 21 Eylül’de ikinci defa 12 litre su alındı, yataktan kalkamıyor, uykusunda sayıklıyordu. 14 Ekim’de üçüncü defa su alındı, bu kez 10,5 litre su birikmişti. 29 Ekim 1938; bitkindi, Cumhuriyet Bayramı törenlerine katılması imkânsızdı. Başucundaki Sabiha Gökçen’in gözyaşlarını içine akıtarak “Gelecek seneki törenlere katılırsınız.” sözüne karşılık “Bana gelecek bayramdan bahsetme Gökçen, hatta gelecek aydan da. Ekim ayını çıkarabilsem bile, Kasım ayını çıkarabileceğimi sanmıyorum.” dedi.
1 Kasım; tereyağı sürülmüş bir dilim ekmek yedi, portakal suyu ve sahlep içti. 2 Kasım; azıcık bezelye püresi yedi, portakal suyu, sahlep içti. 3 Kasım; bir dilim tereyağlı ekmek, iki defa üzüm suyu. 4 Kasım; sütlü kahve, iki defa üzüm suyu. 5 Kasım; sadece sahlep içebildi. 6 Kasım; sadece elma suyu ve süt. 7 Kasım; yarı uyur, yarı uyanıktı, ömründe ilk defa canı “enginar” çekti, Hatay’dan istendi, yetişmedi. Yemek kısmet olmadı. 8 Kasım; artık kendinde değildi, bir ara başını sağa doğru çevirdi “Aleykümselam” dedi. Son kelimesi buydu; “Aleykümselam”. 9 Kasım; bilinç dışı kasılmalar, aşırı ter vardı. 10 Kasım Perşembe; saat 9’u beş geçe Mustafa Kemal’i kaybettik. Henüz 57 yaşındaydı.”
Her kelimesini, her satırını gözyaşlarıma hâkim olamadan aktardığım bu ifadeler Yılmaz Özdil’in “Mustafa Kemal” kitabından alıntıdır. Vefatından 9 gün 9 gece sonrasına kadar katafalka konulan cenazesinin önünden hıçkıra hıçkıra geçen milyonlar vardır. 19 Kasım saat 08.10’da Dolmabahçe Sarayı’nın avlusunda kılınan cenaze namazı sonrası, cenaze Sarayburnu’nda bekleyen Zafer Zırhlısı’na konularak Ankara’ya doğru yola çıkarılır. Üstat Şevket Süreyya Aydemir de “Tek Adam” eserinde şöyle bahseder: “İzmit’ten sonra karayolu ile Ankara’ya ulaşan cenazeyi selamlayanlar arasında bir de “Eski düşman” vardır!.. Çanakkale’de karşısında vuruşan ve bir ayağını da orada bırakan İngiliz Mareşal “Birdwood”, orada selam duruşundadır. Mareşal onun tabutu önünden geçerken; mareşallik asasını yukarı doğru kaldırarak askerce “Eski düşmanını” selamlar. Bu herkesi affeden, hiç kimseye kin beslemeyen, dünyaya ancak barış ve dostluk sloganları ile hitap eden “Türk lideri Atatürk’e” karşı en anlamlı saygı duruşudur.” Büyük önderin son yolculuğunun kısa hikâyesi budur. Rahmetle, minnetle, şükranla, saygıyla anıyoruz. Mekânı cennet, ruhu şad olsun…