“Kimin gönlünde gizli bir aşk derdi yoksa, Yaşıyormuş gibi görünse de gönlü ve canı yoktur.

Git, dert ara, çünkü dertsizlik,
Hiçbir şekilde dermanı olmayan bir derttir!” der Celalelettin-i Rumi.
İnsan derdi olandır. Derdi olmayan insan var mıdır?
Dertsizlik büyük bir derttir. Derdin kadar insansın. İnsanın insanlık gibi bir derdi olmalıdır. İnsan derdini sevmelidir. Sevdiği derdi kadar insan olur insan.
Bizi yaratan bizi ve yaşatan Allah(cc) bizi başıboş bırakmaz. Başıboş bırakılmayacağını bilen bir insanın sufli değil ulvi emeller peşinde koşması gerektiğini bilmelidir.
Derdi dünya olanın dünya kadar derdi olur. Derdi Allah (cc) olanın ise Allah (cc) gibi sahibi olur.
Ümmeti olmaktan şeref duyduğumuz Yüce Resul (sav) kendisine vahiy gelmezden evvel insanlığın derdi ile dertleniyor, kendi Hira’sına çekiliyordu. Her tür cahiliye bataklığına batmış toplumun kurtuluşu için kafa yoruyordu. Bunu kendisine vahiy gelmezden evvelde yapmıştı. Vahiy geldikten sonrada yapmıştı. Bir kulu daha bu bataklıktan nasıl kurtarırım. İnsanları şirkten, zulümden, haramdan, kötülükten nasıl kurtarırım diyerek gecesini gündüzüne katıyordu.
“Beni Rabbim terbiye etti. Ne güzel terbiye etti!” diyordu.
“İnsanlığa hizmet eden insanlığın efendisidir!” diyordu.
“Sizden birisi yeryüzünde işlenen bir kötülük gördüğünde onu eli düzeltsin. Eli ile gücü yetmiyorsa dili ile düzeltsin. Eli ile de gücü yetmiyorsa o kötülüğe karşı kalbi ile buğz etsin!” buyuruyordu.
Muhammed ümmeti olarak bize düşen O(sav)’nun yolunu yol bilmektir. Derdi dünya olanın dünya kadar derdi olurken derdi Allah(cc) olanın tüm dertlerini Allah(cc) satın alır.
“Benim dinime yardım edenin yardımcısı benim!” buyurur Rabbimiz. Bize düşende bu uğurda çaba sarf etmektir.
Öyle bir çağa denk geldik ki bizler milyonlarca insanlar yerlerinden yurtlarından edilmiş, binlerce kadın çocuk yaşlı öldürülmüş. Yaklaşık yarım asırdır buna şahit oluyoruz. Haz ve hız konusunda insanlık sınır tanımaz olmuş. Tüketim çılgınlığı had safhada. Teknolojik gelişmeler baş döndürücü. Dünya adeta küresel bir köye dönmüş. İletişimin en hızlı olduğu bir çağda iletişimsizlik büyük bir sorun olmuş.
Diyor ya şair Arif Nihat ASYA;
“Diller, sayfalar, satırlar,
‘Ebu Leheb öldü!’ diyorlar.
Ebu Leheb ölmedi, ya MUHAMMED!
Ebu Cehil, kıtalar dolaşıyor!”
Yeryüzünde zalimler öylesi bir cürüm işler oldu ki Ebu Cehil’e de Ebu Leheb’e de rahmet okutur oldular. Bundan asırlar evvel kız çocukları diri diri toprağa gömülürken bugün daha eşedi yaşanıyor. Sadece kız çocukları değil nice mazlum kimseler bombalar altında inim inim inletiliyor.
Buna kim “Dur!” diyecek. Bunu kim dert edinecek. Bunu dert edinmemek mümkün müdür?
Resul (sav) buyurur ki;
“İnsanlığın derdi ile dertlenmeyen bizden değildir!”
Hesap gününde böylesi bir dertlenmemenin feci sonuçları olduğunu biliyoruz. “İnsanım!” diyen, “Müslümanım!” diyen bir kimsenin yeryüzünde işlenmiş bu zulümlere kayıtsız kalması düşünülemez.
Dertlenmek lazım insanlığın derdi ile.
Mücadele etmeliyiz haz ve hız çağının mübtelaları ile, güç sarhoşluğu yaşamışlarla, kibir abidesi kesilmişlerle, zulümde sınır tanımayanlarla.
Dertsizlik gibi dermanı olmayan bir derde düşmemeniz dilek ve temennisi ile!