Eski gazeteciler “Haberler yoksa haberler iyidir” derlermiş! O dönemlerin dingin yaşamında haklı olabilirler. Günümüzün olağanüstü hızını düşünebilseler, belki bu söylemi revize ederlerdi! İşte yeni yıl geldi diye sevinirken, hiç de yeni olmayan, artık aşinası olduğumuz, her anı zorluklarla dolu hayat ayni şekilde devam ediyor.

 Yasal adı “Yaşlılık aylığı” olan emekli maaşlarının hazin durumu, hastanelerdeki randevuların bitmek bilmez doluluğu… Evlerinden uzaktaki öğrencilerin, başta barınma ve gıda olmak üzere, meşakkatli yaşamları... Kadına şiddetin dur durak bilmemesi, kadın cinayetlerinin içimizi acıta acıta sürmesi... Futbol gibi maksadı eğlence olan sektörler de dâhil, içinde bulunduğumuz sarmalın her yeni gün farklı boyutlarda karşımıza çıkması… Toplumun çimentosu Orta direğin yok olmaya yüz tutması, en temel yaşam hakkı barınma sorunu… Ya trafik; şehir içi kilit, şehirlerarası kazalar facia boyutunda… “Vekilin, asıldan” fersah fersah ilerde olduğu ve o vekillerin iyileştirmelerinin saniyesinde gerçekleştirildiği bir sistem…

Rahmetli Çetin Altan’ın dediği gibi “Yine de enseyi karatmadan”, nasıl düzelir bu işler sorusuna cevap vermek için, Müjdat Gezen’in “Bir Kar Tanesinin Çığa Dönüşümü” kitabına bir göz atalım:

“Bilemem ben. Çünkü kar tanesi değilim. Onlar adına konuşamam da... Bunu bilse bilse bir kar tanesi bilir... Hepsi başka başka desenlerde olan kar taneleri birer mucizedir. Eridiklerinde de aslında çok yararlıdır. Barajlar onlarla suya kavuşur.  Bir kar tanesi olsaydım ben ne yapardım?

Uzun süre kalamazdım doğunun köy yollarında mesela. Aylarca doktor bile giremeyen köyler, benim yüzümden doktorsuz kalacaklar diye üzülürdüm. Kar tanesi olsam, kimsenin üşümesini istemezdim mesela. Kimse üşümesin diye eritirdim kendimi, erirdim!

Kar tanesi olsam, kurak yerlere yağmak isterdim yararlı olmak için. İnsanlar susuz kaldıklarında erimiş halimden yararlansınlar diye. Ben bir kar tanesi olunca tek başıma... O zaman hiçbir şeye yaramam ki! Biz topluca yağdığımızda yararlı olabiliriz ancak. Tek bir kar tanesi tek başına ne yapabilir ki?

Ancak o zaman bir araya gelip, öyle yağıp dünyayı değiştirebiliriz. Önce kendi toplumumuza yararlı oluruz, sonra dünyaya... Önemli olan kar tanesi değil kar yığını olup yığınlarla yararlı olmak... Tek başına bir kar tanesinin pek önemi yok demek ki! Hepimiz, ancak bir araya geldiğimizde yararlı olabilecek, hatta mucizeler yaratabilecek birer kar tanesiyiz.”

ELVEDA KAİSER FRANZ

Geçtiğimiz 7 Ocak günü, akşam saatlerinde acı haber bomba gibi düştü ajanslara; Futbol ’un İmparatorunu kaybetmiştik. Başta bu yerkürede yaşayan, içinde bizimde bulunduğumuz son kuşak “Baby Boomers” olmak üzere, her futbolseverin kahramanıydı o. Stadyumlarda ilk defa onun için “Kaiser” yani İmparator diye haykırdı on binler. Dünya kupasını hem oyuncu, hem teknik direktör olarak kazanan üç futbol adamından biriydi. Pele (Edson Arantes Do Nascimento) ve onun adı hep 1 ve 2 olarak anılırken, kader onları “New York Cosmos” formasıyla takım arkadaşı yaptı. Bayern Münih ve “Batı Almanya” milli takımı ile kazanmadığı bir kupa, tatmadığı bir başarı yok desek abartmış olmayız. “Sarkık Libero” kavramı onunla başladı, tüm dünya onu taklit etti adeta, mahalle aralarındaki minyatür kale maçlarından tutun, dünyanın bütün futbol organizasyonlarında her futbolcu onun gibi oynamaya çalıştı. Futbol, onunla daha bir güzelleşti, daha bir zarifleşti. O bir öncü, bir futbol devrimcisiydi. Kurucuları iki Türk kardeş (Ahmet ve Nesuhi Ertegün) olan New York Cosmos kulübüne rekor ücretle transfer olduğunda dünya ayağa kalkmıştı sanki… Onu büyük yapan sadece yetenekleri değildi kuşkusuz. Hayatında tek bir dakika antrenman kaçırmadığından tutun, takım arkadaşı Gerd Müller’in Almanya tarihinin en iyi futbolcusu seçilmesine verdiği cevaba kadar; “Çok isabetli bir seçim olmuş, o olmasa biz olmazdık…” Bütün bunlar bir yana, biz onu oğlu Stephan’ın tabutu başında, yanaklarına süzülen iki damla gözyaşı ve şu cümlesiyle hatırlayacağız “bütün kupalarımı alsınlar, oğlumu geri versinler” Güle güle Kaiser Franz, seni çok özleyeceğiz…

NOT: Yazımıza son noktayı koyduk derken, maalesef yine şehit haberiyle sarsıldık. 12 Ocak Cuma akşamı, saat 22 civarında “Pençe Kilit” harekât bölgesinde 5 şehidimizin olduğu haberi yüreğimizi dağladı. Sözün bittiği yerdeyiz, acımız büyük. Ülkemizin başı sağ olsun, şehitlerimizin mekânı cennet, ruhları şad olsun…

 

FİLM: The Great Dictator (Büyük Diktatör) - Yön: Charlie Chaplin. Başroller: Charlie Chaplin, Paulette Goddard, Jack Oakie. Yapım yılı: 1940 Charlie Chaplin’in ilk sesli filmi özelliğini taşıyan Oscar ödüllü bir başyapıt. Nazi Almanya’sı döneminde, Hitler’e benzerliği ile öne çıkan bir askerin üzerinden, Hitler ve Nazi yönetiminin trajikomik anlatımı söz konusu. Film öylesine etkili oluyor ki, o dönem Almanya’da gösterimi yasaklanıyor…

ROMAN: Türkün Ateşle İmtihanı - Halide Edib Adıvar (9 Ocak vefatının 60. yıldönümü anısına)

Dünyanın en haklı ve en onurlu “Kurtuluş Savaşının” nerdeyse biyografisi niteliğinde muhteşem bir eser. İşgal edilmiş İstanbul’da kalıp “el bebek gül bebek yaşama” seçeneğini hiç tereddütsüz reddedip “Halide Onbaşı” olmayı yeğleyen bir kahramanın gözünden o günlerin anıları…

Ay büyürken uyuyamam- Necati Cumalı-(10 Ocak vefatının 23. Yıldönümü anısına) Necati Cumalı’nın zirve eserlerinin başında gelen bir Edebiyat klasiği. Anadolu kadının, cinsellik-ekonomi- töre kıskacındaki yaşamını anlatan bir başyapıt…

ŞİİR: Sizin Hiç Babanız Öldü Mü? - Cemal Süreya (9 Ocak 34. Vefat yıldönümü anısına)

Sizin hiç babanız öldü mü?

Benim bir kere öldü kör oldum

Yıkadılar aldılar götürdüler

Babamdan ummazdım bunu kör oldum

Siz hiç hamama gittiniz mi?

Ben gittim lambanın biri söndü

Gözümün biri söndü kör oldum

Tepede bir gökyüzü vardı yuvarlak

Söylelemesine maviydi kör oldum

Taşlara gelince hamam taşlarına

Taşlar pırıl pırıldı ayna gibiydi

Taşlarda yüzümün yarısını gördüm

Bir şey gibiydi bir şey gibi kötü

Yüzümden ummazdım bunu kör oldum

Siz hiç sabunluyken ağladınız mı?


YANLIŞ: Anadolu Derbisi, Karadeniz Derbisi, Ege Derbisi, Çukurova Derbisi vb.

DOĞRU: Derbi; aynı şehrin takımlarının aralarında oynadığı maçlara verilen isimdir.

GÜNÜN SÖZÜ: “Bir oyun oynuyorlar. Oynamıyormuş gibi yapma oyunu. Oyunlarını gördüğümü belli edersem, kuralları bozmuş olurum, o zaman cezalandırırlar beni. Onların oyununu oynamaktan başka çarem yok, oyunu gördüğümü görmeme oyunu.” Ronald David Laing/Düğümler

ÜTOPYA: Dünya yeni bir ulus ötesi distopyaya doğru savruluyor, hatta savrulmak ne kelime, dörtnala koşuyor… Elimizdeki en önemli özgürleşme aracı olan internet, totaliterliğin, bugüne dek görülmedik düzeyde tehlikeli bir yöntemi haline geldi… Kendi gidişatına bırakılacak olursa birkaç yıl içinde dünya uygarlığı, izlemeye, gözetlemeye dayalı bir distopyaya dönüşecek… Görevimiz, gücümüz yettiğince kendi adımıza karar verme hakkını güvenceye almak, bunu yapamadığımız yerde distopyanın ilerleyişine set çekmek ve eğer bütün diğer seçenekler boşa çıkarsa, onun kendi kendini tahrip edişini hızlandırmaktır. Julian Assange/Şifrepunk

ŞADİ-İ ŞİRAZİ’DEN: Onun rahmet yağmuru her yeri sarmış ve esirgemediği nimet sofrasını her tarafa yaymıştır. Kullarının namus perdesini çirkin ve büyük günahla yırtmaz. Verdiği rızka inkârcı bir hata ile kesmez.

TEBESSÜM: “Akıl sağlığı konusundaki istatistikler dört kişiden birinin ruhsal hastalıktan mustarip olduğunu gösteriyor. Üç yakın arkadaşınıza bakın; onlarda bir sorun yoksa sizde var demektir.” Rita Mae Brown