Bir evlat düşünün ki. Henüz şehit olmuş babası ile ilgili şu sözleri söylüyor;

      "Biliyordum ki bir gün babam bu dünyada görevini ifa ederek taşıdığı emaneti ve  dalgalanan cihad bayrağını kendinden sonra bu sorumluluğu taşıyacak nesillere teslim ettikten sonra bu dünyadan ayrılacaktı.

     Onun mücadelesi kirlenmeyi, boyunduruk altına girmeyi, boyun eğmeyi, işgalci düşmanı tanımayı ve teslim olmayı kabul etmeyen bir mücadeleydi.

     O emanet olarak yüklendiği bu mücadelede Filistin'den vazgeçen hiç bir anlaşmaya imza atmadan bayrağı teslim etti ve gitti!" 

     Evet.

    Filistin davası için, insanlık için ve özgürlük için mücadele verdi. Hayatı boyunca dik durdu, eğilmedi, zalimlere meyletmedi ve hep mazlumlardan yana tavır alan bir şehidden İsmail Heniye'den bahsediyoruz. 

     Geçtiğimiz günlerde Tahran'da uğradığı suikast sonucu şehit edildi. Bir adamdan, bir liderden, bir babadan, bir eşten, bir onurdan, bir örnek insandan, bir duruştan hatta  müslümanca bir kişilikten bahsediyoruz. 

Böylesi bir kişilik abidesi kimseleri geç buluruz ve hep erken kaybederiz. 

     Nitekim İsmail Heniye'de öyle oldu. İnsanlık onu kaybetti. Ama o asla kaybedenlerden olmadı. Şehitler kervanına katıldı. O'nun ölmediğini biliyoruz. Çünkü Rabbimiz Allah(cc) buyurur ki;

      "Allah yolunda ölenlere ölüler demeyiniz. Zira onlar diridirler!"

       O hep yaşayacak. O'nun bıraktığı yerden davası devam edecek. O'nun mirascıları onu gittiği yerde mahcup etmeyecekler. 

     "Biz sadece Allah'a güveniyoruz. Allah'ın izniyle zafere ulaşacağız. Özgürlük için canımızı feda etmeye de hazırız!" 

      Bu sözler İsmail Heniye'nin şehit olmadan bir kaç gün önce söylediği son sözlerdi. 

     Onu gözyaşları ile uğurlayan gelini İnas Heniye hakkında şunları söylüyordu;

    "Kadere ve Kaderimiz mutmain bir şekilde övülmeye ihtiyacı olmayan bir şehidin şehadetini haber veriyoruz. O bizim gözümüzün nuruydu. O bizim kahramanımız o bizim babamız. Bu dünya fanidir ve Allah'ın izniyle buluşmamız cennette olacaktır. Geride kalanlar için şimdi veda zamanıdır. Göz yaşarır, kalp üzülür. Tesellimiz buranın ikinci bir dünya olması ve Allah'ın izniyle cennette tekrar buluşacağımızdır. Yeryüzü onu kaybetti. Ey cennet halkı, onu karşılayın!" 

     Oğlu Abdüsselam Heniyye'nin sözleri ise daha manidar; “Babamın kanı, en küçük Filistinli bir çocuğun kanından daha değerli değil. Başımız dik, onun şehadeti bizim onurumuzdur!" 

     Eşi Ümmü Abdusselam Haniye'nin Hacı diye seslendiği eşine veda sözleri ise çok ders verici nitelikteydi;

     "Sen bize sabırlı olmayı, çabalamayı öğrettin hacı. Hem dünyalığım hem ahiretliğimsin. Canım, Allah senden razı olsun. Sen dünyada ve ahirette benim dayanağımsın. Bütün kararlılığımızı ve sabrımızı senden aldık. Sevdiğim. Allah senden razı olsun. Sen bize her gün sabırlı olmayı demir gibi dimdik durmayı öğrettin ey hacı."

     Bu sözlerin üzerine ne söylenir ki?

Şairin dediği gibi; 

     "insanlar iyi atlara binip gittiler!" 

      İyiler gidiyorlar bir bir. 

      Tıpkı Aliya İzzetbegoviç gibi, Cevher Dudayev gibi, Malcolm X gibi, Muhammed Mursi gibi...

    Acı düştüğü yeri yakıyor. Ümmete, mazlumlara, insanlığa acılar yaşatanlar acılar içinde yansınlar inşallah!.

    Son söz;

    "Yıkılasın İsrail enkazını göreyim, 

    Sana devlet diyenin yüzüne tüküreyim!" 

    Duam oki;

    Rabbim cümlemize güzel ömürler, güzel ölümler versin. Amin!.

    Selam ve dua ile!