Türk edebiyatının en büyük şairleri arasında kabul edilen Baki der ki;
"Âvâzeyi bu âleme Davud gibi sal,
Bâkî kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş!"
İnsana düşen hoş sada bırakmaktır. Bunun en güzel örnekliğini ilk peygamberden son peygambere kadar hepsi sergilemiştir.
Bütün peygamberler farklı farklı konularda duruşlar ortaya koymuşlardır. Hiçbirisi puta tapmamış, şirke batmamış, zalimlere meyleşmemişler ama daima mazluma kol kanat germişlerdir. Hırsızlık yapmamak, zinadan kaçınmak, yalan söylememek, iki yüzlü olmamak, emanete ihanet etmemek vb konularda ortaya koydukları duruşlar tüm insanlık için güzel örneklik teşkil etmiştir. Hatta bazen bazı peygamberler yenildiklerini, başaramadıklarını, mağlup olduklarını, acze düştüklerini bile itiraf etmişler ve Rablerinden af dilemişlerdir. Bu içtenlikli tavırları onların peygamberliklerinden bir şey kaybetmemiştir.
Peki bugün gelinen noktada o peygamberlerin ümmeti olan bizler zaaflarımıza yenik düşmede, nefislerimize pranga vurmakta, şeytanın oyunlarını alt etmede neden sınıfta kalıyoruz.
İnsan için esas olan âvâzeyi bu aleme Davut gibi salmak yada hoş bir sada bırakmak değil midir?
Yada Hallacı Mansur'un dediği gibi;
"İnsanlar neden bu cennet dünyayı önce cehenneme çevirir ve sonra cennete gitmek için uğraşır?"
Unutmayalım ki;
İnsanın Yüce Allah’la ilişkisi koptuğu zaman herşeye tahakküm etmeye başlar. Tamire değil, tahribe; tahkime değil tahkire; ıslaha değil ifsada başlar. Bakışı, konuşması, davranışı tahriptir, kırıcıdır, yıkıcıdır. Yaratıcısına, çevresine ve
toplumuna yabancılaşan insan gittikçe vahşileşir. Yeniden insanı asliyetine rücu ettirmek için iyi insan yetiştirmek ve erdemli bir toplum inşa etmek zorunda olduğumuzu bilmeliyiz.
Hakikati söylemek, nefreti bastırmak, sade ve mütevazı olmak, başka insanları kendine eşit görmek, beraberliği gözetmek, hürriyet uğruna çaba göstermek niçin bu kadar zordur?
Yeryüzünün kirine günahına lanetine karşı şefkate, sevaba ve hayra hicret etmek en güzeli değil midir?
Şunu bilelim ki;
"Kin eken nefret biçer,
Nefret eken öfke biçer,
Öfke eken şiddet biçer,
Şiddet eken düşmanlık biçer,
Düşmanlık güveni yok eder ve böylelikle huzur kaçmış olur. Huzuru yakalamak içinde insanların erdemli davranışlarının her alanda ön plana çıkması gerekir.
Mesela etrafımızın şu güzel meziyetlere sahip nice güzel insanlarla dolu olduğunu düşünün. Affedici, hoşgörülü, birbirine sözlerin en güzeli ile hitap eden, birbirleri ile hediyeleşen, tebessümü yüzlerinden eksik etmeyen, karşılaştıklarında birbirlerinden selamı esirgemeyen, hata yapsa bile o hatasından dolayı özür dilemekten çekinmeyen, davranışlarında nezaketi elden bırakmayan, kardeşinin yükünü alması gerekiyorsa çekinmeden alan, sevdiklerine yüzüne sevdiğini söylemekten çekinmeyen, kimseyi kimsenin yanında rencide etmeyen, yolda bulduklarını yola çıktıklarına tercih etmeyen, sadeliğin en asil bir duruş olduğunu bilen insanlarla..
Bütün bunlar erdemli davranışların bir kaç tanesidir. Her bir erdemli davranış ise kişinin güzelliğine güzellik, kalitesine kalite katar.
Bütün bunlar baki kalan bu kubbede hoş sadalar bırakmaktır. Bu hoş sadaları birbirimizden esirgemek birbirimize zulmetmektir. Zulüm ise insana hayır getirmez. Bu hoş sadaları birbirimizden esirgememek temennisi ile!
Hoşca bakın kendinize ve birbirinize!
Selam ve dua ile!