Birçok vatandaşımız görme engellileri tanımıyor. Bizlerin bilgisayar kullandığımızı, derslerimizi anlatırken bilgisayarlardan yararlandığımızı birçok engelsiz bilmiyor. Görme engelli hekırlar, yazılım ve donanım uzmanı arkadaşlarımız var desek küçük dilinizi yutarsınız herhâlde. 
Üniversite yıllarımda bilgisayarlarla tanıştım, öğrencilik yıllarımda dersleri kasete okuturken, artık internet üzerinden e kitapları okumaya başlamıştım. Günde bir kitap bitiriyor, okumaya olan açlığımı gidermeye çalışıyordum. Üniversite sonrası yüksek lisans yıllarımda, görme engelli Ankaralı Mehmet Büyükçelik abimizin kurduğu internet radyosu gören parmak radyoda program yapmaya başladım. Bilgisayar bilgimi ilerletmek için Ankara Yenimahalle Rehabilitasyon merkezinin görme engellilere bilgisayar öğreten biriminde altı ay kurs gördüm. Rehabilitasyon sonrası İŞKUR destekli büro yönetimi ve sekreterlik eğitimi aldım. Bilgisayar bilgimi ilerletmiştim. Farklı programlar yazmaya gayret ediyor, bilgisayara formattan tutun, basit yazılımlara yönelik kendimi geliştirmeye çalışıyordum. Bir günde on iki kez bilgisayara format attığımı hatırlıyorum. Memur olup bir de evlenince ailemin sorumluluğu bilgisayara olan sevdamı geride bıraktı. Fakat son yıllarda yapay zekâ uygulamalarıyla tanıştım. Görme engelliler sizin kullandığınız bilgisayarlara ekran okuyucu programlar yükleyince, bilgisayarlar sizin gözünüzle gördüğünüz her şeyi bize okumaya başlıyor. Yapay zekâlar işimizi daha da bir kolaylaştırdı. Geçen günlerde bir yapay zekâ programına masal yazdırıp, şiirler söylettim. Farklı arkadaş gruplarımız türkü bile besteletiyor. Peki bu teknolojilerle Sivas’taki görme engelli arkadaşlarımız ne kadar tanışıyor? İlimizin meslek lisesine bir görme engelli kayıt olsa, üniversitesini yazılım ve donanım anlamında tamamlayıp bilgisayar mühendisi bir görme engellimiz olamaz mı? Bir hekır da Sivas’ımızdan çıksa. Fazla mı hayal kuruyorum? Fakat öyle bir görme engellimiz var, hem de iki tane. Arkadan başka körler de yetişiyor. Fakat iki arkadaşımız kendisini Sivas dışında yetiştirmiş, biriside kendi çabalarıyla bir şeyler öğreniyor. İlimizde görme engelli arkadaşlara ışık olacak eğitim faaliyetlerinin çabasına girilemez mi?
Birkaç yazımı teknolojiye ayırmak istiyorum. Yılmayan engelliler yazı dizimize Sivas’ta yetişmiş, engel tanımayan engelsizlerden bahsetmek istiyorum. Köşemizin ilk konuğu İbrahim ELİBAL. Sivas’ın Olukman köyünden ama Ankara’da ikamet ediyor. İbrahim Hocamızla Sivas’ta bir panel düzenlemiştik, yıl 2015 görme engellilerin bilişime erişimi üzerine hocamızın hoş sohbetlerinden yararlanmıştık. Kendilerinden bir yazı istedim, çok teşekkür ediyorum bizi kırmadı ve hayat serüvenini siz okuyucularımızla paylaştı. Sözü İbrahim Hocamıza bırakalım. 
BENİM KOŞUM
Geniş bir ailenin üyesi olarak 1971 yılında Sivas’ta doğdum. Kardeşlerimle oyunlar oynamaya pek fırsatım olmadı. Aklım yetmeye başladığında kardeşlerimin çoğu evlenmişlerdi. Farklı şehirlerde yaşayan evli kardeşlerimle nadir görüşürdük. Çocukluğumuzda sokaklar bizlerindi. Hızla geçen zaman bizleri de Sivas’ın sokaklarında büyütmüştü.
İlkokul çağlarında evimize en yakın okula başlamıştım. Fazlaca yaramaz bir öğrenciydim. Annem ve babam okulu bolca ziyaret ederlerdi. Okumayı yazmayı çok kısa bir sürede öğrendim. Fakat zaman geçtikçe görme güçlüğü çekmeye başladım. Doktorlar nedenini pek bulamadılar ve üç yaşlarında geçirmiş olduğum kızamık hastalığına bağladılar. Okul yaşantım sıkıntılarla geçerken Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nin Psikoloji Bölümü’nü kazandım. 1991 yılında geçirdiğim bir kaza sonunda zaten sorunlu olan görmemi tamamen kaybettim. Artık karanlık dünya ile tanışma vaktim gelmişti...
KARANLIĞA BASTON SALLAMAK
    Görmemi kaybetmiştim. Ancak, hastaneden çıkmadan önce arkadaşlarımdan beyaz baston istedim. Böylece hayatımın sonuna kadar kader arkadaşlığı yapacağım dostuma kavuşmuştum. Dili olsa da anlatsa. Beraber düştüğümüz çukurları, beraber çarptığımız duvarları, kaybolduğumuz sokakları ve dahasını...
Bilinmezliğe ve karanlığa baston sallamak o kadar da kolay olmadı. Önceleri yurttan dahi çıkarken birilerinden yardım alırdım. Tek başına dolmuşa veya otobüse bindiğimde hiç inmeden geri dönerdim. Bu durum böyle gitmezdi ve sonuç ne olursa olsun tek başına başarılması gerekiyordu. Kafamda bitiremediğim sorunlar duygusallıkla birleşiyor ve toplumun da bakışları altında iyice büyüyordu. 
ALKIŞLARIN SİHİRLİ GÜCÜ
    Artık ne olursa olsun görmüyordum ve yaşama alışmak zorundaydım. Alışma süreci uzunca sürmedi ve derslerime, okul etkinliklerine dört kolla sarıldım. ODTÜ’de görme engelli öğrencilerin derslerinde yardımcı olmak üzere o zamanki adıyla Dostluk ve Dayanışma Topluluğu’nu kurduk. Yüzlerce gönüllüye ulaştık. Üniversite yönetiminin destekleriyle okula uyum ve ders çalışma sorunlarımız hızla azaldı. Gönüllü arkadaşlarımızla şiir dinletileri, TSM ve THM konserleri verdik. Bu etkinliklerimiz o kadar sevildi ki konser salonu merdivenler dâhil tam doluyordu. Bu konserlerde bağlama çalarak ve solo olarak görevler alıyordum. Müzik grubumuz okul dışında da konserler vermeye başladı. Gerçekten Dostluk ve Dayanışma Topluluğu görevini tam yerine getirmişti.
ÖĞRENCİLİKTEN ÖĞRETMENLİĞE
    Mücadele dolu yıllarım bir birini kovaladı. Öğrenciliğim esnasında görmeden bilgisayar dersleri almıştım ve birçok programlama dilini öğrenmiştim. Daha sonraları görmeyenlere uygun bilgisayarlara kavuşunca bu merakımı iyice ileri taşıdım. İlk görme engelli Bilgisayar Formatör öğretmeni oldum. Bu süreçte verilen tüm eğitimleri başarıyla tamamladım. Bildiğim yazılım dillerini daha da geliştirdim. Web sayfalarının ve yazılımların görme engellilere uyumlu olması amacıyla araştırmalar yaptım ve konuyla ilgili konferans, seminer vb. çalışmalar yaptım.
Eğitim hayatım ODTÜ Psikoloji Bölümü’nden sonra A.Ü. Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık bölümü eğitimi ile devam etti. Arkasından Yetişkinler Eğitimi üzerine master yaptım. Ayrıca Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nü bitirdim. Öğretmenliğe başladığım zaman Çankırı’dan her gün Ankara’ya master derslerim için geliyordum. Zevk alarak aldığım bu eğitim bana çok şey kattı. Master tezimi açık cezaevleri üzerine yaptım. Cezaevlerinde yüzlerce kişiyle çalıştım. Bu süreçte benim için diğerleri gibi dönüm noktası oldu. Hayatımın bu döneminde yaşamın farklı bir yüzüyle karşılaşmıştım...
SADECE SEVDİM
Yaşama sevincimi hiçbir zaman kaybetmeden ve mücadeleden yılmadan geçen yıllar beni hep olgunlaştırdı. Psikolojik danışman olarak çalıştığım okullarda ve etkinliklerde hem öğrencilerime hem de velilerime örnek olmaya çaba gösterdim. Yaşadıkları olumsuzlukları beraber değerlendirdik, beraber çözüm bulduk. Hiçbir zaman onları sadece dinlemek için dinlemedim. Gerçekten sorunlarını en kısa zamanda ve en doğru nasıl çözebiliriz diye uğraştım. Her görüşmemde “Kusurlu anne-baba yoktur. Sadece nasıl davranacağını ve neyi nasıl yapacağını bilmeyen anne-baba vardır.” dedim. Öğrencilerimi, velilerimi oldukları gibi kabul ettim ve öyle davrandım. Ben sadece onları olduğu gibi sevdim.