Başlarken

Herhangi bir metni kaleme alacağımız, bir kompozisyon yazacağımız, ya da bir konuya atıf da bulunacağımız zaman, (ta ilkokul günlerinden beri) hepimize öğretilen/tavsiye edilen klişe ve klasik bir söylem vardır ya: “giriş-gelişme-sonuç”. Ah o giriş yok mu o giriş! Zaten o eşiği atlayabilsek gerisi nasıl da gelecek! O “sihirli ilk kelimeyi” bir yazabilsek! Sözü çok uzatmadan, ilk günden sizleri sıkmadan konumuza gelelim… Değerli okuyucular, şehrimizin ve ülkemizin kıymetli insanları, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sizlerle bu köşede (en azından haftada bir gün) birlikte olmak ve gün itibarı ile “ilk randevumuzu” gerçekleştirmek üzere huzurlarınızdayım. Öncelikle, şahsıma gösterdiği teveccüh ile “Memleket Gazetesi” ailesinin bir üyesi olmama imkân sağlayan Melda (Geneş) Hanımefendi’ye ve beni sıcacık karşılayarak desteklerini bildiren, teşvik eden başta Murat Polat kardeşimiz ve ekip arkadaşlarına ayrı ayrı teşekkür ediyorum. “Lütfen kabul buyursunlar…”

Neler Yapacağız?

Neler yapacağız derken aslında neler yapmayacağımızı, neleri yapmamamız gerektiğini ifade etmek lazım diye düşünüyorum. Bir defa ne yazarsak yazalım, ne söylersek söyleyelim, insan haklarına sonuna kadar riayet, doğruluğu teyit edilmemiş, kaynağı olmayan ve mesnetsiz konulardan (alabildiğince) uzak durmak. Hukukun temel ilkelerini ve gazetecilik etiğini gözetmek, basın ahlak kurallarının dışına çıkmamak, yasanın amir hükümlerine riayet etmek. Eleştiri hakkı sonuna kadar baki olmak üzere asıl maksadın “üzüm yemek” olduğunu iyi anlatabilmek, toplumun ortak değerlerine saygıyı asla eksik etmemek. Fanatiklikten değil sportmenlikten, fevrilikten değil rasyonellikten yana olmak, tarafsızlığı muhafaza etmek. Buradaki tarafsızlık kavramına bir açıklık getirmek gerekirse (ki gerektiğini düşünüyorum); ülkemizin kayıtsız şartsız çıkarlarına, haklıdan ve doğrudan yana, kamu yararına olan, halkın mutluluğuna katkı yapacak her konuda “elbette taraf olmak”.

Dünden Bugüne

Ülkemizin ilk özel gazetecisi kabul edilen Çapanoğlu Agah Efendi ve onun iş ortağı diyebileceğimiz Şinasi’den Namık Kemal’e, Ziya Gökalp’ten Ali Suavi’ye, Ziya Paşa’dan Şemsettin Sami’ye kadar… Dünya tarihinde eşi benzeri görülmemiş “Millî Mücadele Basını” unvanını almış kahramanlar; Halide Edip’ten Yunus Nadi’ye, Mehmet Akif Ersoy’dan Sedat Simavi’ye ve nice vatansever gazete ve yazarına atıfta bulunacağız. “İngiliz Muhibi” Peyam-ı Sabah’ın başyazarı Ali Kemal ve “benzerlerini” ibretle hatırlayacağız. Duayen gazeteciler Abdi İpekçi, Çetin Altan, Hasan Pulur, Cüneyt Arcayürek, Uğur Mumcu’dan bahsedeceğiz, Bekir Coşkun’u sitayişle anacağız. 

Ezcümle

Zafer haftasına girdiğimiz ağustos ayının son deminde diyoruz ki; Alpaslan da bizim, Fatih de. Kanuni de bizim, Gazi Mustafa Kemal Atatürk de. Mevlâna da bizim, Şeyh Edebali de. Pir Sultan Abdal, Hacı Bektaşı Veli de bizim, Yunus da. Namık Kemal de bizim Ziya Gökalp de. Kuva-yı milliye destanının Nazım’ı da bizim, her an dilimizde pelesenk olan Sakarya Türküsü’nün Necip Fazıl’ı da. “Koyun kurd ile gezerdi, fikir başka başka olmasa” diyen Veysel de bizim, “Seyyah oldum pazar pazar dolaştım, bir tüccara satamadım ben beni” diyen Mahzuni de. Kâinat güzelimiz Keriman Halis (Ece) de bizim, Safiye Ayla da… Gerisi “lafügüzaf”.

 

 

 

Bir Hayalimiz Vardı

İster hayal deyin, isterse ütopya. Toplum ve kamu adına hür ve özgür gazetecilik ilkesinden yola çıkarak, bir kelime, bir cümle, bir paragraf yazabilirsek ne mutlu bize! Yerelden genele, edebiyattan spora, günlük yaşamdan tarihin derinliklerinde yolculuklara.  Bazen bir kitaptan bahsederken, kimi zaman konumuz sinema olacak. Türk toplumu her devirde mizahı ön planda tutmuş, mizaha önem vermiştir. Nasrettin Hoca, İncili Çavuş, Bekri Mustafa, Baba Erenler… Hepsi bu toprakların kültürüdür; biz mizahsız yaşayamayız. Dünyada 1 milyon tirajı geçen Gırgır dergisinin, bu alanda bir rekorun sahibi olduğunu vurgulamak isterim. Heyecanımızı mazur görmenizi rica ederim; destekleriniz için şimdiden müteşekkirim. Selamlama niteliğindeki bu ilk yazımız da (Hasan Pulur üstadımız kendinden hep biz diye bahsederdi) sürçülisan ettiysek affola…

Not: Malazgirt Meydan Muharebesi ve Büyük Taarruz’un yıl dönümünü kutladığımız şu günlerde, Malazgirt’in Muzaffer Komutanı Sultan Alparslan’ı ve dünyanın en haklı İstiklal Savaşı’nın büyük kahramanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü saygı, minnet, şükran, rahmetle anıyoruz. Çoktan ebediyete intikal etmiş ecdadımızın şehit ve gazilerinin ruhları şad, mekânları cennet olsun.