A Milli takımımız Almanya 2024 Avrupa Şampiyonası’na rüya gibi bir başlangıç yapınca “bekle bizi Berlin” diye haykırasımız geldi. Harika bir geceydi Dortmund’da, BVB Stadının “sarı duvarı” bu defa “kırmızı-beyaz” ve Ay Yıldız’la bezeliydi. “Bizim Sinyor Montella” kusursuz çıkarmıştı takımı sahaya; ilk 11’den tutun sonradan süre alanlara kadar hiç kötü oynayanımız yoktu. Dakika 25’te, sezon içinde takımında çok da istediği şeyleri yapamamış, beklediği süreyi alamamış Mert Müldür’le gelen gol 62 bin kişilik stadın 50 bin Türk taraftarını çıldırtmaya yeterken 32’de buz kestik adeta! Kabul edelim ki geriye de düşebilirdik; “futbol şansı” yanımızdaydı bu defa! Varsın olsun, bazen büyük zaferlere giderken şans faktörünü yabana atmamak lazım… İyi oynuyorduk, maçı kaybedeceğimizi hiç düşünmüyorduk, ama ya bir kaza golü gelirse? İşte burada takım kaptanı Hakan Çalhanoğlu sahne aldı, Inter’de fantastik bir şampiyonluğa imza atmış olmanın da verdiği moral ve özgüvenle öyle sakin kaldı ki, bu sükûnet takıma yansıdı ve olası bir paniğe meydan vermedi. Henüz 19’undaki iki yıldızımız Kenan ve Arda usta niteliğinde oynuyor, 24’lük Barış Alper fizik kurallarını adeta zorluyordu. O ne kuvvet Ya Rabbi, bu nasıl bir hırs… Rakip Gürcistan, hiç de yabana atılacak cinsten bir takım değil, üstelik fizik kaliteleri çok üst düzeyde. Ara ara gelen tehditkâr atakları Abdülkerim-Samet ikilisi savuştururken, kaleci Mert’e çok iş bırakmamaya gayret ediyorlar. Premier lig yolundaki Ferdi Kadıoğlu artık müthiş bir sağ ayaklı (Ümit Özat gibi) sol bek, öylesine dokunuşlar yapıyor ki, tehlike büyümeden önleniyor! Kaan ve Orkun’la orta sahayı kontrol altında tutmakta gayet başarılıyız.
O an gelecek nasıl olsa, mutlaka hata yapacaklar ve o hatayı affetmeyecek bir yıldızımız var; daha bir ay önce İspanya lig şampiyonu takımda süreler almış, dünyanın en prestijli maçında podyuma çıkıp madalyasını boynuna takmış Arda Güler. İşte o an; dakika 65; çıkışta kaptırdıkları top Arda’nın ayağına yapışıyor adeta, driplingine başlarken köşeyi belirliyor bile. Sihirli sol ayaktan çıkan füze çatala giderken Ümit Aktan’ın tarihi repliğini hatırlıyoruz; “Şımaykıl değil bütün Maykıllar gelse o golü oradan alamaz!” Kaleci Giorgi Mamardashvili tüm vücudu ile, bütün benliğiyle uçuyor, ama “Puskas yılın golü ödülüne” aday golde onun bir suçu yok, o golü on tane Mamardashvili de çıkaramaz! Arda’nın golüyle birlikte sevgili Fikret (Çeliktaş) hocamı arıyorum, eminim ki an itibarı ile sevinç ve gururu aynı anda yaşıyor, emeğinin çok olduğu “küçük Arda” neler yapıyor öyle. Sevinç ve gururu birlikte paylaşıyoruz, Arda’nın yaptıkları Fikret Hocam için sürpriz değil, Arda’nın neler yapabileceğini en iyi bilenlerin başında geliyor kendisi…
79’da Yusuf Yazıcı, yorulan Arda’nın yerine ilk değişikliğimiz olurken, çıkarken sergilediği vücut diline bakar mısınız; insan kalitesi yürüyüşüne/ mimiklerine yansıyor… Gürcistan takımı pes etmiyor, fizik kaliteleri üst düzey bir takım. Baskı yer gibi oluyoruz, Samet ve Ferdi olması gereken yerdeler ve direkler bizden yana! Ey hakem kardeşim, tamam iyi maç yönettin eline sağlık, fakat bu maçta 6 dakikalık ne var ilave edilecek derken ilavenin ilavesini oynatıyor. Merih ve Zeki’nin oyuna girmeleri taktik gereği, Salih Özcan son anda olsa da aşinası olduğu sahaya ayakbastı bile. Kerem Aktürkoğlu topyekûn, aile boyu üzerimize gelecek rakibin kaptıracağı topla fişi çekmeye giriyor ve senaryo gerçeğe dönüşüyor. Johann Cruyff’’un dediği gibi; en güzel gol boş kaleye atılan goldür! Rahmetli Vedat Okyar mütemadiyen tekrar ederdi; “Avantajın kötüsü olmaz.” Avantaj, taraftar, moral ve kalite bizde. “Bekle bizi Berlin...”
DİPNOT 1: Başlıktan da anlaşılacağı gibi, bu normal bir maç yazısı değil, aksine “o anın” getirdiği” duygu yoğunluğudur. Ülkemizin içinde bulunduğu sosyo-ekonomik dağ gibi sorunların devam ettiği şu sıkıntılı günlerde, biraz olsun mutlu olduğumuzun yazısıdır. Yazımızı yazdığımızda henüz Portekiz maçı oynanmamıştı, Portekiz maçının sonucu ne olursa olsun yukardaki satırlar bâkidir. Bir ütopyamız var; yarım kalan bir hesabın görülmesi adına, Berlin’de oynanacak Almanya- Türkiye finali!
DİPNOT 2: İşbu yazımızın Portekiz maçından önce kaleme alındığını belirtmiş ve oynanacak o maçın sonucu ne olursa olsun takımımıza güvenmeye devam edeceğimizi vurgulamıştık. Nitekim hiçte fena başlamadığımız, ilk 15 dakikasında pozisyonlar bulduğumuz Portekiz maçını farklı kaybettik, ”atamayan yer” kuralı bir kez daha işledi, ama iddiamız devam ediyor. Bu maçtan çıkarılacak dersleri çıkarıp, yaralarımızı acil bir şekilde sarabilirsek bahsettiğimiz “Ütopyamızın” gerçekleşmemesi için bir neden göremiyoruz…
DİPNOT 3: İnsanlar “bayram telaşesi” içindeyken, Sivas’ta daha önce 7 TL olan ekmeğin fiyatı 10 TL oldu. TÜİK’in resmi açıklamasına göre bile yüzde 75 enflasyon var kabul, fakat daha bir ay öncesine kadar bu ekmek 5 TL ye satılıyordu, yani yapılan zam aslında yüzde 100! En hafif ifadeyle “kantarın topuzu biraz değil, bir hayli kaçmıştır…”
DİPNOT 3: Sivas’ta “Evciler Kavşağı” olarak bilinen kavşakta yapılan düzenleme şunu göstermiştir ki; istenirse büyük bütçelere gerek kalmadan, minik ve sihirli dokunuşlarla “trafik keşmekeşine” neşter atılabiliyormuş! Hiç ara vermeden (daha önce sıralamasını vermiştik) diğer kangren olan yerlere müdahalelerin yapılması elzemdir…
NOT 1: Salih Omurtak; dünyanın en haklı, en onurlu, en meşakkatli “Kurtuluş Savaşı’nın” komutanlarından birisi, Gazi Mustafa Kemal’in karargâhında bulunmuş bir kahraman, Cumhuriyetimizin 4. Genelkurmay Başkanı. 23 Haziran 70. vefat yıldönümünde saygıyla anıyoruz, ruhu şâd olsun…
NOT 2: İsmail Hakkı Tonguç; dünya çapında bir gelişim projesi, “Köy Enstitüleri’nin” kurucusu, tarihimizin büyük eğitimcisi. En az sanayi devrimi kadar, Rönesans kadar, matbaanın icadı kadar değerli bu Cumhuriyet Projesini yok ettiler, ülkenin kaderi ile oynadılar. 24 Haziran Vefatının 64. yılında saygıyla, rahmetle anıyoruz. Ruhu şâd olsun…
FİLM: Sadakatsiz. Yönetmen: Adrian Lyne. Başrollerde: Diane Lane, Richard Gere, Olivier Martinez Yapım Yılı: 2002. 2000’li yıllara henüz girdiğimiz dönemin harika bir filmi…
ROMAN: Tanımadığımız Meşhurlar – Hikmet Feridun Es. İlk yayım Tarihi: 2009
Hiç evlenmeyen Hüseyin Rahmi’den, ahbabı Ahmet Midhat Efendiye damat olan Muallim Naci’ye (esas adı Ömer) kadar... Sol yanında kimsenin yürümesine izin vermeyen (kalbini gösterir, o taraf Nazime’ye ait der) Tevfik Fikret’ten, cebinde 5 kuruşsuz dünyayı dolaşan Ubeydullah Efendi’ye, en kudretli zamanında bile sıradan bir insan hayatı yaşayan Talat Paşaya kadar…. O meşhur insanların tüm bilinmeyenleri, hasletleri, sevinçleri, kederleri…
ŞİİR: Mustafa Kemal- Cahit Külebi (Sivas Erkek Lisesi mezunu şairimizin 20 Haziran 27. vefat yıldönümü anısına)
Bir gemi yanaştı Samsun’a sabaha karşı
Selam durdu kayığı, çapari, takası
Selam durdu tayfası.
Bir duman tüterdi bu geminin bacasından, bir duman
Duman değildi bu!
Memleketin uçup giden kaygılarıydı.
Samsun limanına bu gemiden atılan
Demir değil!
Sarılan anayurda
Kemal Paşanın kollarıydı.
Selâm vererek Anadolu çocuklarına
Çıkarken yüce komutan
Karadeniz'in halini bir görmeliydi.
Kalkıp ayağa ardı sıra baktı dalgalar
Kalktı takalar,
İzin verseydi Kemal Paşa
Ardından gürleyip giderlerdi
Erzurum'a kadar.
YANLIŞ: Farketmek
DOĞRU: Fark etmek
GÜNÜN SÖZÜ: “İnsan ömrünü bir taşı yontmakla geçirir ve sonunda kendi heykeli çıkar ortaya.” İlhan Selçuk (21 Haziran 14. vefat yıldönümü anısına). Ruhu şad olsun…
OYUN: “Doğayla oyun oynanmaz, o bizimle oyuncak gibi oynuyor olsa bile.” McKenzie Wark
ARZUHAL: “Aşk, karşı koyulmaz şekilde arzulanmaya yönelik karşı koyulmaz arzudur.” Robert Frost
NORMAL-ANORMAL: “Sonuçta birinin suçu olsa gerek hiçbir şeyi anlayamamam, güzelliğin içinde her zaman çirkinlikten kuşkulanmam ve inadım yüzünden çirkinliğin içinde güzelliği aramak zorunda kalmam. Biri sorumlu olsa gerek, savaş normal midir? Yoksa savaşın yokluğu mu normaldir? Sonrasındaki zaman mı yoksa öncesindeki zaman mı normaldir? Gibi soruların cevaplarını hatırlayamamamdan. Biri bir hata yaptı. Bir bizi berat etti.” Juli Zeh/Sessizliğin Gürültüsü
İNSAN ÜZERİNE: “İnsan denen yaratığın zulmetme kabiliyeti sınır tanımaz. Belki de kabiliyet uygun sözcük değil, zira etkin bir enerji getiriyor akla ve bu durumda böyle bir enerji sınırsız değildir. Sınırsız olan insanların zulüm karşısındaki umursamazlığı. Öte yandan bu umursamazlığa karşı yürütülen mücadeleler de sınırsız.” John Berger/Bento’nun Eskiz Defteri
ÜTOPYA: Terradulcium’da bir gazeteciye dava açmak isteyen bir hükümet görevlisi, basın özgürlüğünü ihlal ettiği gerekçesiyle görevden alınarak üç ay boyunca her gün bütün gazeteleri okuyup özetleme cezasına çarptırıldı!..
RÜYA: “Rüya, rüya görenin aynı anda sahne, aktör, suflör, rejisör, yazar, seyirci ve eleştirmen olduğu bir tiyatrodur.” Carl Jung
YALAN: “Yalan söyleyen kişi ne kadar zor bir işe girdiğini bilmez, zira o tek yalanı sürdürmek için yirmi yalan daha söylemesi gerekir.” Alexander Pope
DELİ: “Seni görmediler, göremediler diyor, pesten pese bir sesle; seni görmelerini sağlamak için ne yapmalıyım ki? Söylemek, anlatmak… Deli derlerdi, görmezlerdi. Dokundurmak… Görmedikleri bir kolun yerinde bir balığa mı dokunurlardı? Ya da…” Bilge Karasu / Göçmüş Kediler Bahçesi
HAYAT-MEMAT: “Hayat ağır ağır akıyordu/Bulanık, kirli nehirler gibi/ Büyük, karanlık binalar arasında.” Necati Cumalı
SADî-İ ŞİRAZİ’DEN: Fıstığın içi gibi sandığın kimse kabuk üstüne kabuk bir soğanmış ve içi yokmuş meğerse. Kalpleri insanlara dönük sofular arkalarını kıbleye dönüp namaz kılarlar. Bir kul, Tanrının huzuruna çıkıp da Allah’ına hitap eder ve münacatta bulunurken yalnız ve yalnız Tanrıyı aklına getirmeli. Başka bir şeyi ve başka bir kimseyi düşünmemeli.
TEBESSÜM: Haftanın tebessümü Rahmi (Turan) abimizden… Patron, muhasebecisiyle birlikte, özel uçakla yurt dışına iş gezisine çıkmış. Tam okyanus üzerinde uçak bozulunca küçük bir adaya düşmüşler. Muhasebeci “Eyvah, yandık! Bu ıssız adada kimse bizi bulamaz!” deyince patron sormuş: “Geçen ay KDV’yi ödedik mi?” “Sıkıştık, ödeyemedik efendim.” Diğer vergileri ödedik mi?” “Sıkıştık ödeyemedik efendim.” “Ee, o zaman ne korkuyorsun lan? Vergiciler nasıl olsa gelip bizi bulur!”