2. Abdulhamit Han Der ki; “Biz can çekişen bir millet değiliz. Yatağından taşan bir nehre benziyoruz. Bizi zinde tutabilecek yegane kuvvet İslam'dır!”
Aklıma bir ayet geldi.
"İnsanları Allah'a davet eden, salih amelde bulunan, dürüst ve erdemli davranan, doğru ve adil olanı yapan ve 'Elbette ben kayıtsız şartsız Allah'a teslim olan Müslümanlardanım!' diyenden daha güzel sözlü kim olabilir?" Fussilet Sur, 41/33
Müslüman olmanın onurunu ve gururunu yaşıyoruz!
Müslüman olmak büyük bir ayrıcalıktır. Allah için, Allah adına ve Allah'la adım atmayı gerektirir.
Ama bugün Müslümanların öznel değil nesnel, aktif değil pasif, etken değil edilgen pozisyonda oldukları bir çağı yaşıyoruz maalesef.
Bir zamanlar küresel ekonomik kriz vardı. Dünya savaşları, işgaller, soykırım, işkenceler, esir kampları, ırkçılık, nükleer ve biyolojik silahlar, atom bombaları v.s ile insanlık yok edilmekteydi. Şimdilerde ise mülteciler, küresel terör, toplu göç ve sürgünler her geçen gün küresel krize doğru ülkeleri sürüklüyor.
Medeniyet denilen tek dişi kalmış canavar emperyal, küresel ve siyonistce hedefler uğruna hem kendini ateşe atıyor hemde tüm dünyayı. Bütün bu utanç tablolarını yaşatanlar sözüm ona çağdaş, medeni ve uygar geçinen batılılardır.
Aliya İzzetbegoviç'in şu tesbiti çok anlamlıdır;
“Ben Avrupa’ya giderken kafam önümde eğik gitmiyorum. Çünkü çocuk, kadın ve ihtiyar öldürmedik. Çünkü hiçbir kutsal yere saldırmadık. Oysa onlar bunların tamamını yaptılar. Hem de Batı’nın gözü önünde; Batı medeniyeti adına!”
Bir karikatür dikkatinizi çekmiştir. Türkiye şemsiyesi altında R. Tayyip ERDOĞAN'ın kucağında aç ve biteviye bebekler, yanlarında mülteciler ve bu ülkeye sığınmaktan dolayı yüzleri gülen kimseler.
Bu olmalı işte!
Çaresizler seni bulmalı ve sende onlara hayat olmalısın!
Müslüman olmak bunu gerektirmez mi sizce de?
Dün Bodrum kıyılarında kıyıya vuran mülteci Aylan Bebek görüntüsü yüreklerimizi burkmuştu.
Bugün gündem yine Gazze. Zalimlerin her geçen gün iştahası daha da kabarıyor.
İsrail'in Gazze'ye saldırıları aralıksız şekilde sürerken, 7 Ekim'den bu yana hayatını kaybedenlerin sayısı5 bine yakını çocuk olmak üzere 12 bine yükseldi. Hastaneler bombalanıyor.1,5 milyon’dan fazla insan yerinden yurdundan ediliyor.
Suyun, elektiriğin, ekmeğin, aşın, ilacın olmadığı insani yardımların ulaştırılamadığı bir tabloyu düşünün bir hele.
İsrail'in 7 Ekim'den bu yana Gazze Şeridi'ne yönelik saldırılarında 12 bin tondan fazla patlayıcı kullandığı, bunun da yaklaşık bir atom bombasının gücüne eşit olduğunu düşünün.
Bunlarda yürekleri burkan haberler.
4 milyon mülteciye ev sahipliği yapmak, Filistin'i, Kudüs'ü, Somali'yi dert edinmek, küresel zalimlere boyun eğmeyip mazlumları kucaklamak ancak İslam medeniyetinin mirascılarının başarabileceği bir iştir. Bu inanç bu kararlılık bizi yarınlara umutla bakmamızı sağlayacaktır.
Tarih bizi hayırla yad edecektir eminim.
2.Abdulhamit Han gibi Aliya gibi büyüklerin sözleri ve duruşları ilham oldu bugün yazdıklarımıza. Rahmetle anıyorum onları. Dik durdular onlar Müslüman’dı. İz bıraktılar çünkü onlar Müslümanca yaşadı. Ve Onlar hala aramızda yaşıyorlar...
Yine bilge kişilik Bosna'nın ve çağımızın ışıldayan yıldızı Aliya'nın sözlerine bir kulak verelim isterseniz;
"Ben bir Müslüman’ım ve öyle kalacağım. Kendimi dünyadaki İslam davasının bir neferi olarak telakki ediyorum ve son günüme kadar da böyle hissedeceğim. Çünkü İslam benim için güzel ve asil olan her şeyin diğer adı; dünyadaki Müslüman halklar için daha iyi bir gelecek vaadinin ya da umudunun, onlar için onurlu ve özgür bir hayatın, kısacası benim inancıma göre uğrunda yaşamaya değer olan her şeyin adıdır!”
Kul olalım Allah'a. O muciz-i beyan olan Kur'an'a başvuralım başkasına değil. O hidayet güneşi olan Kur'an'ın göz kamaştırıcı güzellikleriyle hayat bulalım ve hayatımıza renk, ahenk ve anlam katalım.
Tasavvurumuzu, aklımızı, şahsiyetimizi, hayatımızı Kur'an inşa etsin. Etsin ki hakiki, gerçek ve yarınlar da hayırla yad edilebilen Müslümanlardan olabilelim.
Bu sözün üstüne söylenecek ne kaldı ki?
“Ne mutlu Müslüman’ım diyene!” demekten başka vesselam!