Belki de insanlık tarihi ile başlayan, hiç bitmeyen,  bitecek gibi de görünmeyen o sihirli kavram: ADALET… Neler söylenmemiş, neler yazılmamış ki bu uğurda!  Kimler kimler canını vermiş, zindanlara girmiş, acılar çekmiş, işkencelere maruz kalmış… Değişmeyen tek şey var ki, Konfüçyüs’ün dediği gibi “Adalet kutup yıldızı gibidir, o yerinde sabit durur, her şey onun etrafında döner”. Sokrates’i “baldıran zehri ile idam etseler de, Bruno’yu odun ateşinde yaksalar da, Galileo’yu ev hapsinde körlüğe mahkum etseler de, Lavoisier’in kafasını giyotinle kesseler de, İmam-ı Azam’ı zindanlara atsalar da “o hep yerinde sabit durmaya devam ediyor…” “Toplumu zararlı fikirleri ile kötü etkiliyor” gerekçesi ile idama mahkum edilen Socrates, kaçma imkanı varken şunu söylüyor: “şimdi buradan kaçarsak tarih önünde suç işlediğimizi kabul etmiş oluruz, oysa ki ortada suç filan yok…”

Hz. Ömer (R.A) “Adalet mülkün temelidir” derken, elbette ki kastettiği “Devletin ve düzenin esası adalet olgusudur”, yoksa bazılarının anladığı gibi han, hamam, saray, kervansaray vb. asla değil. Gazi Mustafa Kemal Atatürk, henüz askeri lise öğrencisi iken fikirlerine çok itimat ettiği Şehbenderzade Hilmi’nin eserlerini okur.  Bu eserlerden “İslam Tarihi” son derece ilgisini çeker ve kitaptan uzun uzun notlar alır. Bu alıntılardan Hz. Ebubekir’in “Devlet yönetimi ile ilgili” kısımlarına "çok mühim” notu düşer. Tüm yaşamı boyunca bizatihi uygulayacağı o kısım şöyledir: “Hz. Ebubekir devlet hazinesinden kendisine verilen nafaka ile yaşardı, kendisine tahsis edilen devlete ait mallardan bir deve ve bir kölenin, vefatından sonra iadesini vasiyet ediyordu.” Büyük Atatürk, henüz 17 yaşında devlet yönetiminde aldığı bu örnekte olduğu gibi yaşadı, vefatı sonrası kendisine tahsis edilen tüm menkul ve gayrimenkulü devlete ve millete iade etti.

Rahmetli Hasan Pulur üstattan alıntıdır, Yargıtay onursal üyesi Çetin Aşçıoğlu’nun anılarından: “Fakülteyi yeni bitirmiş, çiçeği burnunda bir kasaba hakimiyim. Bir tarla davası gelir önüme, karar vermek için tarlayı yerinde görmek gerek. Yol yok iz yok, yer demir gök bakır. Zor güç tarlaya varırız; ki kuş konmaz kervan geçmez bir yerde ve kötü bir tarla. Davacıya çıkışırım be adam devletin bu kadar zamanını ekibini bu beş para etmez tarla için mi buralara getirdin?! Davacının cevabı ömür boyu manifestom olacak niteliktedir: Hakim Bey, ben bu davayı hak için, hukuk için, adalet için açtım. Derdim tarla değil, adalettir!..”

Malum bir hikayedir ama, hatırlatmakta sakınca yok: Prusya (bugünkü Almanya) imparatoru 2. Wilhelm, maiyetiyle birlikte atları üstünde dolaşırlar. Gördüğü bir arazi imparatorun çok hoşuna gider, hemen sahibinin bulunmasını ister. Arazinin sahibi yaşlı bir çiftçidir, bulunur ve imparatorun huzuruna getirilir. İmparator 2. Wilhelm der ki arazinin sahibine, burayı satın almak istiyorum, ücreti neyse söyle. Yaşlı çiftçi lisan-ı münasiple arazinin satılık olmadığını, kendisi ve ailesinin burada yaşadığını söyler. Hiddetlenir imparator, “gönül rızasıyla sattın sattın, yoksa zorla alırım!” der. Yaşlı adamın verdiği cevap yüzyıllar boyu söylenecek olan bir adalet haykırışıdır: “Dediğini yapabilirsin, zorla alabilirsin. Ama unutma Berlin’de hakimler var!..”

FİLM: Başkanın Bütün Adamları – Alan J Pakula / (Başrollerde Robert Redford, Dustin Hofmann)

ABD tarihinde, istifa ile giden tek başkan Richard Nixon’ın istifasına kadar giden Watergate skandalının ortaya çıkarılmasının müthiş bir gazetecilik öyküsü…

ROMAN: Suç ve Ceza -  Fyodor Mihayloviç Dostoyevski/Romanın baş kahramanı Raskolnikov üzerinden sorular sorular sorular… Bir Edebiyat klasiği…

ŞİİR: Gizli Sevda - Behçet Necatigil

YANLIŞ: Personeller (Personel zaten çoğul bir kelimedir)

DOĞRU: Personel

GÜNÜN SÖZÜ: “Giden dönmeyecekse kalanların değerini bileceksin, ölenle ölünmüyorsa eğer, kalanlarla yaşamaya devam edeceksin.” Dostoyevski

TEBESSÜM: “Bir deliyle aramda tek fark var. Deli aklının yerinde olduğunu sanır. Bense biliyorum ki zır zır deliyim.” Salvador Dali