Milattan önce 4. yüzyılda Apollon Tapınağı'nın kapısına kazınan “nosce te ipsum” (Kendini bil) öğretisi çoğu zaman ahlâki bir buyruk olarak değerlendirilse de felsefe tarihinde kendini/beni bilmek, bilgimizin sınırlarını belirlemesi ve varoluşumuzun anlamını kuşatması bakımından oldukça temel bir meseledir.
‘Kendini bil’ öğretisi düşünce tarihinde neredeyse tüm dini mistik yapıların temel ahlaki öğretilerinden birisi olmuştur. Çünkü insanın ahlaki eylemlerde bulunabilmesi için öncelikle kendisini tanıması, varoluş gayesini bilmesi gerekir. Varlığını, varoluş gayesini anlamlandıran insan bu gaye ve amaca göre hareket edecek nihayetinde erdemli olacaktır. İnsanın varoluş gayesini bilmesi birçok açıdan önemlidir.
Birincisi, var olmak için kendi kendine yeterli olup olmadığını fark edecektir. Buna göre varlığı için başka bir varlığa ihtiyaç duyduğunu fark edince ihtiyaç duyduğu varlıkla ilişkisini yeniden oluşturacaktır.
İkincisi, kendisini bilen insan sonlu, sınırlı ve geçici bir varlık olduğunu anlayacak, dünyayla, toplumla, diğer fertlerle ve temelde Tanrı ile ilişkisini bu düşünce üzerinden temellendirecektir.
Üçüncüsü, kendini bilen insan somut anlamda kendisini sağlıklı kılacak, hayatını devam ettirecek veya kolaylaştıracak şeyleri öğrenmeye çalışacak, kendi refah seviyesini yükseltecektir.
Dördüncüsü, kendini bilen insan aslında neyi bilip neyi bilemeyeceğinin farkına varacaktır. Bu nedenle düşünce tarihinde en üstün bilginin kendini bilmek olduğu hep vurgulanmıştır.
Bu anlamda Sokrates’in;
“Bildiğim bir şey varsa o da hiçbir şey bilmediğimdir!” sözünü unutmamak gerekir.
ABD’li filozof ve bilim adamı Benjamin Franklin der ki;
“Son derece sert olan üç şey vardır: çelik, elmas ve kendini bilmek!”
Danimarkalı ünlü filozof ve teolog Søren Kierkegaard’da bu noktanın üstünde durur ve der ki;
“Kişi, herhangi bir şeyi bilmeden önce kendini bilmeyi öğrenmelidir!”
Tanrı'dan korkmak ve kendini bilmek Don Kişot'un altın kuralıdır. 
“Bilgelik Tanrı'nın korkusuyla başlar. Kendini bilen Tanrı'yı yani kendini var edeni de bilir!" der Fransız düşünür Roger Garaudy.
Yunus Emre’nin o bilinen dizeleri de aslında bunu ifade etmektedir, kendini bilmenin ilmin ta kendisi olduğunu:
“İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir.
Sen kendini bilmezsen, ya nice okumaktır!”
"Nefsini bilen, Rabbini bilir,” olarak geçer İncil’de. (Luke 17:21)
Avusturya-Macaristan’lı yazar Stefan Zweig 1922 yılında kaleme almış olduğu ‘Olağanüstü Bir Gece’ adlı eserini şu cümlelerle noktalar;
“Kendini bulan insanın bu dünyada kaybedecek bir şeyi kalmamıştır. İçindeki insanı anlayan, tüm insanlığı anlamaya başlar!”
Özet olarak; Kendini bilmeyen, kendi dışındaki dünyayı anlamlandıramaz.
Selam ve dua ile!..