Milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy, “Tarih tekerrürden ibarettir derler, oysaki tarihten ibret alınsaydı tekerrür eder miydi?” der! “Asrın felaketi” olarak adlandırılan, resmi rakamlara göre 50 binden fazla canımızın gittiği, yaraların hala açık, acıların hala taze olduğu depremin yıldönümünde şöyle bir geriye dönüp baktığımız zaman, bu sözün doğrulunu görmek mümkün… Evet, kaderci bir toplum olduğumuz gerçeği orta yerde duruyor, evet “bize/bana bir şey olmaz” klişesi kabul edelim ki yapımızda var. Öyle olmasaydı zaten “deprem ülkesi” olduğumuz gerçeğinden yola çıkar, “Deprem öldürmez, kötü bina öldürür” mantığı ile hareket ederdik. Dünyanın ve ülkemizin saygın bilim adamları özellikle İstanbul depreminin kaçınılmaz olduğunu söyleyegelsinler, ne kadar hazırlıklı olduğumuz şüpheli!.. Elbette ki yapılan işlerle, uygulamalarla, kanun ve yönetmeliklerle iyileştirilmeye çalışılan hususlar var, ancak bu acıları bir daha yaşamamak adına yapılanlar yeterli görülmemeli, acil ve akılcı önlemler gecikmeden alınmalıdır! Bu arada işin yargı boyutu umarız “Veli Göçer” örneğinde olduğu gibi, bir kişinin günah keçisi ilan edilmesiyle  konu  kapatılmaz, hak edenlerin hak ettikleri cezaları aldığını görürüz!...

 BİR GÜZEL İNSAN /ADNAN KAHVECİ…

Hatıralarımızın güzel insanı, bir anıt adam. 5 Şubat 1993 günü Bolu-Gerede’de, kendi kullandığı araçla yanında bulunan eşi ve kızıyla birlikte elim bir trafik kazasında kaybettik Adnan Kahveci’yi. En muktedir zamanında bile akçeli”  işlerle adı anılmadı, kendisine oy vermiş ya da vermemiş her yurttaşın gönlünde daima “dürüst insan-namuslu siyasetçi” imajı bıraktı. Vefatının üzerinden 31 yıl geçmesine rağmen halen “sitayişle” andığımız devlet adamı… Ayağındaki “Beykoz” kunduraları, onun mütevazı kişiliğini yansıtan sembollerden sadece birisi. Gelecek kuşaklar onu “rol model” alacaklardır, bundan hiç şüphemiz yok. Özlemle, saygıyla anıyoruz. Ruhu şad olsun…

CEM KARACA

Orta ve üst yaş kuşağının aşinası bir adamdı o. Hiçbir belgeye dayanmadan, “irticalen” sahifeler dolusu yazı yazabileceğimiz “bizden biri” “Anadolu Rock akımının” isim babası desek yalan olmaz! “12 Eylül’ün tankları” ülkenin üstünden silindir gibi geçerken hayatı kararan, yurt dışında sürgün yaşamak zorunda kalan vatansever sanatçı-aydınlarımızdan sadece birisiydi. Rahmetli Turgut Özal’ın adıyla anılan “Özal” affı sayesinde yurda dönebildi, bu sayede birçok sanatçı ve aydınımızın vatan hasreti sona erdi. Türküleri onunla bir başka sevdik, o kendine has “davudi” sesiyle “Tamirci çırağını” beraber söyledik yıllarca… Kâh Pir Sultan’dan, kâh Mahsuni’den, kâh Veysel’den, kâh Yunus’tan… Aslında Barış Manço ile hep ikili düşünürdük onu, ayırmazdık birini birinden! Hani Zeki ile Metin’i, Münir Özkul’la Adile Naşit’i ayırmadığımız gibi. İlyas Salman ’sız Şener Şen, Halit Akçatepe olmadan Kemal Sunal düşünemediğimiz gibi… 8 Şubat 20. Vefat yıldönümüydü, saygı, özlem ve rahmetle anıyoruz…

FİLM: Hotel Ruanda (Hotel Rwanda) Yön: Terry George Başrollerde: Nick Nolte (8 Şubat 83. doğum günü), Jean Reno, Sophie Okonedo, Don Cheadle Yapım yılı: 2004

1994 Yılında başlayan, 800 binden fazla “Tutsi ve ılımlı Hutu’ nun” yaşamını kaybettiği “Ruanda İç Savaşının” korkunçluğunu anlatmaya yeter bir beyaz perde şaheseri…

 

ROMAN: Büyük Umutlar Charles Dickens (7 Şubat 212. doğum günü anısına)

Ta ortaokul yıllarımızda, değerli Türkçe öğretmenimiz “Hamido” lakaplı Mustafa Salim Doğan’ın bizlere okuma alışkanlığı aşıladığı dünya klasiklerinden bir başyapıt…

 

ŞİİR: Abbas - Cahit Sıtkı Tarancı

Aslen Diyarbakırlıdır, Galatasaray Lisesinde “leyli meccani” yani parasız yatılı okumaktadır. Melankoliktir, kendi kendine mektup yazar, Karaköy postanesinden atar, Galatasaray postanesinden alır! 2. Dünya savaşına Fransa’da eğitimdeyken yakalanır, yurda döner, askerliğini yedek subay olarak yapar. Yedek subaylığında bir ara bölük komutanlığına vekâlet ederken, “esami listesinde” bir isim dikkatini çeker; “Abbas oğlu Abbas”. Emir erliğine atadığı bu biraz da yaşı geçkin askerden çok etkilenir, çocukluğunda ninesinden dinlediği masalla da birleştirince ortaya bu muhteşem dizeler çıkar:

Haydi Abbas, vakit tamam;

Akşam diyordun işte oldu akşam.

Kur bakalım çilingir soframızı;

Dinsin artık bu kalp ağrısı.

Şu ağacın gölgesinde olsun;

Tam kenarında havuzun.

Aya haber sal çıksın bu gece;

Görünsün şöyle gönlümce.

Bas kırbacı sihirli seccadeye,

Göster hükmettiğini mesafeye

Ve zamana.

Katıp tozu dumana,

Var git,

Böyle ferman etti Cahit,

Al getir ilk sevgiliyi Beşiktaş'tan;

Yaşamak istiyorum gençliğimi yeni baştan.

 

YANLIŞ: Herkez

DOĞRU: Herkes

GÜNÜN SÖZÜ: “Anı yaşa, yarın da gelip geçecek; dün olacak.” Horatius

ÜTOPYA: Tembelin ütopyası ü’den öteye geçmez!..

RÜYA: “Sıradan bir gözlemcinin uyanıkken yaşadığı olaylara rüyasında gördüğü olaylardan çok daha fazla itimat edip önem vermesi, beni hep hayrete düşürmüştür.” Andre Breton

YALAN:Avam yalanla avutanı, hakikatle korkutana tercih eder. Cenap Şahabettin

DELİ: Ege Üniversitesi Psikoloji Bölümü yetkilileri, Türkiye’de 5 milyon gizli deli olduğunu, kayıtlı delilerin ise 1 milyonu geçtiğini açıkladı. 1990

HAYAT-MEMAT: Hayat ıstıraptan çıkar, ölümse huzur ve neşeden.” Çinli Filozof Mengzi

ŞADİ-İ ŞİRAZİ’DEN: Bulut ab-u hayat yağdırsa yine de söğüt ağacından bir yemiş yiyemezsin! Çünkü söğüt ağacı yemiş vermez. Alçak ve sütü bozuk kimse ile vakit geçirme. Çünkü hasır kamışından şeker yiyemezsin.

TEBESSÜM: Hırsız ve sevgilisi 14 Şubat sabaha karşı yürüyorlardı, kız vitrinde harika bir kürk gördü. “Bugün sevgililer günü, bu kürkü bana alsana” dedi… “Tamam” dedi hırsız sevgili, bir tuğla fırlattı cama, kürkü aldı kıza giydirdi. Yürüdüler, bir kuyumcu vitrinindeki tek taşa baktı kız. “ Ah bu da benim olsa” dedi. “Olur” dedi delikanlı. Bir tuğla fırlattı cama, yüzüğü aldı kızın parmağına taktı. Yürüdüler bir galerinin vitrininde harika bir spor Mercedes vardı, kız “Ah bu da benim olsa” dedi gene. “Yok devenin nalı” diye öfkeyle bağırdı oğlan, “Sen benim tuğla fabrikam mı var sanıyorsun?..”