Yaşadığımız çağa hep birlikte şahitlik ediyoruz. Hayat tüm hızıyla devam ediyor. Dünya adeta küresel bir köye dönüşmüş durumda. Kaoslar, savaşlar, doğal afetler, iklim değişiklikleri, toplu ölümler, virüsler vs. tüm dünyayı tehdit etmeye devam ediyor.
Yarım asrı geçen ömrümüzde savaşın olmadığı bir günü görmedik. İnsanlık hep huzursuz ve mutsuz. Ve gelecekle ilgili endişeleri çok fazla. Gücü elinde tutanların iştahası ise çok kabarık. Daha çok şeye/yere müdahale etmek istiyor. İnsanların ise nefsi dur durak bilmiyor. Ve sürekli nefsini temize çıkarma peşinde insan.
“Akıllı kişi, nefsine hâkim olan ve ölümden sonrası için çalışandır. Zavallı kişi ise, nefsinin her türlü arzu ve isteklerine uyan ve buna rağmen hâlâ Allah’tan iyilik temenni edendir.” buyuran Resulullah (sav)’a kulak vermek gerekirken “Kendi heva ve hevesine uyan!”, “Kendi kendine yettiğini zanneden!” bir kimse nasıl olur da nefsin iyi ile kötünün, doğru ile yanlışın, faydalı ile zararlının, hak ile batılın mücadele alanı olduğunu unutur?
Tv’de “Kim Milyoner olmak ister?” adlı bir yarışma programına katılan Ümmügülsüm adında bir genç kızımız vardı. Küçük bir yaşta ateşli bir hastalık sonucu konuşma duyusunu kaybetmişti. Yarışma da 250 bin TL’lik soruya gelince geri çekilerek şu cümleyi kurdu: “Bazen yetinmek gerekir!”
Bu cümle aleme ders niteliğinde bir sözdü. Karunlaşanların, kibir abidesi kesilenlerin, yetinmeyenlerin, sınır tanımayanların, ölçü bilmeyenlerin, iştahası kabarık olanların bu sözden alacağı çok dersler vardı.
Rabbim ders ve ibret alanlardan olmayı nasip eylesin!
Sorunlarımız çok. Sorumluluklarımız çok fazla. Bu topluma söyleyeceğimiz bir çok söz var. Aleme hoş bir seda bırakmak gerek. Nefis muhasebesi yaparak, iyilikleri çoğaltarak tahribatların ve dejenerasyonların önüne geçebilmemiz elbette ki mümkündür.
A. Hamdi Tanpınar der ki; “Cahilsin; okur, öğrenirsin. Gerisin; ilerlersin. Adam yok; yetiştirirsin, günün birinde meydana çıkıverir. Paran yok; kazanırsın. Her şeyin bir çaresi vardır. Fakat insan bozuldu mu, bunun çaresi yoktur!”
Çare İnsan’da ve İslam’dadır. İslam’a sarılan insanın süsü ise güzel ahlak, dürüstlük, vicdan, adalet ve erdemdir. İnsan kendisini her an bunlarla değiştirmeli, dönüştürmeli ve geliştirmelidir.
Muhammed İKBAL der ki;
“Kur’an kalplere girince değişir insan, İnsan ki o değişirse değişir cihan!”
Kur’an’la değişim, dönüşüm ve gelişim yaşayan insan;
1- Vicdanlı olmalıdır. Zira vicdan, ahlakın ibresidir, insanda Allah'ı temsil eden bir sefirdir, adaletin en iyi vekilidir, birisinin bizi gözlediğini ihtar eden sestir!
2- Dürüst olmalıdır. Zira insandaki üç büyük erdem; cesaret, akıl ve dürüstlüktür. Bir kimse akıllı, bilgin ya da zengin olmak zorunda değildir ama dürüst olmak zorundadır. Elbette ki dürüstlük tüm erdemlerin temelidir, insanlar doğruluktan şaşmazlarsa etraflarına güneş misali ışık saçarlar.
3- Şükretmelidir. Rabbimiz şöyle buyuruyor; "[Bana] şükrederseniz, muhakkak ki size kat kat fazla veririm; yok, eğer nankörlük ederseniz, bilin ki Benim azabım gerçekten çok çetindir!" (İbrahim Sur, 14/7) Her nimetin şükrü kendi cinsindendir. Rabbimiz biz kullarına akıl, vahiy, ruh, kalp, irade, hidayet, servet, şöhret, sağlık, ilim vb. nice nimetler bahşetmiştir.
4- Adaletli olmalıdır. Harcı adalet olmayan bir cemiyetin binası çürüktür ve ufak bir sarsıntı ile yıkılır. Mühendislik hesaplarına uyulmadan yapılan bir bina nasıl yıkılırsa, ebedi bir kanun olan adaletten mahrum bulunan imparatorluklar da öylece çökerler. Zira bir memlekette adalet müessesesi sağlam kaldıkça, diğer herhangi bir müessesenin ciddi surette bozulmasına imkan kalmaz.
Kısaca;
Değer odaklı bir yaşam, duyarlılık göstermek, dürüst olmak, adaletli olmak, güleryüzlü olmak, kibar olmak, torpil yapmamak, hak yememek, dedikodu yapmamak namaz kılmaktan daha az dinin emri değildir.