Sağır bir tiyatrocu

Emmanuelle Laborit
 
Emmanuelle Laborit 21.10.1972 tarihinde Paris’te  dünyaya gelir.
 
Bebekleri Dış görünümde herhangi bir belirti vermediği için, ailesi doğduğu andan itibaren onu normal bir çocuk gibi görür. Ancak Emmanuelle, diğer çocuklara göre çok sessiz bir bebektir.
 
Dokuzuncu ayına geldiğinde anne ve babası çocuklarının durumundan iyice şüphelenirler. Çünki bebeleri sese karşı bir tepki  vermemektedir. Bunun üzerine özel bir uzmana giderler ve elde edilen tahliller onların üzerinde ilk önce şok etkisi yapar. Kız çocukları doğuştan sağırdır ve diğerlerinden her zaman farklı olacağı anlaşılmaktadır. Başlangıçta Emmanuelle'in kendi ihtiyaçlarını nasıl dile getirebileceğini ve duyanlarla nasıl iletişim kurabileceğini bilmezler.
 
Emmanuelle, Toplum içinde güven duygusu olan  bir hayat sürdüremez. Çocukluk yılları korku içinde geçer. Toplumdan uzak yaşar ve kimse ile sağlıklı iletişim kuramaz. Yalnızca annesi ile birtakım el-kol işaretiyle ilişki kurabilir. Beden dilini geliştirmeye gayret eder Ancak, bu onun mutlu olmasını sağlamaz.
 
Meraklı fakat içine kapanık, hassas ruhlu bir kız olan Emmanuelle'in iç dünyası Cevabı bulunmamış karmaşık sorularla doludur. Kaotik ruh halini ve huzursuzluğunu her şeye karşı aşırı düzenli olmak suretiyle dengelemeye uğraşır. Ama bunda muvaffak olamaz. Tam aksine, ruhunu kemirmeye başlayan bu düzenperest tutumu onu daha büyük bunalımlara iter. Yatmadan önce oyuncak bebeklerini sıra sıra koyması gerekir. Aksi takdirde uyuyamaz. Her defasında odasının düzeninde yeni bazı eksiklikler gördüğü için gönül huzuru içinde yatağa yatıp bir türlü uyuyamaz.
 
Emmanuelle 5 yaşına geldiğinde işitme engelliler okuluna kaydı yapılır. İşitme kaybı çok ileri derecede olduğu için, dil ve konuşma gelişimini sağlayabilmek maksadıyla işitme cihazı ile birlikte süreli ve yoğun bir eğitime tabi tutulur. İşitme cihazı, çevreyle ilişkilerini  sağlaması, dudaktan okumayı öğrenmesi ve diğer işitsel yardımcı yöntemlerden faydalanması için gerekli görülür.
 
Ancak emenualle işitme cihazından çıkan karmaşık ve cızırtılı sesleri birbirinden ayırt edemediği gibi, cızırtılar baş ağrısına sebebiyet verir. Eğitim ona işkence gibi gelir. Anne ve babası da bu eğitimden bir sonuç alamamanın hüsranını yaşarlar.
 
Bir gün babası işitme engellilere yönelik bir radyo programına rastlar ve programı dikkatle dinleyerek, Vincennes’te faaliyet gösteren milletlerarası görüntülü tiyatro (international Visual the Atreıvt) isimli bir kuruluşun körler için başarı ile uyguladığı işaret dili programlarından haberdar olur. Bunun üzerine aile fertlerinin tümü kuruluşun eğitim programlarını ve işaret dilini öğrenirler. Emanuella,bundan sonra hem eğitimine devam eder,hem de sanat ve tiyatro dersleri görür.
 
Dokuz yaşındayken ilk kez vincennes de tiyatro sahnesinde yer alır. Bu dönemde de bir film çekiminde kendisine küçük bir rol verilir.
 
Sağırlara yönelik sanat eğitimi hakkında yeni bir şeyler öğrenmek için bütün aile fertleri Washingot'a gider . Emanuelle nın dünyası bundan sonra tamamen değişir
 
Burada ilk kez yetişkin işitme engellilerle karşılaşınca  emmanuella hem çok şaşırır hemde çok sevinir, çünkü; o zamana kadar kendisinden çok daha yaşlı sağırları hiç görmediği için, sağırların hep çocuk yaşta öleceklerine inanmıştı. Sağır çocuklarında büyüyüp yaşlanabileceklerini görünce kalbinde acı acı hissettiği faniliğin ince sızısının mahiyeti artık değişir.Ölümün kesin olduğunu zaten bilmektedir ama, bunun ne zaman gerçekleşeceği hususundaki gizemi ise yinede çözmekte zorlanır. Ancak, şu kadarını kavramıştı: hayatın anlamı ölümün anlamıyla yakından ilgiliydi.
 
Hayatı, ölümü ve kendini yeniden tanımayı içeren bu değişim döneminde kız kardeşi merie dünyaya gelir. merie'ye karşı duygusal bağlılığı çok samimi olur. Kız kardeşine işaret dilini öğretir. Aralarındaki iletişim imrenecek kadar gelişir. Marie, ablasının hemen bütün ihtiyaçlarının karşılanmasında yardımcı olur. Ablası da bu durumdan gayet memnundur.
 
Ancak zamanla bu ilişki, emir komuta şekline dönüşür ve direktiflerin altında ezildiğini hisseden Marie sömürüldüğünü ileri sürerek isyan bayrağını çeker. İki kardeş arasında aşağıdaki diyalogdan da anlaşılacağı gibi, kavgalar hepp gündemdedir.
Emanualle: “Marie benim için hemen telefon etsene”
Marie: “bıktım artık şu telefon görüşmelerinden”
Emanualle “sağır ablana bir yardımın dokunmasından mı korkuyorsun, biraz da benim durumumu düşünsene, senin için tabiki kolay, beni neden bu duruma düşürüyorsun”
Marie: “beni sıkmaya başladın, sen beni kullanıyorsun”
 
Ergenlik çağına gelen Emmanuelle , sadece marie ile değil, anne ve babası ile de ilişkileri bozulur. Okul hayatında başarısızlıklar kendisini göstermeye başlar. Dersler ilgisi azalır. Değişik eğitim programlarına aktif olarak katılmak istemez. Öğretmenleriyle artık  anlaşamaz. Manebi yönden besleyemediği ruhu, halen arayış içinde olan aklı ve henüz tam oturmamış olan şahsiyeti, bu geçiş döneminde kendisini yalnız bırakır. Zihni,yeni bilgileri artık bir yük gibi algılar. Merak ise kontrolsüz maceraya ve en sonunda çılgınlığa dönüşür.
 
Metro istasyonunu kendilerine mekan edinmiş ve kendisi gibi sağır olan gençlerle buluşur. Henüz 13 yaşında iken yoksul bir ailenin çocuğu ile arkadaşlık kurar. Bulamadığını düşündüğü sevgiyi kendisi gibi sağır olan bir erkekte arar. Özgürlük içinde bağımsız bir hayat yaşamak ister ancak, genç sevgilisi de özgürlüğü kendine göre yaşar. Emmanuelle'yi  sık sık aldatır ve her defasında ona yalan söyler. Ona güvenmemesi gerektiğini bir türlü kabullenemeyen Emmanuelle , yine de 4 yıl onunla beraber olur. En sonunda sabrı tükenir ve ondan ayrılmaya karar verir.
 
Bu kararla birlikte bütün güzel duygular ve ümitler de suya düşer. Hayal kırıklığını ve üzüntüsünü gidermek için gizlice sigara, içki ve uyuşturucu kullanmaya başlar. Artık hayatı iyice karanlığa boğulur. Hayatı karardıkça kendi benliğinden de uzaklaşır. Varlığı artık hiçlik aleminde kaybolmaktadır.
 
Ailesi çocuklarının kendilerinden gittikçe uzaklaştıklarını fark eder ve müdahale etme ihtiyacı duyar. Aile fertlerinin yoğun ilgisi ve çabalarının sonucunda Emmanuelle yaptıklarından pişmanlık duyar ve nihayetinde sapmanın, nefretin ve kinin yükünü omzundan atmaya gönülden karar verir. Emenualle artık hatadan dönmenin lezetini yaşamaya başlar. Özgürlük anlayışına sorumluluk duygusunu da ekler. Hayatına belirli hedefler koyar ve sanata yeniden dönmeye başlar.
 
17 yaşından itibaren sinema filmlerinde  küçük de olsa yine roller alır. Lise eğitimini tamamlar tamamlamaz, 20 yaşında    tiyatro dünyasında ilk önemli başarısını elde eder. “Ketumiyetin çocukları” isimli tiyatro gösterisinin baş kahramanı işitme engelli “Sarah” rolünü etkili bir biçimde başarmış olduğu için moliere sanat ödülünü kazanır.
 
"Ketumiyetin çocukları" daha önce "tanrının unuttuğu çocuklar" ismiyle Amerika'da filme alınmış, sinemalarda gösterilmişti. Aslında bir aşk hikayesi olan bu eserde, Sarah, kendisini seven adamın  çok gerçekçi ve ikna edici bir üslupla işaret dilini öğrenmesini sağlıyordu.
 
Kendini bu rollerle özdeşleştiren Emmanuelle, sağırlara mahsus bir kültür oluşturma kapsamında iletişim dünyasında da işaret dilinin kabul edilmesi için dikkat çekici bir mücadeleye girişir.   22 yaşında iken yazdığı “Martının Çığlığı” isimli otobiyografisinde, işitebilen insanlara karşı verdiği mücadelenin ne kadar çetin geçtiğini anlatır.
 
Emmanuelle Labirot bundan sonra birbirinden değerli sinema filmlerinde önemli roller üstlenir, başarılar ve ödüller kazanır. 1996 yılında Fransız-italyan ortak yapımı olan “sessiz düşes” filminde, sağır film aktristi Emmanuelle, bütün oyun gücünü sergileme imkanı bulur.
 
Ünlü İtalyan roman yazarı Dacia Maraini’nin eseri olan “sessiz düşes”’in hikayesi, 18. asırda italyanın Sicilya adasında cereyan eder  . Hikayenin kahramanı Marianna Ucria Sisilya düşesi olmasına rağmen, sağır olmasından ve konuşamamasından dolayı erkeklerin baskılarına maruz kalır. Sisilya düşesi Marianna ucria’yı çarpıcı ve gerçekçi bir biçimde canlandıran Emmanuelle labirot, iyi bir karakter oyuncusu olduğunu ıspatlar. 1997 yılında rejisörlüğünü alman “Caroline Link’in yaptığı “sessizliğin ötesinde” sinema filminde sağır anne filmini üstlenir. Ödül kazanan bu film ile Emmanuelle Labirot, sinema yıldızı olarak bütün avrupada ün kazanır.
 
Başarılar ve ödüller birbirini takip eder. "Kie" adlı filmin çok beyenilmesinin ardından, 2002 yılında çekilen ve vizyona giren " 11 Eylül " filmi ise, Emmanuelle'yi başarının zirvesine taşımıştır.
 
Halen 45 yaşında olan usta aktrist, sanat yaşamını sürdürmesinin yanı sıra, dünyanın her yerinde kabul gören, evrensel bir işaret dilinin yaygınlaşması için mücadele etmektedir.