Kentin üzerini örten yağmur yüklü bulutlar çoktan dağılmıştı. Pırıl pırıl güneşli sabah, etrafa huzur saçıyordu. Ilık sabah rüzgârı inceden ince ıslık çalarak esiyor, mahmur gözleri canlandırıyor, kederi gamı her türlü kötü düşünceleri alıp götürüyordu. Bütün ağaçlar, çiçekler, sabah oldu uyanın der gibi sallanıp duruyordu. Bayram Bey de o sabah uyanmış, ailesiyle, ekmek ve çaydan oluşan mütevazı kahvaltısını yapmıştı. Bugün işe çağırılmamıştı. Bazen elinde bulunan at arabasıyla insanların yükünü taşımasına yardımcı olur, bazen kocaman ilaç motorlarıyla ilçe halkının ağaç ve bitkilerine zirai ilaçlar yapardı. Yani ömrü çalışmakla geçmiş bir insandı. At arabasını sattığı dönemlerde inşaatlarda amelelik yapar, ev halkını boynu bükük bırakmazdı. İkisi engelli üç çocuk büyütüyor, her daim Yaratıcısına şükrediyordu. 1990’lı yıllarda engelli maaşını 18 yaş altı  çocuklar almıyor, bakım parası denilen sosyal yardımların ismi geçmiyordu. Görme engelli ortanca oğlunu okula yazdıran Bayram Bey, okul ihtiyaçlarını karşılayamadığı için belki emekli olurum diye ödemeye çalıştığı tarım sigortasının taksitlerini yatıramayınca sigorta da iptal edilmişti. Bayram Bey’in aklına ilçe kaymakamlığı gelmişti. (fakfukfon) belki destek olurlar diye o sabah hazırlanıp kaymakamlığın yolunu tutmuştu. Derdini görevlilere anlatmış, yardım için istenen evrakları tamamlamıştı. Fakat kapı duvar kesilmiş, asık bir yüz Bayram Bey’in gönlüne sızı olmuştu. Kaymakam beyin özel kalemi, Bayram Efendi’ye kim olduğunu, hangi köyden olduğunu sormuş, aldığı cevap karşısında özel kalem; “O köy çok zengin, tarlaları traktörleri var, bir de yardım istersin, polis çağırırım sana gününü gösteririm” diyerek olumsuz bir cevap vermişti. Bayram Efendi o adamdan çekinerek yardım istemeye kaymakamlığa gidemedi. Uzun yıllar o kişinin izinli olduğu veya görevde olmadığı dönemlerde birkaç yardım müracaatında bulunduysa da yaşanılan olay hiç aklından çıkmamış.
Gitmişti makama arz-ı hâl için
'Bey' dedi, yutkundu, eğdi başını.
Bir azar yedi ki oldu o biçim…
'Şey' dedi, yutkundu, eğdi başını.
Yıl 2024: yaşadıkları zorluklar karşısında Bayram Efendi’nin kalbi yorgun düşse de çok şükür hayatta. Çocuklarının üçü de iş güç sahibi. Sabah güneşi yaz mevsiminde odamı aydınlatırken kızımı kursa göndermiş, bugün yapacaklarımı planlıyordum. Erkenden telefonum çaldı. Arayan babamdı. Babamın sesini mutluluk içinde duyunca huzura kavuştum. Ama babamın bana anlatacakları vardı; “Bir cenaze evine taziyeye gittim, çıkışta kimi gördüm dersin? Yıllar önce ilçe kaymakamlığından bizi kovan insan. Yürüme gücünü kaybetmiş, görme duyusu azalmış, ayakta zor duruyor.” Ben geçmişte yaşanılan o anıyı unutmuştum, ama babam unutmamış. Bugün ki tazeliğiyle gönlüne yer etmiş. Ben de siz okuyucularım için hikâyeleştirerek paylaşmak istedim. Sosyal yardım işleriyle uğraşan gönlü güzel dostlarım, dernek ve vakıflarda hizmet eden ağabeylerim. Sosyal hizmet okuyan kıymetli öğrenci kardeşlerim. Belki sabrınızı zorlayacak vatandaşlarımız yanınıza gelebilir. İhtiyacı olmadan sizden yardım talep edenler olabilir. Kriterleri uymaz ve ret cevabı verme gereği duyabilirsiniz. Ama elinizden geldiği kadar gönül kırmamaya çalışalım olur mu? Mesuliyetinizin farkındayım ama sabır sizlerin hem dünyanızı güzelleştirecek, hem de ahretinizde cennete kapı aralayacaktır inşallah. Yanlış anlaşılmasın, ben babamı kaymakamlıktan kovan o amcamızın şu anki durumuna sevinmedim. Bilhassa çok üzüldüm. Rabbim şifalar versin. O da bir imtihan. “Ahlakın özü çok basit, tüm insanlara birer insan gibi davranmak.” “Kim ki çehresi ışıldamıyorsa olamaz asla bir yıldız.” “Hiçbir şey gözyaşı kadar çabuk kurumaz” fakat gönül ve kalp unutmaz.