Kusursuzluk Allah'a mahsustur. Kusursuz kul olmaz!..
Kusursuz dost arayan dostsuz kalır!..
Ne demiş şair;
"Galiba yaşamak biraz da kusur biriktirmektir!"
İnsanlar kendi işlediği kocaman günahları çuvala basar, başkalarının küçücük yanlışlarını duvara asarlar!..
Ah İnsanlar!
Kendi hatalarının avukatı, başkalarının hatasının savcısı olurlar!..
İnsan öncelikli olarak kendi kusurunu görmeyi ve o kusurlarını örtmeyi bilmelidir.
“Kusurlu bir elmas, kusurları olmayan bir çakıl taşından daha değerlidir!” der bir Çin atasözünde.
İnsanız. İstiyoruz ki herşeyimiz mükemmel olsun, dört dörtlük olsun, kusursuz olsun. Ve bu mükemmeliği yakalamak için öyle yoğun bir çaba harcıyoruz ki maddi menevi neyimiz var neyimiz yok harcıyoruz/seferber ediyoruz. Fakat bu kadar telaşenin, hengamenin ve koşturmacanın içerisinde kusurun mutluluk olduğunu da unutuyoruz.
Ve bir şeyi daha unutuyoruz. Mükemmeliyetçiliğin kusurlu bir dünyada tehlikeli bir ruh hali olduğunu.
Hindistan'ın ve Hindistan Bağımsızlık Hareketi'nin siyasi ve ruhani lideri olan Mahatma Gandi’nin şu bakış açısı kusursuzluk peşinde koşturan mükemmeliyetcilik tutkusuna bürünmüş insanlar için farklı bir bakış açısı oluşturabilir.
Diyor ki Mahatma Gandi;
“Kusurlarım ve başarısızlıklarım, başarılarım ve yeteneklerim kadar Tanrı'dan da bir nimettir ve ben de her ikisini de ayaklarına koyarım!”
Kusurlarımızı sevmeli onlarla barışık olmalıyız. Zira onlar bize bizi yani kendimizi hatırlatıyor.
İnsan olmanın özü, kişinin mükemmellik aramamasıdır.
Biraz iddialı bir laf olacak ama kusursuzluk iddiasında bulunmak daha çok tanrılık iddiasında bulunmak değil midir?
Kısaca;
İnsani yanımızı/yönümüzü daha kaliteli hale getirmek istiyorsak kusurlarımızı bitirmek ya da sıfır kusur için çabalamak değil kusurlarımızı azaltmak için/daha minimize kusurlu bir hayat için çabalamamız gerekmektedir.
Selam ve dua ile!