“Kıtlık, özellikle Arap Yarımadası’nda zor bir süreçti; kuraklık nedeniyle tarım yapılamıyor, hayvancılık zayıflıyor ve yiyecek bulmak giderek zorlaşıyordu. Halife Ömer, devletin ve hazinenin bütün imkânlarını kullanarak halkına yardım etmeye çalışıyordu. Buna ek olarak, Medine çevresindeki diğer Müslüman beldelerden de yiyecek yardımı istiyordu. Kıtlık süresince kendi hayat standartlarını düşürmüş, halkının çektiği sıkıntıyı paylaşmak istemişti. Bir gün, Halife Ömer’in, karnı açken yemek bulamayan insanlar gibi hissedebilmek ve onları daha iyi anlayabilmek için, pişirilmeyen taşları bir ateşte ısıtarak kendini “doyurmaya” çalıştığı anlatılır. Ateşte pişen taşları seyrederek açlığını yatıştırmaya çalışıyordu. Bu olay, Hz. Ömer’in halkının çektiği acıyı hissetmek, onların zor zamanlarında onlara ortak olmak ve açlık çekmenin nasıl bir şey olduğunu tecrübe etmek istemesi olarak yorumlanır.”

Yukarıdaki satırları, yapay zekâ Chat GPT’den alıntıladık. Aşağıda yazmaya çalıştığımız vahim hadiseye örnek teşkil etsin istedik.

Geçtiğimiz hafta içi İzmir’den gelen ve gündeme bomba gibi düşen haberle sarsıldık dersek hafif kalır; kelimenin tam anlamıyla “perişan olduk, yıkıldık!”. En büyüğü beş, en küçüğü bir yaşında, diğerleri, iki, üç ve dört yaşında olan beş kardeş, annelerinin olmadığı bir anda, evde bulunan elektrikli sobanın (muhtemelen) devrilmesi ve akabinde çıkan yangın sonucu yaşamlarını kaybetmişlerdi. Bu faciaya neden olan sebepler (annenin ağır ihmali dahil) silsilesi ne olursa olsun, ortada büyük bir facia, bir insanlık dramının yaşandığı aşikâr iken, ülke gündeminin birinci sırasını günlerce meşgul etmesi gerekirken, tabiri yerindeyse “yine sınıfta kaldık”. Kendine süslü ifadelerle Sivil Toplum Kuruluşu (STK) denilenlerden tutun, siyasilere kadar, konunun öznesine uzak yaklaşımlar, en az yaşanan olay kadar yaktı canımızı. Böyle bir hadise, dünyanın neresinde olursa olsun, birilerinden hesap sorulmasını, birilerinin sorumluluk üstlenmesini gerektirirken, bizde (her zamanki gibi) pişkinlikle, hatta gayrı ciddilikle yaklaşıldığını, bir an önce gündem dışı kalması adına gayret sarf edildiğini görmek yaşanan acımızı katmerleştirirken, bir kez daha “şaşırmamayı” hatırlamış olduk. Ayrıntılara hiç girmiyoruz; beş yıl üst üste beş çocuk nasıl olur, anne nasıl onları bir başlarına bırakır, hapisteki baba vs. bunlar uzman kişi ve kurumların alanına giren konu başlıkları. Esas söylenmesi gereken şu; bundan daha ala “milli yas” nasıl olur? Her konuya maydanoz olmayı seven tipler, başta siyaset erbabı, biraz suskun kalırsanız, utandığınız, hicap duyduğunuz zannedilir en azından! Ama nerdeee! Susmak hak getire, bir de ahkâmını kesmez mi?  Sözü, daha fazla uzatmadan; Aras, Masal, Aslan, Funda, Fadime için yazalım. Yeryüzünde melektiniz, şimdi melekler yoldaşınız oldu. Bilemiyoruz ki, bir yerlerden bize baktığınızda affedebiliyor musunuz acaba? Yoksa hala kendi gündemimizin bataklığında yuvarlandığımızı görüyor, acıyor musunuz halimize?

FİLM: İyi, Kötü ve Çirkin  (The Good, The Bad And The Ugly) Senaryo: Sergio Leone. Yönetmen: Sergio Leone. Başrollerde: Eli Wallach, Clint Easwood, Lee Van Cliff. Yapım yılı: 1966. Afişinden müziğine, ezbere bilinen repliklerine kadar bir döneme damga vurmuş, bir beyazperde klasiği. Her ne kadar, günümüz penceresinden bakıp, “dudak bükenler” olsa da, her hadiseyi kendi devri ile değerlendirmek gerektiği gerçeğini hatırlamakta fayda var. 16 Aralık 36. vefat yıldönümü itibarı ile, Lee Van Cliff’in anısına saygıyla…

ROMAN: Altın Defter – Doris Lessing (17 Kasım 11. vefat yıldönümü anısına saygıyla)

Nobel ödüllü yazarımızın 1962 yılında yayımlanan romanı. 1950’lerin entelektüel ve ahlaksal ortamını, feminizmin eşiğinde olan bir toplumun iğneleyici ve algısal portresini gözler önüne seren bir edebiyat klasiği…

 

ŞİİR: Anlatamıyorum – Orhan Veli Kanık (14 Kasım 74. vefat yıldönümü anısına saygıyla…)

Ağlasam sesimi duyar mısınız,

Mısralarımda;

Dokunabilir misiniz,

Gözyaşlarıma, ellerinizle?

 

Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,

Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu

Bu derde düşmeden önce.

 

Bir yer var, biliyorum;

Her şeyi söylemek mümkün;

Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;

Anlatamıyorum.

Whatsapp Görsel 2024 11 17 Saat 13.13.29 5Edcb4Dd

ATASÖZLERİMİZ:Akarsu çukurunu kendi kazar.” Önüne ne kadar engel çıksa da azimli ve kararlı kişi, amacına ulaşmak için en uygun yolu ve yöntemi bulur. Türk Atasözleri Sözlüğü

 

YANLIŞ: Müsade

DOĞRU: Müsaade

GÜNÜN SÖZÜ: “Kenar- Dicle’de bir kurt kapsa koyunu, gelir de adl-i ilahi Ömer’den sorar onu.” Halife Ömer R.A (Hiçbir konuda kendinde sorumluluk duymayan günümüz yöneticilerine, günde yüz kere tekrar ettirilmeli!)

OYUN: “Ben miyim bu şeylerin sahibi? Kafamda bir çocuk var meraksız. İç âlemim oyuncaktan farksız. Odam, içime ayna gibi.” Orhan Veli

ARZUHAL: “Arzuyu iradenin doğurduğunu söylerler, hâlbuki tam tersi doğrudur. İradeyi arzu doğurur.” Denis Diderot

NORMAL-ANORMAL: Anormal olan normal olana ışık tutar, başarılı bir eylemin yapısını gizleyen perdeyi kaldırmaya yardım eder.” J.L. Austin

İNSAN ÜZERİNE: “İnsan varlıkların efendisi değil, varlığın çobanıdır.” Martin Heidegger

ÜTOPYA: Nazileri ya da tabi ırkları tasarruf etmeye teşvik edecek bir şey yoktu. Hastalandıkları ya da çalışamayacak kadar yaşlandıkları zaman devlet onlara bakıyordu. Oğullarına devlet bakıyordu; ergen olsun, çocuk doğuracak yaşta olsun kadınlara da devlet bakıyordu. Doğurganlığını kaybeden kadınlar ise çok kısıtlı bir pay alabiliyorlardı. Kadınların erkeklerden daha az yemek yemeleri doğal ve doğru bir şeydi; çocuk doğuramayacaklarsa, hayatta kalmalarına yetecek olandan fazla yemek vermenin ne anlamı vardı?” Katharine Burdekin/ Swastika Geceleri

RÜYA: “Rüyalara inanmak, bütün hayatını uykuda geçirmektir.” Çin Atasözü

YALAN: Yaşamın sahici bir yalan olacak/ Sahiden bir yalan olacak yaşamın” Oruç Aruoba

DELİ: “Cadıların itiraflarını ve akıl hastalarının semptomlarını okurken, okuduğumuz evrakın kim tarafından tutulduğunu akıldan çıkarmamak gerekiyor. Cadı avlarının kayıtlarını tutanlar cadılar değil engizisyonculardı, kullandıkları dil ise tabii ki dini tanımlarla doluydu. Aynı şekilde, psikiyatrik muayene raporlarını yazanlar hastalar değil doktorlardır; kullandıkları dil klinik tanımları içerir, yani tamamen psikiyatristlerin hâkimiyet alanındadır ve herhangi birinin normal tanımına oynayıp akıl hastası şablonlarına yerleştirilebilmesinde önemli bir rolü vardır.” Thomas Szasz/ Deliliğin İmalatı

Whatsapp Görsel 2024 11 17 Saat 13.13.29 E4Cbd9D2

HAYAT-MEMAT: “İnsanın peşinde olduğu ne acıdır ne de haz, sadece hayattır.” Oscar Wilde

ÖMER HAYYAM:

Sevgilim, ömrü, derdi bitmeyesi

Bu sabah bütün cömertliği üstündeydi.

Bir göz atıverdi bana geçip giderken,

İyilik et denize at mı demek istedi?

 

SADî-İ ŞİRAZİ’DEN: Bekçi ile Hırsız; Gece bekçisi adamın birini hırsızlık yaparken yakalamış ve ellerini bağlamıştı. Bütün gece uyumadı, rahatsız oldu. Bir ara karanlık gece içinde bir fakirin zorluktan inlediğini, şikayet ettiğini, söylendiğini duydu. Ona şöyle dedi: “Zorluktan dolayı bu kadar inlemek olur mu? Haydi durumuna şükret. Benim gibi elin arkana bağlanmamıştır ya! İnleme uyumana bak.” Kendinden daha fakir birini gördüğünde, fakirlikten inleyip sızlanma! Sadece Tanrı’ya şükret!

TEBESSÜM: Sabah işe gelirken kapıda patrona rastladım. Bana iyi günler dilerim dedi. Ben de dileğini yerine getirdim. Eve döndüm. Hıncal abi arşivinden, saygıyla, özlemle…