YUSUF SURESİ-

1-Elif-Lâm-Râ! BUNLAR, özünde açık ve hakikati açıklayan kitabın âyetleridir.

Mustafa İslamoğlu Meali
Yûsuf Suresi 1. Ayet Açıklaması
Ünlem, bu harflerin dikkat çekme işlevini göstermek içindir. Mânası her ne olursa olsun, Rasulullah’ın tek bir harfini zayi etmeden vahyi ilettiğine işaret eder. Ayrıntılı bir not için bkz: 68:1.

Mubîn sıfatı, “Biz vahyi anlayamayız” türü yaklaşımları peşinen reddeder. “Açık olmak, açıklamak” anlamına gelen ebâneden türetilen mubîn, hem geçişsiz (özünde açık-seçik ve net) hem geçişli (başkasını açıklayan, netleştiren) olmak üzere çift kutuplu anlam taşır. Yani Kur’an mesajı ve onun âyetleri özünde açık, işlev olarak da açıklayıcıdır. Birinci anlam, vahyin insanın önüne okusun diye açılarak konulmuş bir kitap imasını da içerir. Çevirimiz şu dilsel gerekçeye dayanmaktadır: tamlamada sıfat olarak kullanılan mubîn nitelemesi, teknik olarak hem kitabı nitelemekte, hem de âyâtı nitelemektedir. 

Çünkü âyât izafetten dolayı belirlilik özelliği kazanmıştır. Öte yandan parantez içindeki açıklamamız, bu sûrede yer alan âyetlerin zamanlar ve zeminler üstü tarihî ve sosyal yasalara atıf olmasının yanında, ilk muhatabı olan Allah Rasûlü’nün ve onun inkârcı muhaliflerinin tarihsel tasnifte kimlerle aynı konumda olduklarına da birer atıftır. Bu, âyetin ilk muhatabı olan tüm tarafların şimdi ve buradalarını tarihsel örneklerden yola çıkarak bir analize tâbi tutmaktır. Bu âyetler, henüz yaşanmakta olan sürecin akıbetini, tamamlanmış bir süreçten yola çıkarak açıklamaktadır. İşte bu nedenle “beyan etme/açıklama” özelliği sadece kitabın zamanlar üstü niteliğine değil, aynı zamanda bu âyetlerin bastığı yer olan nüzûl ortamına da tekabül etmektedir.


2-Biz onu Arapça bir Kur'an olarak indirdik ki; aklınızı işleterek belki onu kavrayıp özümsersiniz.

Cemal Külünkoğlu Meali
Yûsuf Suresi 2. Ayet Açıklaması

Bu ayet, Arapçanın da diğer diller gibi normal bir dil olduğunu ancak Kur’an’ın ilk muhataplarının Arapça konuşmasından dolayı vahyin bu dille geldiğini anlatıyor. Anlaşılmayan bir şey zaten topluma istikamet veremez. Allah, Tevrat’taki hükümleri Kur’an’da tekrar inzal buyururken ve Hz. Musa’nın hadislerini aktarırken onların dilini Arapçaya çevirerek aktarıyor. İncil’deki direktiflerini ve Hz. İsa’nın hadislerini naklederken yine Arapçayı kullanıyor. Çünkü vahyin birinci muhataplarının dili Arapçadır. Kur’an evrensel de olsa vahiy hareketinin ilk nüvesini oluşturanların dili Arapçaydı. Arapça konuşan bir topluma başka bir dille kitap göndermek düşünülemezdi. “Kur’an’ı yabancı dilde okunan bir kitap olarak gönderseydik: ‘Hayata geçirilebilmesi için ayetleri ayrıntılı bir şekilde açıklanmalı değil miydi? Arapça konuşan bir peygambere, yabancı dilde bir kitap mı gönderilir?’ diyeceklerdi.” (Fussılet 41/44) Bu ayetten de anlaşılıyor ki; Kur’an mesajının anlaşılması ve hayata geçirilmesi için Kur’an’ın ulaşmak istediği toplumlara kendi dillerinde tercüme edilerek ulaştırılması gerekir.
“Kur'an” sözcüğü genelde Allah'tan gelen vahyin kitaplaşmış haline denmektedir. Aslında bazı ayetlerdeki bağlamından dolayı vahyin kitaplaşmış haline Kur'an dense de ayetlerin bir araya getirilerek oluşturulan kitabın adı “Mushaf”tır. “Karae” kökünden türeyen Kur'an, kök anlamı itibariyle “okumak”, “bir araya getirmek”, “nakletmek”, “aktarmak” demektir.

3-Biz, Sana bu kuranı¹ iletmekle, daha önce hakkında bilgi sahibi olmadığın kıssaları en doğru şekilde bildirmiş oluyoruz.

Erhan Aktaş Meali
Yûsuf Suresi 3. Ayet Açıklaması

Beyanı. Beyan, bir şeyin kanıtlarıyla ortaya konması, ilan edilmesi demektir. Günümüzde Kur'an sözcüğüne, yaygın olarak Allah'tan gelen vahin kitaplaşmış hali anlamı verilmektedir. Bu tek başına doğru bir tanımlama değildir. Zira vahyin kitaplaşmış haline kimi ayetlerde bağlamından dolayı isim olarak Kur'an denmiş olsa da esas isim, “Mushaf”tır, “Kitap”tır. Aslında Kara'e kökünden türeyen Kur'an, kök anlamı itibariyle Kitap veya Mushaf demek değil, “okumak”, “toplamak” “bir araya getirmek”, “nakletmek”, “aktarmak” demektir.

39-Ey mahpus arkadaşlarım! Hangisi daha iyidir: birbirinden ayrı pek çok rab[bın varlığına inanmak] mı, yoksa bütün varlıklara egemen bir tek Allah[a inanmak] mı?
 
Muhammed Esed Meali
Yûsuf Suresi 39. Ayet Açıklaması
Lafzen, “daha iyi”. Yani, “aklın, sağduyunun gösterdiği yola daha uygun” anlamında.
Müteferrikûn terimi hem çokluk, hem de farklılık bildirir; bu anlam örgüsü içinde nitelik, işlev ve seviye farklılığı anlamınadır.

40-“Sizin Allah’ı bırakıp da kendilerine taptıklarınız, Allah’ın kendileri hakkında hiç bir delil indirmediği, sizin ve atalarınızın uydurduğu birtakım kuru isimlerden başka bir şey değildir.¹ Hâkimiyet, sadece Allah’a aittir ve O asla kendisinden başkasına kulluk etmemenizi emretmiştir. İşte dosdoğru olan hak din, budur. Fakat insanların çoğu bunu bilmiyorlar.

Mehmet Türk Meali
Yûsuf Suresi 40. Ayet Açıklaması
Âyetin bu bölümü; “Siz, sadece Allah’ı bırakarak, Allah’ın kendileri hakkında hiç bir delil indirmediği, sizin ve atalarınızın uydurduğu birtakım kuru isimlere tapıyorsunuz...” şeklinde de tercüme edilebilir.
2 37. Ayetten buraya kadar Hz. Yusuf (a.s.)’ın söyledikleri, 15. Ayetteki ifadelerle birlikte düşünülürse Hz. Yusuf (a.s.) kuyuya atılınca vahiyle muhatab olmuş ve tebliğ görevini kadının yanında ve zindanda icra etmeye başlamıştır.


101-«Ey Rabbim! Mülkten bana (nasibimi) verdin ve bana (rüyada görülen) olayların yorumunu da öğrettin. Ey gökleri ve yeri yaratan! Sen dünyada da ahirette de benim sahibimsin. Beni müslüman olarak öldür ve beni sâlihler arasına kat!

Diyanet Vakfı Meali
Yûsuf Suresi 101. Ayet Açıklaması
Rivayet olunduğuna göre Hz. Ya’kub Mısır’da oğlunun yanında 24 sene yaşadıktan sonra vefat etti. Önceden yaptığı vasiyet üzerine nâşı, Şam’da defnedilmiş bulunan babası İshak’ın yanına gömüldü. Hz. Yusuf da babasından sonra 23 yıl daha yaşadı. Onun nâşını da Mısırlılar mermer bir sandık içine koyarak Nil’e gömdüler. Mısırlılar onu çok sevdikleri için onun kendi memleketlerinde kalmasını istemişlerdi. Daha sonra Hz. Musa onun nâşını bularak babası Ya’kub’un yanına götürüp defnetti.