Bayramlar gözlerimizi dört açmamız gereken günlerdendir. Hem fiziki gözümüzü hem gönül gözümüzü parlatıp etrafımıza dikkatle bakmamız olmazsa olmazlardandır.
Baş gözümüzü açmalıyız ki; trafik kazalarından uzak kalalım, dikkatimizi uyanık tutalım. Varacağımız mekâna ulaşalım derken, erken vakitte hastanelere ve mezarlara uğramayalım. Gönül gözümüzü açık tutalım ki; bayramlarda, yetimleri, kimsesiz yaşlıları, maddi durumları zayıf olanları ihmal etmeyelim. Fani ömrümüzü süsleyelim ki, ebedî dünyamız bayram olsun. Yazılarımda nasihatlere yer veriyorum, önce kendi nefsime söylüyorum. Benimkisi bir kelin merhemi, ben hem görme engelli hemde kel bir dostunuzum. Önce merhemi kendi kafama sürüyorum, İnşallah fayda edeceğine inanıyorum. Yazımı kıssa ve İslam büyüklerimizin sözleriyle renklendiriyorum.
Kellik ve körlük demişken;
İmam Ahmed bin HanbelHazretleri (rahmetullahi aleyh), cemaati kalabalık bir camide imamken, cemaatin kalabalık olması hoşuna giden birisi,
Ey İmam söyle bakalım namaz kılanların yaklaşık sayısı kaç kişidir?
İmam Ahmed cevap verir:
Hiç kimse.
Soruyu soran kendini tutamaz ve şöyle der:
Kör müsün?
İmam edeple kırmadan şöyle cevap verir.
Kör...
Kıbleye yönelip de yetimlere ve fakirlere sırtını dönen kimsedir.
Kör...
Allah (cc) için secde eden ama kullarına büyüklenen kimsedir.
Kör...
Camii de ilk safta namaz da, açların safında ve hakkı söylemekte kayıp olan kimsedir.
Kör...
Her gün sadaka verebilecek durumda iken, bir gün sadaka veren kimsedir.
Kör...
Yemekten oruç tutan, haramdan oruç tutmayan kimsedir.
Kör...
Kâbe'de tavaf eden, ama fakirlerin etrafında tavaf etmeyi unutan kimsedir.
Kör...
Namaz kılan, oruç tutan, sonra ticarette, alışverişte insanları aldatıp dolandırandır.
Kör...
Namaz kılan, namazı kendisine fayda vermeyen kimsedir.
Kör...
Dinde işine geleni alan işine gelmeyeni terk eden kimsedir.
Kör...
Her şeyi anlayıp bildiğini sanıp da hiç bir şey bilmeyen kimsedir.
Birde bayramla ilgili Halet Efendi’nin kıssasına yer vermek istiyorum.
Osmanlı padişahlarından İkinci Mahmud’un nişancılığını da yapan Hâlet efendi Bağdat’ta bulunduğu zamanlarda, bayram günü ilmi ve basireti kuvvetli bir Rıfai şeyhini ziyaret eder. Şeyh efendi, nasihatinde şöyle der; “Bak evladım insan hayatını yaşadığı müddetçe üç büyük bayram idrak eder. Bunlardan ilk ikisi vezirdir, üçüncüsü her yerde hazır ve nazırdır. Bu üçünden haberdar olmayan, bu üç bayramı bilmeyen, hissedemeyen hatta yaşayamayan için ara yerdeki bayramlar ıvır zıvırdır.” Hâlet efendi bu sözlerden hiçbir şey anlamaz. Şeyh Efendi bunu fark eder ve şöyle açıklar. “Evlat, insan olmak için ilk bayram doğumdur. Dünyaya Hakk’a muhatap olan sıfatlarla donatılmış olarak düşünen bir beyinle doğmak gerçek bir bayramdır. Sonradan kullanırsın, kullanmazsın onu bilmem. İkinci bayram, insanlara hayırlı hizmetler yaptığın, dostlarına en dar zamanlarında vefa gösterdiğin, yaptıklarını şan, şöhret, makam, mal, mülk veya adını duyurmak için yapmadığın, oturduğun makamda dertlilere deva olmaya çalıştığın ve insanca muamele edip vefaşinas olduğun, insanlığın yararına yaptığın hizmetlerin ortaya döküldüğü ve hiç ayırt etmeden tüm insanların senin hakkında müspet düşündüğü bir ömür yaşadığında ruhlarında sevinç duyanların ve seninle ilgili iyi şeyler düşünüp söyleyenlerin hissettiği bayramdır. İşte bu öyle bir hâldir ki, başkalarının sevinçlerini bayram gibi bilip kendi sevincine katıp yoğurmayla kutlu ve mutlu olur. Üçüncü bayram her yerde hazır ve nazır olan ölümdür. Ama bu bayram fani âleme geçiş kapısı olan ölümün bir dünya kapısında, bir ahiret kapısında kutlanır. Yani iki kapıda kutlanan bir bayramdır. Öyle yaşamaya dikkat et ki, ardında kalanlar değil, seni diğer âlemin kapısında karşılayanlar bayram yapsınlar. Bu arada anlattığım ilk iki bayramı idrak edemeyenlerin dünyadan ayrılmasıyla ardından bayram edenler çok olur. Aradaki bayramlar ıvır zıvırdır dedim. Neden? Çünkü bu üç bayramı idrak edemeyenler, gerçek anlamıyla yaşayamayanlar için ömürleri boyunca şahit oldukları, yaşadıkları, ramazan bayramı, kurban bayramı olsa ne, olmasa ne? Oysa asıl bayram, ruhta yaşanan bayramdır.
AbdülkâdirGeylânî Hazretleri buyurur:
“Bayram denince; güzel şeyler giymek, tatlı yemekler yemek, lezzetlere, eğlenceye dalmak akla gelmemelidir.
Asıl bayram; taatin makbul olduğunun bilinmesi; günahların ve hataların bağışlandığının anlaşılması; kötülüklerin iyiliğe çevrilmesi; yüksek derecelere ermenin müjdesini almak; iyilik, ihsan ve ikramlara nail olmaktır.”
*************************
Bir adam, bayram günü Hazret-i Ali -radıyallahuanh-’ın yanına gider. Görür ki; Hazret-i Ali -radıyallahuanh- kuru ekmek yiyor. Ona:
“–Bugün bayram olduğu hâlde, sen kuru ekmek mi yiyorsun!?” der. Hazret-i Ali -radıyallahuanh- şu cevabı verir:
“–Bayram o kimse içindir ki; fani dünyada çalışması yerinde görülmüş, günahları da bağışlanmıştır. Bugün bize bayramdır, yarın bize bayramdır, Allah’a asi olmadığımız her gün bize bayramdır.
El verse devrân bana, bir hoş zaman olsa,
Bayram olsa, sevgilinin elini öpmeye bahane olsa..
SadreddinKonevî Hazretleri.
Muzaffer Ozak Hazretleri’nin sözü kulaklarımdan hiç gitmiyor. “görenedir görene, köre nedir körene.” Biz görenlerden olalım, körlerden bizene.
Geçmiş Kurban bayramınızı tebrik ediyorum.