15 ekim beyaz baston haftasıydı bir yazı kaleme almak istedim, çeşitli platformlarda farklı yazılar yazdım. Memur-senimizin sitesinde bir yazı vardı ki hoşumuza gitti. Çankırı Memur-sen başkanı, Memur-sen engelliler başkanı görme engelli Ahmet Dönmez hocamızın yazısı o kadar güzeldi ki sizlerlede paylaşmak istiyorum.

İnsanlar doğarlar, kimi büyür ama günü geldiğinde her biri ölür.

Aslında tamamımızın temel yaşam öyküsü yukarıda yazdığım tek cümleden oluşmaktadır…

 Küçük yaşamsal farklılıkları ise bizleri özgünleştiren,bizi biz yapan diğer her şey…

 Allah yarattığı kullarına farklı farklı yollar, kaderler  çizer. Her bir kuluna roller verir.

Dünya bir sahnedir âdeta. Kimi zaman öğrenir, kimi zaman öğretir insan.

Bizler  bizim dememizle kör,  sizin söylevinizle görme engelli bireyler olarak  bu sahneyi sizlerle paylaşan rol arkadaşlarınızız.

Birçoğunuz bizleri elimizdeki beyaz bastonlarımızdan fark edersiniz. Çoğunlukla meraklı gözleriniz bize odaklanır; yolları, binaları, otobüsleri, diğer her şeyi nasıl bulabildiğimizi, nasıl anlamlandırabildiğimizi anlamaya çalışırsınız.

Kiminiz cesaret edip bize sorarken, birçoğunuz bu soruların cevabını kendi zihninde arar. 

Bazılarınız gözlerini kapatıp bizleri anlama veya bir anlığına kör olma çabasına girer. En tehlikeli grup işte buna yeltenenlerdir.

Ömrü boyunca görerek her işini karşılayan  kıymetli dostlarımız birden kör oluvermiş, hiçbir işini  yapamaz hâle gelmiştir. Maalesef kendi durumunu değerlendirmeyerine tüm körleri anladığını zannederek derin biracıma hâli alırlar.     

Oysaki körler ömürleri boyunca bütün  işlerini  görme eyleminden faydalanmadan gerçekleştirmişler; zihinsel algı, duyma, koklama, dokunma duyularıyla görüpalgılamıştırlar.

Bir körün anlık görme duyusuna sahip olduğunu hayal edelim.Birden bütün işlerini görerek yapmak zorunda kalsa anlık körlüğü deneyimleyen insan kadar âcizleşecektir.

Peki körleri anlamak,empati kurmak isteyen, bireysel ve toplumsal duyarlılığa sahip insan ne yapacak?

Bir körün sosyal, akademik ve iş yaşamlarında karşılaştıkları  zorlukları, maruz kaldıkları ön yargıları anlamaya çalışacak. Kendisi böyle bir durumda olsa ne yapması gerektiğini düşünecek, kendi ön yargılarını bir çöpe atarak toplum kaynaklı bir engelleme varsa bunu ortadankaldırmanın bir çaresine düşecek ve kendi payına düşeni gerçekleştirecektir.

Siz bir eğitimci iseniz körler için öğretim metotlarını araştırmalısınız.

Siz  bir mimar, çevre mühendisiyseniz sokakların, binaların, kamusal alanların engelli erişimine uygunluğunu sorgulayacak ve gereken önlemleri almaya dertleneceksiniz.

Siz devlet adamıysanız ülkenizdeki tüm yurttaşlarınızın kamu hizmetlerinden eşit olarak faydalanması mücadelesini verirken engellileri de aynı hizmetlerdennasıl faydalandıracağınızın çözümlerini düşünecek ve bununla ilgili önlemleri  nasıl almanız gerektiğini  mücadelesini de vereceksiniz…

Bizler ayrımcılığın negatifiyle pozitifiyle ilgilenmiyor, ayrımcılığın tamamının ortadan kaldırmanın  mücadelesini veriyoruz…

Klişe bir söz vardır: “Her insan bir engelli adayıdır.”

Her insan engelli olabilme ihtimaline sahiptir ama bunun  olmama ihtimali olma ihtimalinden daha güçlüdür. 

Bizler “Yarın engelli olabilir miyim?” endişesiyle bir bilinç aşılama derdinde değiliz.

Yaratılmışların en yücesi olan insanın, insani yükümlülükleri ve bilincinin farkında olması mücadelesindeyiz.

Her insan engelli adayı mıdır? Bilmem ama her insanın kesinlikle aday olacağı bir şey varsa o da ölümdür.

Önemli olan bu dünyada hoş bir seda bırakmaktır. Önemli olan insanın kendisine dertlendiği kadar diğer insanlara da dertlenmesi  değil midir?