Cemil MERİÇ
Cemil MERİÇ, 12 aralık 1916 tarihinde, o zamanlar misakı milli dışında kalan ve Fransa idaresinde bulunan Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde doğdu.
1923 yılında, üçüncü sınıftan itibaren Fransızca derslerinin okutulduğu  Reyhanlı rüştiyesinde ilkokula başlayan Meriç, 1928’de bu okuldan mezun olduğunda, ilkokul diplomasına karşılık gelen “certificat de’tudes primaires” adını taşıyan belgeyi alır.
Aynı yıl,yine Fransa kültürüne dayalı eğitimin verildiği Antakya sultanisinde ortaokula vaşlar. Çalışkan bir öğrenci olmasına rağmen, 1933 yılında okulundan mezun olması gerektiği halde cebir dersinden ikmale kalır. Bu durumun sebebi araştırıldığında, meriç’in sınıf tahtasını iyi göremediği ve gözlerinde 6 numara miyop olduğu ortaya çıkar.
Cemil Meriç'in 23 eylül 1934 tarihinde, yenigün adlı mahalli gazetede, “geç kalmış bir  muhasebe” başlıklı ilk yazısı yayımlanır. Lise son sınıfındayken, 5 temmuz 1935 tarihli  Yıldız dergisinde yer alan”türk genci”adlı    yazısında, bazı hocalarını milli duyarlılıktan uzak  bulması yüzünden o yıl liseyi bitiremez. 1936 yılında İstanbul’a gelerek Pertevniyal lisesinde lise tahsilini tamamlar.
Öğrenciliğinin bu döneminde Kumkapı ve Kadırga talebe yurtlarında kalan Meriç, Kerem SADİ ve Nazım Hikmet’le tanışır. Gaston JEZE’nin, maliye alanındaki 400 sayfalık bir eserini ve Stalin’in “pratik ve teori” adlı kitabını,  kendi imzasını kullanmadan kerem sadi ve nazım hikmet için dilimize çevirir.
Ancak, onlardan bu tercümeler için vaat ettikleri ücreti alamayan cemil Meriç geçimin bir hayli zor olduğu istanbul’dan1937 yılında iskenderun’a döner ve iskenderunun haymaseki köyünde 9 ay kadar öğretmenlik yaptıktan sonra, aynı yıl sınavla İskenderun tercüme bürosuna reis muavini olur.
Bu müessesede,  Türkçe dilinde yayınlanan eserleri fransızcaya çebiren bir ekibin idareciliğini yürütür.
1938 yılında hatayın bağımsız bir cumhuriyete dönüşmesi üzerine,Türkiye’nin sancaktaki idare amirlerinin  Türklerden olması için Fransızlarla yaptığı çalışmalar çerçevesinde cemil Meriç, Fransızlar tarafından Aktepe’ye nahiye müdürü olarak tain edilir ise de, bu görevde yalnızca 22 gün kalabilir. Hatay baliliğinin  telefon emriyle bu  görevden alınması üzerineReyhanlı’ya döner ve Batıayrancı Köyünde ilkokul öğretmenliğine vaşlar. Cemil MERİÇ ayrıca türk hava kurumunda sekreterlik, belediyede katiplik gibi geçici görevler de yapar.
Cemil MERİÇ, 1939 yılı nisan ayında, 300 kadar kitabına ve dergi koleksiyonuna el konularak tutuklanır ve Hatay hükumetini devirmek suçundan idamla  yargılanıp 2 ay sonra  beraet eder. aynı yılın 29 haziranında hatayın ülkemize katılmasıyla bu çalkantılı dönem sona ermiş olur.
Yazar, 1940 yılında tekrar İstanbul'a gelerek,yabancı diller okulunun bursluluk sınavını kazanır ve bu okulu bitirdikten sonra 2 yıl süre ile fransa'daki stajı tamamlar.
Bu öğrenimi esnasında dönemin sanatçı ve aydınları ile bir arada bulunmaya özel önem verir ve istanbul’daki ilk yazısı,honorö do balzac “insan” dergisinde yayımlanır.
1942 yılı Cemil Meriç açısından bir çok acı ve tatlı hadisenin yaşandığı önemli bir yıldır. Zira, yazarımız 19 mart 1942'de tarih ve coğrafya öğretmeni olan Fevziye MENTEŞOĞLU  hanımefendi ile evlenir. Aynı yılın haziran ayında babasını kaybeder be yine aynı yıl 29 Ekimde Elazığ Lisesinde Fransızca öğretmenliğine başlar. 1942-1943 yıllarında “ayın bibliyografyası” adlı dergide tercüme tenkitleri yayımlanır.
Elazığ askeri hastanesi heyetinin 1943 yılında vermiş olduğu, gözündeki yüksek dereceli ve ilerleyici miyop olduğuna dair raporla askerlikten muaf tutulur.
Meriç’in ilk kitabı olan”altın gözlü kız” Balzak’tan bir çeviri olup,189 sahifedir ve bunun 74 sayfalık kısmı Balzak'ı anlatan önsöz bölümüne aittir. Bu kitap 1943  yılında "Üniversite Kitabevi" adlı kuruluş tarafından   yayımlanmıştır.
Cemil MERİÇ, 1944 ila 1947 yılları arasında dönemin çeşitli dergilerinde “yurt ve dünya”, “amaç”, “gün”, “yücel” gibi dergilerde, özellikle Fransız edebiyatı ve düşüncesine dair incelemelerve daha çok tercüme tenkitleri yazmıştır. Meriç, eşinin sağlık durumu yüzünden Elazığ'da 2 yıl 4 ay devam eden öğretmenlik görevinden ayrılarak istanbula dönmek zorunda kalır. 16 aralık 1946 yılında, halen sosyoloji sahasında akademisyenliği olan kızı ümit hanım dünyaya gelmiştir. Bu  sırada yazmaya devam eden Meriç,özellikle Balzak'tan çeviriler yapmaktadır. ”Yirminci asır” dergisinde bir yıl kadar makaleleri yayımlanan yazar,  1947 ile 1953 yılları arasındaki dönemde makale yazmaya ara vermiş gibidir. MERİÇ, okuduğu eserlerden tuttuğu notları,  okuma notları olarak defter haline getirmiş ve ilgisini çeken konulardaki verileri dosyalamayı alışkanlık haline getirerek, okuma konusundaki sosyal tembelliğimize ortak olmayan bir aydın duruşu sergilemiştir.
Cemil MERİÇ, hukuk fakültesi muafiyet imtihanına girecek öğrenciler için bir yardımcı kitap ve yine öğrencilerin yararlanması amacıyla bir de Fransızca lugat hazırlar.
1954 yılı Meriç için, hüzün ve telaşın yoğun olarak yaşandığı bir yıldır. Yazarımız, bu yılın bahar aylarında gözlerini kaybeder. Gözlerinden birisinde retina çatlaması, diğerinde de katarakttan kaynaklanan perde oluşmuştur. 1954 yılının yaz aylarında Cerrahpaşa hastanesinde yapılan birkaç ameliyattan sonuç alınamayınca, ameliyatlara yurt dışında devam edilmesi kararlaştırılır. 1951 yılında kaydolduğu edebiyat fakültesi tarafından, incelemelerde bulunmak üzere yurt dışına gönderilmiş gibi işlem yapılmış ise de, asıl gaye Cemil MERİÇ’in Paris’teki  ünlü “quinzi-Vingst”( Kenzven) hastanesinde ameliyat edilmesine imkan sağlamaktır. Meriç bu amaçla 21 ocak 1955 tarihinde, deniz yollarının Tarsus vapuru ile tek başına istanbuldan marsilyaya, oradan da Paris'e geçer. Ocak ayı sonundan, temmuza kadar bir çok ameliyat geçiren yazar, gözdeki yüksek tansiyon ve kanama yüzünden  ameliyatlara devam edilmesinin mümkün olamayacağı anlaşılımca 7 temmuz 1955'de   yurda döner.
Meriç bundan sonra hiç ameliyat olmayacak ve hayatının kalan bölümünü gözleri görmeden sürdürecektir. Onu intihar etme düşüncesine kadar sürükleyen bu sıkıntılı dönemin etkisi bir müddet daha  sürmüş ise de, yazar hayata kaldığı yerden devam etme kararı verip, yine hugo, ruso gibi yazarlardan çeviriler yaparak başlamıştır işine.
1959 yılından itibaren, hint edebiyatı  ve düşüncesine merak sarmıştır. Bu hususta geniş kapsamlı bir çalışma hazırlamış olan MERİÇ’in bu eseri 1963 yılında baskıya hazır hale gelmiş  ise de,  basımı, hazırlanışından 1 yıl sonra, 1964 yılında”Dönem” yayınları tarafından gerçekleştirilebilmiştir. 1953 yılından beri makale yazmayan MERİÇ, 1965 yılında”Dönem” ve “Çağrı” adlı dergilerde, 1967-de de “yeni insan” ve “hisar” dergilerinde makaleler yazmış olup, Hisar dergisindeki yazıları 10 yıldan fazla devam etmiştir. 1966 yılında Victor Hugo'dan, Mahmut Sait Kılıççı ile beraber manzum olarak çevirdiği "Marion de Lorme",  Aynı yıl yine  Hugo'dan yapmış olduğu "Hernani" çevirisi ikinci kez olmak üzere Milli Eğitim Bakanlığı yayınları tarafından basılır.
1967’de, "Saint-Simon İlk Sosyolog, İlk Sosyalist" adlı eseri Çan  yayınlarınca basıldı. Aynı yıl, A. Meillet ile M. Lejeune'ün Encyclopédie Française'deki bir yazısını "Dillerin Yapısı ve Gelişmesi" başlığı altında, talebesi Berke Vardar ile Türkçe'ye tercüme ederler. (Dönem Yayınları) 1969’da "Sosyalizm ve Sosyoloji Tarihinde Pierre Joseph Proudhon" adlı bir çalışması Fakülteler Matbaası'nda basılır. 1970 yılında 1968'de İ.Ü.E.F. Sosyoloji dergisinde çıkan "İdeoloji" ile ilgili bir başka çalışması (sayı 21-22), bir kitapçık halinde yayımlanır (Fakülteler Matbaası, 23 s.).
1974 İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Fransızca okutmanlığından emekli olur. görme engelli olmasına ve oldukça zor çalışma şartlarına rağmen, hocalık görevini sonuna kadar sürdürmüştür. Aynı yılın Nisan ayında bir erkek torunu dünyaya gelir, 58 yaşında dede olmuştur. Yine aynı yıl, Cemil MERİÇ’in kamuoyu tarafından daha yakından tanınmasını sağlayacak olan “ Bu Ülke”adlı eseri Ötüken yayınlarından çıkmıştır. "Umrandan Uygarlığa" adındaki eseri de aynı yayınevi tarafından aynı yıl basılır ve bu eser, Türkiye Milli Kültür Vakfı'ndan "fikir dalında" ödül alır. Yazarın, 1974 yılından itibaren "Türk Edebiyatı", "Kubbealtı, “ Akademi" ve "Orta Doğu"gibi dergi ve gazetelerde yazıları çıkmaya başlar.
1975 ve 1976  yıllarında “bu ülke” adlı eseri ilavelerle tekrar ötüken yayınevi tarafından basılır. Yine 1976-da,hint edebiyatına ait eseri, “hint ve batı” başlıklı bir bölüm eklenerek “Bir dünyanın eşiğinde” adıyla yeniden yayımlanır.
1977 yılında, "Pınar", "Köprü", "Gerçek" dergilerinde makaleleri çıkar, en çok da "Pınar" dergisinde yazar. "Ümrandan Uygarlığa"nın ikinci baskısı yapılır (Ötüken Yayınevi)
1978-de  "Mağaradakiler" adlı eseri yayımlanır. (Ötüken Yayınevi) Aynı yıl Mart ayında T.R.T. televizyonunda, roman üzerine bir söyleşisine yer verilir.
Cemil Meriç’in. 1978-1984 yılları arasında, çoğu Kubbealtı Cemiyeti'nde olmak üzere yılda üç dört kere konferanslar verir.
1979yılında,  "Bir Dünyanın Eşiğinde"ve “bu ülke” eserlerinin bir üst baskıları yine "Ötüken" tarafından yayınlanır. Aynı yıl "Hareket" dergisinde de yazmaya başlar.
1980-de ise, "Kırk Ambar"ı çıkarır Cemil Meriç (Ötüken Yayınevi.)  Aynı yıl eser, Türkiye Milli Kültür Vakfı Ödülü'ne layık görülür. Uriel Heyd'den "Ziya Gökalp, Türk Milliyetçiliğinin Temelleri" isimli kitabı çevirir (Sebil Yayınevi)Bu arada,  "Milli Eğitim ve Kültür" dergisinde ve "Yeni Devir" gazetesinde makaleleri yayımlanmaktadır.
1981-de, "Bir Facianın Hikayesi" ismindeki eseri,ümran yayınlarından çıkmıştır.  Thornton Wilder'in "Köprüden Düşenler" adlı kitabını,  Lamia Çataloğlu ile birlikte İngilizce'den Türkçe'ye çevirirler (Tur Yayınları) Aynı yıl, Ankara Yazarlar Birliği tarafından "yılın yazarı" seçilir. 1982 yılında ise, Kayseri Sanatçılar Derneği'nden, inceleme dalında bir ödül alır. Aynı yıl,  15 Ocak  Nişantaşı Akademi Kitabevi'nde bir imza günü düzenlenir. İlk kez okuyucusuyla buluşur. Yine 1982-de,  30 Ocak 'ta "Cemil Meriç'le Türk kültüründeki değişmeler hakkında bir söyleşi" başlığını taşıyan bir televizyon programına katılır.
1983 Maxime Rodinson'un "Batıyı Büyüleyen İslam" adlı eserini dilimize kazandırır (Pınar Yayınları.) Aynı yıl İletişim Yayınları'nın çıkardığı "Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi'ne makaleler yazar.  7 Mart  günü 41 yıllık bir beraberlikten sonra eşini kaybeder. Aynı yıl TÜYAP Kitap Fuarı'nda kitaplarını imzalar.
1984 "Işık Doğudan Gelir" adlı kitabı yayımlanır (Pınar Yayınları.) Aynı yılın Ağustos ayında bir beyin kanaması geçirir: sol hemipleji sonucu sol tarafına felç iner. Cerrahpaşa Hastanesi'nde üç ay süren bir tedaviden sonra taburcu olur.
1985 "Bu Ülke" Entelektüel Bir Otobiyografi ve Cemil Meriç Kronolojisini de içeren 63 sayfalık bir giriş bölümüyle beşinci kez basılır (İletişim Yayınları, 285 s.). "Kültürden İrfana" adlı eseri İnsan Yayınları arasında çıkar (405 s.). Aynı yayıneviyle bütün eserlerinin basılması konusunda imzalanan sözleşmeye rağmen diğer eserleri basılmaz.
1986 İletişim Yayınları'nın bu kez de "Tanzimattan Cumhuriyet'e Türkiye Ansiklopedisi"nde makaleleri yer alır.
1987 13 Haziran günü, kendisini yatağa mahkum eden uzunca bir hastalıktan sonra, 71 yaşında hayata gözlerini yumar. Karacaahmet mezarlığına eşinin yanına defnedilir.
Cemil Meriç’in başta  Fransa kültürü ve Fransızca olmak üzere, yabancı dil ve unsurlarla  bu kadar iç içe olmasına rağmen, günümüzdeki bir çok entellektüğel geçinen ve peşinen batıya teslimiyetçiliği orijinallik sayan  kalemşörlerin aksine, son derece sağlam bir milli  düşünce yapısına sahip olması    onun en kalıcı ve belirleyici özelliklerindendir. Kitabın reklam yoluyla çok satılabileceğini, bunun o kitabın iyi bir eser olduğu anlamı taşımadığını savunan Meriç, iyi eserin en çok satılan değil, en çok okunan kitap olduğunu ifade eder. O, çok iyi Fransızca bilmesine ve bir çok Fransızca çeviri yapmasına rağmen, tabiki milli duruşu sebebiyle Fransa veya başka bir devletten ödül almadığı için toplumla buluşması geç olmuş, fakat sağlam ve samimi olmuştur.” Türkler bir milyon ermeniyi, 30 bin kürdü öldürdü” diyenlerin aldığı ödülü cemil meriçin alması hem mümkün değildir, hem de gerekli değildir. Son olarak bir makalesindeki görüşleri özetleyip, sizlerden onun ruhuna duyulan saygının gereği birer fatiha okumanızı rica ediyoruz.
“Sağ ve sol” adlı makalesinde; batıya ait bu 2 kelimeyle türkün türkten ayrışmasına yol açılmış olmasından duyduğu teessürü vurgularve vu ayrışmanın 80-li yıllarda “ilerici-gerici” kavramları üzerinden devam ettiğini, eğer sol sağı küçümseyip okumazsa, sağ da solu tanımamakta ısrar edip ön yargıdan kurtulamazsa ayrışmanın ileride farklı kelimeler üzerinden devam edeceğini belirten yazarımızın, bu gün yaşadıklarımız karşısındaki haklılığını anlamak hiç te zor olmasa gerek.
Ruhu şad olsun.