Kalem ehli Eylül ayına “hüzün ayı” der, doğrumudur bilmiyorum ama küçük yaşta gurbete çıkarsanız, ailenizden ayrı yatılı okullarda tahsilinize devam etmek zorundaysanız, özlem içinde bütün zamanlar hasrete kapı aralar. Yine böyle biryılda, ağaçların yapraklarını döktüğü, hazan mevsiminde tanımıştım Kemalettin Tuğcu’yu. Öykülerini ilkokul ikinci sınıfta etüt saatlerinde öğretmenlerimizin dilinden dinleme imkânı bulmuştuk. Görmeengelli kişilerin kitaba erişiminin zor olduğu yıllarda yazarını sorgulamadan okunan her kitap, açlığımızı gideriyor,Küçük Besleme’yle anne özlemi duyuyor, Üvey Babaromanıyla babamı kaybetme korkusu yaşıyordum. Uykularımda beni kötü kişilerin kaçırdığı kâbusunu görerek tedirginlikle uyanıyordum. Gecekondu mahallelerinde evimi düşlüyor, yazarın rüzgârına kendimi kaptırıyordum. Öykülerin devamını sabırsızlıkla bekliyor, okundukça birkaç gün etkisinden kurtulamıyordum.Metinlerde geçen ifadelerle erdem, saygı, sevgi gibi değer yargılarını zihnimde pekiştiriyor,romanların yazarına merakla karışık hayranlık besliyordum.

İlkokulun sonlarında öğrenmiştimkafamda soru işaretleri bırakan çocuk edebiyatçısının ismini.Yetişkinlik çağında merak etmiş, araştırmış ve fazlaca fikir sahibi olmuştum. Kemalettin Tuğcu, 27 Aralık 1902 tarihinde İstanbul’un şirin bir semti olan Çengelköy’de dedesi Faik Bey’in sırça köşkünde dünyaya gelir. Aile kökleri Safranbolu’ya dayanır. Dedesi ve babası Enderun mektebinde çok iyi bireğitim alır. Babası Galip Bey’dir. Galip Bey ve Şazimet Hanım’ın ilk çocukları olan Mehmet Nurettin Bey çok sağlıklıyken, ikinci çocukları Mehmet Kemalettin aileyi büyük bir üzüntüye gark eder, çünküayak tabanları doğuştan içe dönük olarakhayata merhaba der. Aile, çocuklarının engeline çareler ararken, tavsiye üzerine bir sınıkçı köşke çağırılır. SınıkçıŞahnazar, daha bir haftalık bebekken, Mehmet Kemalettin’in ayaklarını tahtalarla sarar ve bir ay süre ile açılmaması gerektiğini söyleyerek gider.Ağır yanıktan ağrıya dayanamayan bebek avaz avaz ağlarken, eve gelen baba Galip Bey, çocuğun acı çeken hâline tahammül edemeyip sargıları açar. Bir süre sonra sınıkçı ve ayağa sargı hadisesi yeniden vuku bulunca baba Galip Bey, merhametine yenilereksınıkçının eve gelmesini yasaklar. Kemalettin bu acıma duygusu yüzünden sakat kaldığını ifade eder ve bu ızdırapla bir ömür boyu yaşar. Babasına karşı soğukluk besler. Engeli nedeniyle okula gidemez. Çocukluğunu ve gençliğini içe kapanık olarak sürdürür ve kimseye görünmek istemez. Galip Bey mizacından dolayıevlatlarına karşı ilgisiz ve sevgisini gösteremeyen biridir. Ketum ve az konuşan babanın durumu aile içinde asker olmasına yorulur. Galip Bey ailesinde korku duyulan insan olsa da dışarıda munis ve cana yakın tavırlarıyla herkesin takdirini kazanmış, bambaşka kişiliktir. Binbaşılığa kadar yükselen Galip Bey çeşitli tabur ve bölüklerde komutanlıklarda bulunur. Kurtuluş Savaşı’nda Sarıkamış ve Çanakkale’de görevler alır. Annesi Şaziment lisanı düzgün, müzik bilgisi olan ve çok güzel keman çalabilen bir kadındır. Ailesine karşı çok intizam gösterir.Bu ilgi Tuğcu’nun yazılarında anne sevgisinin ağır basması şeklinde okuyucularıyla buluşur. Birçok romanında anneyi şefkatli, babayı ise sinirli ve sert mizaçlı gösterir. Parkinson hastası olan annesi müzik icra ederek sakinleşir. Tuğcu da annesi gibi müzik aletlerine ilgi duymakta, keman, mandolin ve cümbüş çalmayı iyi şekilde bilmektedir. Kemalettin Tuğcu üç padişah döneminde yaşamış, Meşrutiyetlerin ilanına, 31 Mart ayaklanmasına, Çanakkale Savaşı’na şahit olmuş, İstanbul’un işgali ve şehrin kurtuluşunu iliklerine dek hissetmiştir. Kemalettin Tuğcu marangozluk, tespihçilik ve duvarcılık gibi kısa süreli işlerde çalışır. Mektep görmediği için derslerini evde almaya gayret eder, abisi Mehmet Nurettin’e Fransızca öğreten babasını gizlice yan odalardan dinleyerek yabancı diliöğrenir. Kendi ifadesiyle, “Babam abime öğretmenlik yaparken ona çok sert davranıyordu, bende korkudan hemen Fransızcayı kavradım.” demiştir. Kulaktan duyma eğitim aldığından dolayı, Fransızcada zorluk yaşasa da, dayısının ve babası gibi komutan olan abisinin desteğiyle bu güçlükleri yenmeyi başarır. Okuma yazma belgesi olmadığı için hiçbir devlet kurumunda iş bulamaz. Diplomasızlıkta yaşadığı sıkıntıları, ileride kaleme aldığı; Çırağın Öyküsü ve Yalnız çocuk romanlarında konu eder. İlk romanını onüç yaşındayken yazar. Fazilet Tacı isimli romanı Akşam gazetesine götürür. Gazetenin kitabını okuyup ona en kısasürede haber vereceklerini söylemeleri üzerine, Tuğcu sakatlığından dolayı kendisine acındığını hissederek gazeteye rica ile, romanını yakmalarını ifade eder.ŞazimentHanım Kemalettin’in ayaklarındaki engelin düzelmesi için, Kasımpaşa Deniz Hastanesi’nde bir doktorla görüşür. 20 yaşında geçirdiği bir ameliyatla bir ayağı düzeltilir. Öteki ayağı iyileştirilebilecekken şiddetli ağrılara dayanamayıp, annesine ikinci bir ameliyat olamayacağını söyler ve koltuk değnekleriyle yaşamayı öğrenir.

Kemalettin Tuğcu İstanbul’da iş bulamayınca, İsveç Grubu adı verilen demir yolu yapım firmasında çalışmak üzere Ankara’ya gider.Bu, onun aileden ayrı ilk gurbet hayatı olur. 700 kişinin bulunduğu işçi grubu Cumhuriyetin ilanından sonra aftan yararlanan,mahkûmlardır. Çalışanlarınhayatını gözlemleyen Kemalettin, kendisinden daha fazla ruhi bunalım içinde olan insanların varlığını fark eder ve ağlama nöbetlerini bırakır, psikolojik anlamda rahatlar. İşçilere karşı yapılan muamelelere dayanamayan Tuğcu Ankara’da birkaç çalışma deneyiminin ardından tekrar İstanbul’a döner. Uzun süre köşkten çıkmayan yazarımız, içindekileri eserlerine dökmeye devam eder. İlk olarak 1937 yılında Kocanızı Nasıl Muhafaza Edebilirsiniz kitabı Arif Polat yayınevi tarafından yayımlanır.

Türkiye yayınevi ve Eriş mecmuası, Doğankardeş yayınevinde çalışmasının ardından, 1955 yılında Hayat mecmuasında Şevket Rado’nun yanında arşiv şefi olarak görev alır. Burada 1974 yılına kadar çalışır ve emekli olur. Annesi oğlunu anlayacak, ona can yoldaşı olacak bir eş aramaya girişir. Bir muhacir kızı olan Beyhan’la tanıştırılır ve evlenir. Köşkte Beyhan Hanım’a Kemalettin Tuğcu’nun babaannesi olan Ayşe Hanım’ın adı verilir. Ayşe Beyhan Hanım, annesiz ve babasız bir hayat sürmüş, kalbi merhamet dolu, güler yüzlü bir kadındır. Kemalettin Tuğcu’nun etrafında dört döner, ona sanki çocuğuymuş gibi özen gösterir. NemikaTuğcu’nun kitabında Kemalettin Tuğcu’nun eşiyle ilgili şu görüşüne yer verilir:“Şunu söyleyeyim o zamana kadar, kimseyi sevmedim. Kendimde o liyakati göremiyordum. Annemin yalnızlığına arkadaş olsun diye göçmen bir kızla evlendim. Beni ilk kabul eden bu kızcağız idi. Annem onun kucağında öldü. Düşününüz ne kadar isabet etmişim. Bir kızım ve bir oğlum dünyaya geldi ve benim Ayşem 47 yıl sonra vefat etti. Ben onu ne çok sevdiğimi onu kaybettikten sonra anladım. Hastanede yatarken bile sorarmış, “Babanıza peynir ıslattınızmı” diye ilgisini belli ederdi. Bana çok bağlıydı, demiştir.

Kemalettin Tuğcu emekli olduktan sonra da eserler verir. 400’e yakın roman, öykü ve inceleme kaleme alan yazarın, Ana Kucağı, Annelerin Çilesi, Babasızlar, Balıkçının Kızı, Bir Garip Kızcağızromanları başlıca kitapları arasındadır. Hazreti Muhammed’in Hayatı inceleme yapıtı olarak kitaplığımızda yer alır. Gelişigüzel isimli şiir kitabı 1995 yılında vefatından önce son kitabı olarak yayımlanır. Çocuk Vakfı tarafından 1991 yılında çocuk edebiyatı ödülü, 1992 yılında ise son kırk yılda çocuk dünyasına hizmet ödülü,1993’de TüyapKitap Fuarı’nda Türkiye Yazarlar Birliği tarafından çocuk edebiyatı ödüllerinelayık görülmüştür. Kemalettin Tuğcu 17 Ekim 1996’da vefat eder ve Çengelköy mezarlığına defnedilir.

Tuğcu’nun roman ve öyküleri psikolojik açıdan ağır eleştirilere maruz kalsa da değer yargıları bakımından birçok çocuğa yol göstermiş, kişiliklerinin gelişimine katkıda bulunmuştur. Eserlerde kullanılan engellilik kalıp tipleri,zavallılık algısı ve acıma duygusu uyandırsa da, bu ifadeleri yazarın yaşadığı çevreye, özürlülük durumuna, ağır hayat şartlarına bağlayabiliriz. 1940 ve 1980’li yıllarda gerek Türk sinemasında gerekse edebiyat dünyasında psikolojik anlamda çocukların ruhi dünyasını etkileyen yapıtlarla karşılaşıyoruz. Tuğcu’nun eserlerini küçükken okuyup büyüyünce acımasızca eleştirenlerle karşılaşsak da bu eleştirel değerlendirmelerin vefa çerçevesinde empatiyle yapılması gerektiğine inananlardanım. Son devrin gençleri arasında 90’lı yıllara nazaran Tuğcu’nun okunmadığını, eserlerin unutulduğunu üzülerek müşahede etmekteyim. Yazarın tekrar hak ettiği okuyuculara kavuşması dileğimizdir.

 

Kaynakça:

1.      Çorapçı, Nergiz. Bir Çocuk Edebiyatı Yazarı Olarak Kemalettin Tuğcu: Hayatı, Sanatı, Çocuk Romanları Üzerine İnceleme, yüksek lisans tezi, Ankara, Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler enstitüsü.

2.      Tuğcu Nemika, Sırça Köşkün Masalcısı, Can yayınları.

3.      Şahin Şimşek, 2005, Kemalettin Tuğcu’nunHayatı ve Elli Romanından Hareketle Çocuk Edebiyatımızdaki Yeri. Yüksek lisans tezi, Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Bolu.

Selman DEVECİOĞLU