Kendi başımıza yaşadığımız din bizi nereye kadar götürebilir?
Halk içinde hak(cc) için/de olmak asıl olandır. Fakiri fukarayı, yoru yoksulu, mazlumu mağduru, darda kalmışı yolda kalmışı görüpte duyarsız kalmak, “Bana ne!”, “Beni ne ilgilendirir ki!” tavırları sergileyerek etrafta olup bitenlere göz yummak insan olan için ne mümkün?
Ancak takvayı/sorumluluk bilincinikuşanarak, etrafta olup bitene hadiselere duyarsız/ bigane kalmayarak yaşanacak olan din bizi adamlığa taşır. Bize cennetin kapılarını aralar. Bizi güzel Müslüman eder. Bireysel Müslümanlık kendi kendini kandırmaktır. Peki, kendimizi kandırırız da Allah(cc)ı nasıl kandıracağız?
“Benim kalbim temiz!”, “Ben çok iyi müslümanım!” Eee..
Madden manen kime ne faydan var? Hangi yaralı parmağa fayda sağladın şimdiye kadar?
Hiç kimseye. Hiç kimseye hiçbir faydası olmadan yaşanan Müslümanlık ister mi bu dinin sahibi olan Allah?
Allah(cc) takva sahibi, sorumluluk bilinci kuşanmış, kendinin fıtrat boyası ile boyanmış, bozgunculuk yapmayan, kendi dinini yüceltmek için çabalayan, şeytana ve ordusuna savaş açmış, üretken, bilgili, donanımlı, artı değer üreten, iyiliklerle yüreklere yürüyen, hakka sevdalı ve hakikate talip kullarını sever, değer verir, yüceltir ve ödüllendirir!..
Ödül dedik ya hani!
Bak ne müthiş ödüllerden bahsediyor Rabbimiz(cc)gönderdiği ayetlerinde;
"Erkek veya kadından her kim inanarak güzel işler yaparsa, işte öyle kimseler cennete girerler ve zerre kadar haksızlığa uğratılmazlar!" (Nisa Sur, 4/124)
"Rabbimiz Allah'tır deyip, sonra doğru olanların üzerine melekler iner: 'Korkmayın, üzülmeyin, size söz verilen cennetle sevinin' (derler)! " (Fussilet Sur, 41/ 30)
"Göklerde ne var, yerde ne varsa hepsi Allah’ındır. O, kötülük işleyenleri yaptıkları yüzünden cezalandıracak, iyilik yapanları ise daha da güzeliyle ödüllendirecektir!" (Necm Sur, 53/31)
İnsan olmak ne büyük mertebe değil mi? İnsan doğmak değil insan kalmaktır bütün mesele. İnsanlaşmak insana yakışan en güzel süs/boya değil mi?
“İnsan dogdugunda beşerdir. Ama kendini gelistirip akletme derecesine gelince ve iyi isler yaptıkca insanlaşır!” der Ali Şeriati İnsanin dort zindanı adlı eserinde.
"Servetlerini Allah’ın rızasını kazanmak arzusuyla ve kalben mutmain olarak harcayanların durumu [ise], verimli topraklar üzerindeki bahçe gibidir: Bir sağanak vurur, bu sayede ürün iki misli artar; sağanak olmadığı zaman da hafif yağmur [düşer oraya]. Ve Allah yaptığınız her şeyi görür!" (Bakara Sur, 2 /265)
Sanki bu ayeti yeni görüyor yeni okuyor gibiyim.
Belki de bu ayeti defalarca okuyup gecmisizdir. Ama bazı ayetler sanki yeni inmiş gibi. Sana gelmiş gibi. Şahsa özel gibi.
"(Allah) [hikmet]i (doğru hüküm verme yeteneğini) dileyene (layık gördüğüne) verir. Kime [hikmet] (doğru hüküm verme yeteneği) verilirse, elbette ona pek çok iyilik verilmiş demektir!" (Bakara Sur, 2/269)
[Hikmet], Yâsîn 36:2’de de belirtildiği gibi; “[el-hakîm] olan Kur’an hakikatleriyle donanımlı olmak!” demektir. Hikmet sahibi olmak Yüce Allah’ın emir ve yasaklarının yer aldığı vahiy ile buluşarak derin bir muhakeme ve isabet sahibi olabilme erdemidir.
Burdan şunu anlıyorum ki;
Kur'anla tanışmak, buluşmak, onu içine sindire sindire okumak, anlamak, hayatını ona göre şekillendirmek Rabbimizin biz kullarına bu dünyada bahşettiği en büyük ikram ve en büyük ödüldür.
Unutmamak lazımdır ki;
Mükafatların ve ödüllerin en güzelini Allah(cc) verir.