AL’İ İMRAN SURESİ-
185-Her canlı ölümü tadacaktır. Ve ancak kıyamet günü yaptıklarınızın karşılığı size tastamam verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete konursa o, gerçekten kurtuluşa ermiştir. Bu dünya hayatı ise aldatma metâından başka bir şey değildir.
Cemal Külünkoğlu Meali
Âl-i İmrân Suresi 185. Ayet Açıklaması
Bkz. 21/35, 29/57
“Her canlı ölümü tadacaktır” ifadesi, Kur’an’da üç yerde geçmektedir. Âyette “her canlının ölmesi” yerine, “her canlının ölümü tatması” ifadesinin kullanılması, üzerinde düşünülmesi gereken bir konudur. Zira bir şeyin tadına bakmakla o şeyi yemek aynı şey değildir. Ölüp yok olmakla ölümü tatmak farklı şeylerdir. Ölümü tatmak anestezi almak gibidir. Anestezi alanlar belli bir müddet sonra kendilerine gelerek hayatlarına kaldıkları yerden devam ederler ama ölüm anestezisini alanlar hayatlarına gittikleri yerde devam ederler. Demek ki ölüm, kişinin yok olup gitmesi değil, yeni ve farklı bir hayatla ölümsüzlüğe adım atmasıdır. Ayrıca bu ifade, herkesin ölümünün farklı olacağı anlamına da gelmektedir. Nitekim yenecek şeyin tadı, rengi, kokusu ve lezzeti ne kadar aynı olsa da yiyen kişinin algısına ve tat alma zevkine göre değişir. Herkes ölümü tadacaktır ama herkesin ölümü ve ölümden sonraki hayatı, yaşadıklarına göre farklı olacaktır.
186-(Ey îman edenler!) Siz mallarınızla ve canlarınızla mutlaka imtihan olunacaksınız. Hatta gerek sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve gerekse müşriklerden pek çok incitici söz işiteceksiniz. Eğer (bunlara) sabreder ve Allah’a karşı hata etmekten sakınırsanız, şüphesiz bu, kararlılık gerektiren işlerdendir.
Mustafa İslamoğlu Meali
Âl-i İmrân Suresi 186. Ayet Açıklaması
[702] Ahlâkî davranış sadece iyi şartlarla sınırlı bir sorumluluk değil, her şartta yerine getirilmesi gereken bir yükümlülüktür. Şartların değişmesiyle değişen bir davranış ahlâkî olma vasfını yitirmiştir.
Ahmet Varol Meali
Kesinlikle şu yaptıklarına sevinen ve yapmadıklarıyla övülmekten hoşlanan kimselerin azaptan kurtulacaklarını zannetme. Onlar için acıklı bir azap vardır.
Ahmet Varol Meali
Âl-i İmrân Suresi 188. Ayet Açıklaması
188.Buhari ve Müslim`in Abdullah bin Abbas (r.a.)`tan rivayet ettiklerine göre bu ayeti kerime, Resulullah (a.s.)`ın sorduğu bir soruya yanlış cevap veren sonra da Resulullah (a.s.)`ın sorduğu soruyu cevaplandırdıklarından dolayı kendilerinin övülmelerini isteyen yahudiler hakkında inmiştir. Bazı rivayetlere göre de bu ayeti kerime Resulullah (a.s.) ile birlikte savaşa çıkmayan sonra: "Aslında biz de sizinle birlikte olmak istiyorduk ama mazeretlerimiz bizi allıkoydu" diyen ve bundan dolayı kendilerinin övülmelerini isteyen münâfıklar hakkında inmiştir. İbnu Hacer her iki olayın da ayeti kerimenin iniş sebebiyle bağlantısının olabileceğini ifade etmiştir.
Suat Yıldırım Meali Göklerin ve yerin hakimiyeti Allah'ındır ve Allah her şeye kadirdir.
Suat Yıldırım Meali
Âl-i İmrân Suresi 189. Ayet Açıklaması
Allah Teâlâ kullarını; gökleri ve yeri, zaman ve mekânı dolduran kudret, san’at, hikmet harikası sayısız eserlerini tefekküre ve bu şuurla olan ibadete yöneltiyor. Hz. Peygamber bu âyet hakkında şöyle buyurmuştur: “Yazıklar olsun bunu çeneleri arasında çiğneyip de bunun hakkında düşünmeyenlere!”
Abdullah-Ahmet Akgül Meali
Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün ardı ardına geliş deveranında (Dünya’nın kendisinin ve Güneş’in etrafında dolaşmasında) temiz akıl sahipleri için gerçekten ayetler vardır.
Abdullah-Ahmet Akgül Meali
Âl-i İmrân Suresi 190. Ayet Açıklaması
[Not: Tüm evrende, Samanyolu Galaksimizde, Güneş sisteminde ve özellikle yaşadığımız Yeryüzünde: a) Birbirine uzaklık ve yakınlıkları, b) Ulaşım süratleri ve yörünge ayarları, c) Çevrelerini kuşatan GAZ’ların miktarı ve oranları, d) Evrenin sürekli ve sistemli genişleme hızı konularındaki: 1- Muhteşem ve mükemmel bir ‘DENGE’, 2- Muazzam ve muntazam bir ‘DÜZEN’, 3- Yüksek derecede makul ve mantıklı bir ‘DETAY VE DİSİPLİN’ bulunmaktadır. Bu durum: Kâinatın, Dünya’nın ve tabiatın; A- Sınırsız bir kudret ve ilim (hikmet) sahibi (Allah CC) tarafından yaratıldığını. B- Bu yaratılışın sonsuz bir akıl, kusursuz bir plan ve sorunsuz bir takdirle varlığa çıkarıldığını. C- Ve her an atom zerrelerinden yıldız kürrelerine kadar her şeyin ve tüm detayları ile Allah’ın yönetimi (El-Vâliy) ve denetimi (Er-Râgıb) altında bulunduklarını. aklen, ilmen ve teknolojikmen ortaya koymaktadır ki, bu hassas dengelerde çok az bir değişme durumunda bile; artık hayat, tabiat ve kâinat olmayacaktır. Öyle ise elbette bu kâinatın üstün bir Yaratıcısı vardır ve bize Kendini tanıtmak üzere Peygamber ve Kitap yollamıştır. Kur’an’ın bütün kuralları ve haber buyurdukları da hepsi Hakk’tır ve mutlaka çıkacaktır.]
191-Onlar ki, ayakta, otururken ve yanları üzere yatmış durumdayken Allah’ı anarlar, göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünerek şöyle dua ederler: “Rabbimiz, bunların hiçbirini anlamsız ve amaçsız yaratmadın. Sen yüceler yücesisin. Bizi ateşin azabından koru!”
Mehmet Türk Meali
Âl-i İmrân Suresi 191. Ayet Açıklaması
1 Zikir: Anmak, hatırlamak ve ezberlemek anlamına gelir. Terim olarak ise Allah’ı, Kendisinin belirlediği usûl ve ifâdelerle anmak ve hatırlamak demektir. Zikir için Bk. (Bakara: 152 ve dipnotu)
2 Tefekkür: Kelime anlamı olarak, herhangi bir mesele hakkında düşünme, zihin yorma, derin düşünme ve işin şuuruna varma demektir. Tefekkürün zıddı düşüncesizliktir. Tefekkür, insana mahsus bir özelliktir. İnsan, tefekkür sayesinde diğer varlıklardan ayrılır ve üstün olur. Tefekkür ancak kalpte tasavvuru mümkün olan şeyler hakkında yapılabilir. Onun için, Allah’ın yarattığı varlıklar hakkında tefekkür mümkündür. Fakat Allah’ın zatı hakkındaki tefekkür asla mümkün değildir. Çünkü Allah hiç bir şekilde suret olarak vasıflandırılamaz ve şekil olarak hayal edilemez. İki kişi Hz. Âîşe (r.a)’ı ziyaret ettiler. Onlardan biri, “Hz. Muhammed (s.a.v)’de gördüğünüz etkileyici bir şeyi bize anlatır mısınız?" deyince, Hz. Âîşe (r.a): “Resulullah (s.a.v) bir gece kalktı, abdest alıp namaz kıldı. Namazda çok ağladı. Gözlerinden akan yaşlar sakallarını ve secde mahallini ıslattı. Sabah ezanı için gelen Hz. Bilâl (r.a): ‘Ey Allah’ın Rasulü! Geçmiş ve gelecek bütün günahlarınız affedildiği halde, sizi ağlatan nedir?’ deyince, o: ‘Bu gece Allah bir ayet indirdi. Beni bu ayet ağlatmaktadır’ dedi ve: ‘Göklerin ve yeryüzünün yaratılışında ve gece ile gündüzün birbirini izlemesinde, akıl sahipleri için kesinlikle mûcizeler, vardır.’ (Âlu İmrân: 190.) ayetini okudu. Ondan sonra Rasulullah (s.a.v): ‘Bu ayeti okuyup da üzerinde tefekkürde bulunmayan kişilere yazıklar olsun’ buyurdu.” dedi. Cenab-ı Hak tefekkür edenleri ise bu ayette tanımlamıştır. Tefekkür edene “mütefekkir” denilir. Olumlu tefekkür olduğu gibi, olumsuz tefekkür de vardır. Doğru olmayan tefekkürün neticesi de doğru olmaz. İslam dininin istediği tefekkür, şüphesiz İslam’ın çizdiği çerçeve içerisinde olanıdır. Yoksa filozofların yaptığı düşünmeler tefekkür olarak kabul edilemez. İslâm’ın önem verdiği olumlu tefekkür, insanı aynı zamanda körü körüne taklitçilikten de kurtarır.