YUSUF SURESİ-


104-Hâlbuki sen buna (tebliğ vazifesini yapmaya) karşılık onlardan bir ücret de istemiyorsun. Bu (Kur'an) âlemler için ancak bir öğüttür.


Cemal Külünkoğlu Meali
Yûsuf Suresi 104. Ayet Açıklaması

Kur’an bütün insanlık için bir öğüttür.“ Bu (Kur'an) senin ve halkın için bir öğüttür.” (Zuhruf 43/44) Bir şeyin öğüt/nasihat olması için anlaşılması lazım. Anlaşılmayan bir şeyin öğüt olması düşünülemez. Müslümanlar her şeyden önce Kur’an’ı anlamalı, kendi dillerine çevirerek toplumlarına mesajın içeriğini ulaştırmalı. Tarihi eser gibi onun metinlerini, yapraklarını, hattını ve estetiğini koruma altına almakla yetinmemeli; öğretilerini, hükümlerini bozmadan ve asıl amacından saptırmadan muhafaza etmeli ve hayata geçirmelidir.
 

Günümüzde Kur’an, Müslümanların elinde dokunulmazlığı olan kutsal tarihi bir esere dönüştürülmüştür. Müslümanlar Kur’an’ı hayata geçirmeleri gerekirken, onu ilahi bir muska, Kâbe gibi mukaddes bir değer, abdestsiz sayfalarına dahi tutulamayan, mesajlarından faydalanılamayan mucize bir kitap, yaşayanlar için değil de ölenler için bir rahmet kaynağı, kıraat edenler ve hat sanatını geliştirenler için sanat ve bilim yapıtı olarak görüyorlar. Bu da onu gerçek amacının dışına taşıyor. Kur’an’a yapılabilecek en büyük saygısızlık onun amacının dışında kullanmaktır.


105-Göklerde ve yerde nice ayet(ler) var ki onların yanından yüzlerini çevirerek geçerler.


Süleyman Ateş Meali
Yûsuf Suresi 105. Ayet Açıklaması

Onlardaki incelikleri düşünüp ibret almazlar. Kur'ân-ı Kerîm'de âyet, Allah'ın varlığını, birliğini ve kudretini gösteren işâret, delîl anlamına geldiği gibi, olağan üstü olay (mu'cize) anlamına da gelir. Zaten Allah'ın varlığını ve kudretini gösteren herşey, olağan üstü bir olaydır. Kur'ân'ın âyetleri de insanların, benzerini getirmekten âciz bulundukları birer mu'cizedir. Tabîat olayları da aslında birer mu'cizedir. Onun için Kur'ân, inen vahiylere âyet dediği gibi., tabî'at olaylarına da âyet demektedir. Demek ki âyet ikiye ayrılmaktadır: Sözlü âyet, sözsüz âyet. Sözlü âyetler, Hz. Muhammed'e ve diğer peygamberlere gelen vahiylerdir. 


Sözsüz âyetler ise doğa olaylarıdır. Kur'ân anlayışına göre her doğa olayı, dikkatle incelenince insanı Allah'ın birliğini düşünmeğe götüren birer işârettir. Nasıl yola dikilen işâretler, yolcuyu varacağı istikamete sevk ederse, doğa olayları da âhiret yolcusu olan insanı Allah'ın birliğine götürmektedir. Demek ki derin düşünce düzeyine ulaşan insan için doğa olayları da dillenmekte, konuşmakta, birer sözlü âyet oluvermektedir. Kur'ân, Allah'ın birliğini ve kudretini gösteren bu doğa olaylarının yanından körü körüne geçmememizi, bunlardaki incelikleri ve bunlara egemen olan Tanrı kanunlarını bulup çözmemizi emretmektedir. Doğa olayları üzerinde düşünmeyen, onlardaki İlâhî yasaları keşfe çalışmayanlar, Allah'ın âyetleri yanından körü körüne geçmiş olurlar.


106-Nitekim onların çoğu, Allah’a, O’na ait nitelikleri başkalarına yakıştırmaksızın iman etmiyorlar.

Mustafa İslamoğlu Meali
Yûsuf Suresi 106. Ayet Açıklaması

İmanda çelişki nedir? İçine şirk karıştırılmış bir imandır. İşte burada bu tür bir çelişkili imandan söz edilmektedir (Krş: 29:61-63 vd.) es-Sîra sahibi İbn İshak aynen şöyle der: “Müşrikler kendilerini İbrahim’in dininden biliyorlardı” (M. Hamidullah tahkiki, s. 178). Müşrikler telbiyelerinde önce Allah’ı birliyorlardı, sonra da putlarını işe dâhil ediyorlardı. “Onların çoğu Allah’a şirk koşmaksızın iman etmiyorlar” âyetinin tarihi bir karşılığı olduğu gibi, güncel bir karşılığı da vardır. Nasıl ki Mekke’nin şirk koşanları bu hallerine bakmadan kendilerini Hz. İbrahim’in dinine nisbet ediyorlarsa, günümüzün şirk koşanları içinden de kendini Hz. Muhammed’in dinine nisbet edenler çıkabilmektedir. Bu ve buna benzer âyetlerin tarihsel olduğu ve bizlere hitap etmediği gibi sakat bir düşünceye saplanmamışsak, bu âyetlerde dile gelen hakikatin tarihte kalmış ‘isimler’ değil, her zaman ve zeminde varlığını sürdürecek olan ‘vasıflar/nitelikler’ olduğunu aklımızdan çıkarmamamız gerek.

107-Allah tarafından kendilerine kuşatıcı bir azap gelmesinden veya farkında olmadan o (Son) Saat’in kendilerine ansızın gelmesinden güvende midir?

İhsan Aktaş Meali
Yûsuf Suresi 107. Ayet Açıklaması


Not: Kur’an’da saat ifadesi bazen küçük kıyamet olan ölüm için de kullanılır. Burada ve Enam- 31. ayette olduğu gibi. Ayrıca bu ayetin de içinde bulunduğu Yusuf sûresi Mekke döneminde inmiştir. Demek ki, Kur’an’ın tamamının inebilmesi için daha nice senelere ihtiyaç vardı. Hâlbuki yüce Allah’ın iradesi gereği Kur’an’ın tamamı inmeden büyük kıyamet de kopmayacaktı, hem de öyle oldu ve hâlâ da kopmamış. Bu nedenle, buradaki saatten maksat küçük kıyamet olan o müşriklerin ölüm anları olduğunu söylemek daha isabetlidir (الله اعلم